Arama

Muhammed İkbal’in 10 farklı portresi

Pakistan'ın milli şairi ve yirminci yüzyılın büyük Müslüman filozofu Muhammed İkbal'in amacı, mistik hayallerin içinde yolunu şaşırmış ya da Avrupa'nın ihtişamından gözleri kamaşmış dindaşlarının, Müslümanların kutsal merkezine dönmelerini sağlamaktı; bunu da eserleriyle yapıyordu. Muhammed İkbal'i ölüm yıl dönümünde 10 farklı portresi ile rahmetle anıyoruz.

  • 3
  • 13
MEHMED AKİF'İN İSMİNİ ANDIĞI ŞAİR
MEHMED AKİF’İN İSMİNİ ANDIĞI ŞAİR

Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre, Muhammed İkbâl'in ismini Türkiye'de ilk defa eserinde zikreden Mehmed Âkif'tir. Hem Akif hem de İkbal Müslümanları birleştirmek ve Batı emperyalizminden kurtarmak istiyordu. Eğer İkbal Mevlana'yı ruhani öğretmeni olarak kabul ettiyse aynısı Rumi'ye yoğun saygısı olan Akif için de geçerliydi.

Âkif, İkbâl'den bir dörtlüğün tercümesine, Safahat'ın "Gölgeler" başlığını taşıyan Yedinci Kitabı'ndaki "San'atkâr" isimli şiirinde yer vermiştir:

"Diyordu şâiri Hind'in o feylesof İkbâl:

"Heyecâna verdi gönülleri,
Heyecanlı sesleri gönlümün;
Ben o nağmeden müteheyyicim;
Ki yok ihtimâli terennümün."

  • 4
  • 13
İNGİLİZ YÖNETİMİ TARAFINDAN "SIR" UNVANI VERİLDİ
İNGİLİZ YÖNETİMİ TARAFINDAN SIR UNVANI VERİLDİ

İslâm dünyasının içinde bulunduğu durum, diğer Hintli müslüman aydınlar gibi İkbal'i de İslâm milletlerinin bir rönesans gerçekleştirmesi gerektiği fikrine yöneltti. 1922'de İngiliz yönetimi tarafından kendisine "sir" unvanı verilmişse de bu unvanı kullanmadı. 1926-1929 yılları arasında Pencap Yasama Konseyi üyeliğinde bulundu. 1928-1929'da Madras, Haydarâbâd ve Aligarh üniversitelerinde İslâm düşüncesinin yeniden kurulması üzerine konferanslar verdi. 1930'da Allahâbâd'da gerçekleştirilen Hindistan Müslümanları Birliği'nin yıllık toplantısına başkanlık etti. Bağımsız Pakistan Devleti'nin kuruluşu yönünde ilk ciddi adım, İkbal'in bu toplantının açılış konuşmasında ortaya koyduğu düşüncelerle atıldı. 1931 yılında yapılan II. Milletlerarası İslâm Konferansı'nda Dünya İslâm Kongresi'nin başkan yardımcılığına getirildi.

  • 5
  • 13
KURTUBA CAMİ’NE ŞİİR YAZDI
KURTUBA CAMİ’NE ŞİİR YAZDI

Muhammed İkbal, 1932 yılında yine Londra'da gerçekleştirilen III. Yuvarlak Masa Konferansı'na katıldı ve toplantının ardından Paris'e giderek Henri Bergson ve Louis Massignon ile görüştü. Buradan İspanya'ya geçen İkbal'in Kurtuba Ulucamii'ni ziyaret etmesi ve güçlükle izin alarak camide namaz kılması onun unutamadığı bir hâtıra oldu, bununla ilgili olarak "Mescid-i Kurtuba" başlıklı şiirini yazdı.

Ey Kurtuba Camii senin varlığın aşktandır
Aşk büsbütün devamlılıktır, onda fânilik yoktur.

Ciğer kanıyla taş sütunları gönül olur,
Ciğer kanından ses yanış, neşe ve nağme olur.

Ey Kurtuba! Güzelliğin ve azametin kahraman bir insanın alametidir
Sen güzel ve azametlisin, seni yapan da güzel ve azametlidir.

  • 6
  • 13
MUHAMMED İKBAL'İN "İNSÂN-I KÂMİL" ANLAYIŞI
MUHAMMED İKBAL’İN İNSÂN-I KÂMİL ANLAYIŞI

İkbal'in şair olarak şöhreti Lahor'da bulunduğu sırada yayılmaya başladı. Mahzen adlı edebi dergide yayımladığı ve şiir gecelerinde okuduğu şiirlerle büyük bir heyecan uyandırıyordu. Ancak ona şöhretin asıl kapısını açan İslam'ı Koruma Derneği ve Keşmirli Müslümanlar Derneği'nin yıllık toplantılarında okuduğu şiirler oldu. Bu toplantılardan birinde Nale-i Yetim adlı şiiriyle bütün dinleyicileri ağlatmış, Hindistan Marşı, Himalaya ve Yeni Mabet adlı şiirleri ise Hint Müslümanları arasında ciddi bir uyanışın başlamasını sağlamıştı.

Esrâr-ı Hodi'nin İngilizce tercümesi yayımlanınca ilk dikkat çeken şey, İkbal'in "insân-ı kâmil" anlayışı ile Nietzsche'nin "üstün insan"ı arasında bazı benzerliklerin bulunmasıydı. Bu yüzden Edward G. Browne, Radhakrishnan, P. T. Raju gibi yazarlar, İkbal'in felsefesini Nietzsche'nin neredeyse bir adaptasyonu şeklinde değerlendirdiler. Bu iddianın cevabını İkbal'in kendisi vermektedir. Buna göre her şeyden önce Nietzsche "ben"in ruhaniyetini inkâr eder; âlemde mânevî ve ahlâkî bir amaç görmez. Nietzsche'nin insanı "lâ"da (inkârda) karar kılmış, "illallah"a (tasdike) ulaşamamıştır.

1923'de Peyam-ı Maşrık'ı yayımlamıştır. Bu eser meşhur Alman şairi Goethe'nin (d.1749-ö.1832) Doğu-Batı Divanı adlı eserine doğulu bir şairin cevabı olarak yazılmıştır. İkbal, bu eserini derinden saygı duyduğu Afgan Kralı Emanullah'a ithaf etmiştir. Esrar-ı Hôdi' nin 1920'de Nicholson tarafından İngilizceye tercüme edilmesi, İkbal'in hem Avrupa'da şöhret kazanmasını hem de ülkesindeki itibarının son derece yükselmesini sağlamıştı.

Onun şiirinin bir tek temel hedefi vardır: Müslümanlara, gerek fert gerekse ümmet olarak kendi kişiliklerini geliştirip güçlerini yeniden kazanmalarını öğretmek.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN