Dünyaya objektifiyle bakan bir göz
Henri Cartier-Bresson fotoğraf tarihinin şüphesiz en büyük ustalarından biri. Fotoğraf çekmek onun için göz kırpmak gibi bir şey. Zaten o da fotoğraf makinesini gözünün bir uzantısı olarak görüyor ve bizi bu görsel dünyanın içine sürüklüyor.
Giriş Tarihi: 06.06.2018
23:44
Güncelleme Tarihi: 06.06.2018
23:48
Resim sanatına karşı ilgisi vardır ve yaşamının ilk yıllarında bu konuda eğitim alır. Kübizme ilgi duyar. 1928-29 yıllarında Cambridge 'de İngilizce , sanat ve edebiyat eğitimi alır. 22 yaşında ise genç bir adam olarak Joseph Conrad 'ın "Karanlığın Yüreği" adlı romanını okuduktan sonra o zamanlar Fransız sömürgesi olan Fildişi Sahili 'ne gider. Burada avcılıkla ilgili pek çok teknik öğrenip ileride bunları fotoğrafçılığında da kullanır. Tifoya yakalandığı için Fransa 'ya geri döner.
"Fotoğrafçılıkta en küçük şey, büyük bir konu olabilir. İnsana ilişkin küçük bir ayrıntı, bir leitmotiv'e dönüşebilir. Biz çevremizdeki dünyayı görürüz ve gösteririz ama biçimlerin organik ritmini her zaman bir olay tetikler."
Afrika 'da bir yıl boyunca çektiği filmleri banyo ettirdiğinde makinasına nem girdiğini, bütün fotoğraflarının yüzeylerinde kocaman küf lekeleri olduğunu görür. Sürrealistlerle ilgilenmeye başlar ve fotoğraf yaşamında daha da çok yer kaplar artık.
GÖZÜN UZANTISI OLARAK NİTELEYECEĞİ "LEİCA"
"Fotoğrafın subjesiyle fazla ilgilenmiyorum. Fotoğrafı bir kere çektikten sonre gerisiyle fazla ilgilenmem. Avcılar aşçı değildir ki."
Henri Cartier-Bresson için 1937 çok önemli bir yıl idi, çünkü hayat arkadaşı Ratna Mohini ile bu yıl içinde evlenmiş, aynı sene İspanya 'da iç savaş çıkmış ve bu savaşta çiçeği burnunda evli iken savaşı konu alan savaş belgeseli bir çalışmayı hayata geçirmiştir.