Fikriyat ile ne okuyalım, ne dinleyelim, nereye gidelim?
İşlerinizi yoğunluğundan kendinize zaman ayırmayı erteliyorsanız, hafta sonu bunun için çok güzel bir fırsat. "Fikriyat ile ne görelim, ne okuyalım, nereye gidelim?" başlığı altında birbirinden değerli hafta sonu tavsiyelerini sizlerle buluşturuyoruz. Kitap okuyarak günün karmaşasından kurtulabilir, yeni bir ders öğrenerek bilinçlenebilirsiniz. Ya da güneşli bir hafta sonunun tadını çıkartarak yeni yolculuklara adım atabilirsiniz. Gelin sizler için hazırladığımız tavsiye listesine daha yakından bakalım.
Fesüphanallah- Alev Alatlı
Alev Alatlı'nın gençlere nasihat için kaleme aldığı iki ciltlik eserinden biri Fesüphanallah'tır. Beş bölümden oluşan eser, "özgür düşünce biçimi" ifadesinin önemine değinir.
Toplamı 11 cildi bulacak "Nasihatname"lerin ilki olan Fesüphanallah'da İbni Haldun'un "coğrafya kaderdir" sözünün önemine değinir. Toplumların varlığını bulundukları coğrafya belirliyor, toplumların asabiyetleri yaşadıkları coğrafyalardır.
"Önümüzdeki yılları bir elimiz yağda, bir elimiz balda geçiştiremeyecekmişiz gibi duruyormuş. Olsun. Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Aristarkus, Kopernik'e zıpçıktı astrolog' diyen devrimci Martin Luther'den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet'in çok ötesinde.
Alev Alatlı'nın Nasihatname'si Fesüphanallah! kitabından alıntılar
"Siz siz olun, büyük resmi görmeye çalışın. Canınızı sıkan olayları, üşenmeyin araştırın, didikleyin."
'Nasihatname' dediğim kalıp, bu yolda bir temrin aslında. Elim henüz kalem tutarken, tecrübemi tecrübenize, bildiklerimi bildiklerinize, hadi lafı dolandırmayayım, ömrümü ömrünüze katarak, 21. yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayreti. İsterim ki, elinizden geleni değil, yapılması gerekeni yapın, dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın.
İstihkâmlarınızı güçlendirin, zor zamanları fırsata çevirin. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olun. (Sözlük kullanmayı da âdet edinin.) Aziz ülkemize gelince; ille bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye'yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendine has bir kimliği vardır Türkiye'nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar."
LİVAÜL HAMD
Livâü'l-hamd, sözlükte övme anlamına gelen hamd ile sancak, bayrak anlamındaki livâ kelimesinden oluşur. Kıyamet gününde hesabın başlamasından önce herkesin sıkıntıda bulunduğu bir sırada, Hz. Muhammed'in müminlerin altında toplanacağı sancağını ifade eder. Hamd sancağı olarak da isimlendirilir.
Hamd sancağı, Peygamber Efendimize ait hususi özelliklerdendir. Bir rivayete göre diğer peygamberlerde bulunmayan, yalnızca Hz. Peygamber'e ait olan bu sancak altında, Âdem'den kıyamete kadar bütün müminler toplanacaktır.
Livâü'l-hamd terkibi ile İsra suresinde geçen makam-ı mahmûd terkibiyle bağlantı kurulur. Taberî, makam-ı mahmûdun Hz. Peygamber'e kıyamet gününde verilecek geniş alanlı şefaat yetkisinden ibaret olduğunu söyler.
'Livâü'l-hamd'le ilişkilendirilen 'makâm-ı mahmûd' tabiri çeşitli hadis rivayetlerinde geçer. Bunlardan biri de Peygamber Efendimizin ezanı duyan kimsenin okuduğu takdirde şefaatine nâil olacağını söylediği duadır. Bu dua: "Ey mükemmel davetin ve sürekli duanın rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e, kendisini sana yaklaştıran bir vesile ve herkesin mertebesini aşan bir üstünlük lütfet, onu vaad ettiğin makam-ı mahmûda ulaştır"
(Buhârî, "Tefsîr", 17/11; "Eẕân", 8; Ebû Dâvûd, "Ṣalât", 38)
'Livâü'l-hamd'e Makam-ı Ahmedi de denir. Fatımiler devrinde savaşa giderken taşınan en büyük sancağa da bu ad verilmiştir.
HATIRALAR EŞLİĞİNDE AYASOFYA- İBRAHİM TENEKECİ
Ayasofya meselesinin tam bağımsızlığa karşılık geldiğini biliyoruz. İkinci Cihan Harbi öncesinde, dönemin zorlu şartları altında, şu veya bu nedenden dolayı müze kararı alınmış olabilir.
Tam da burada bir hatıraya yer vermek istiyorum: Yazılarımdan birinde rahmetli Celal Bayar'la ilgili olumsuz cümleler kurmuştum. Annem yaşındaki kız evladından bir mektup geldi. Okudum ve utandım. O gün şöyle bir karar aldım: Kendini savunamayacak durumda olanların aleyhine yazmamak, arkasından konuşmamak gerekiyor. Umarım anlatabildim.
Lozan Antlaşması için, kimi tarihçiler "şartlı tahliye" ifadesini kullanır. Şöyle bir yorum yapılır: Türkiye, Lozan'da şartlı tahliye edilmiştir.
Çanakkale ve İstanbul'u ele geçirmek için büyük emek harcayan, on binlerce kayıp veren İngilizlerin tek kurşun atmadan bu iki şehri tahliye etmesi, birkaç gün sonra da cumhuriyetin ilan edilmesi, tesadüfler 'zincirinin' bir parçasıdır muhtemelen.
Ayasofya'nın cami olarak Lozan Antlaşması'nın yıl dönümünde (24 Temmuz) açılacak olması, şartlı tahliyenin bittiğini gösteriyor. 'Bağımsızlık' derken kastedilen işte budur. Özgür hale gelen, Ayasofya ile beraber Türkiye'nin kendisidir.