Arama

Zekeriya Erdim
Nisan 6, 2024
Her şey bir hak ediştir

Tarih boyunca, nice örneklerle ve öykülerle tekrar edilen bir evrensel ilke var. İnsanlar ve toplumlar ektiklerini biçiyor, hak ettikleri sonuçlarla muhatap oluyorlar. Allah (cc), her topluma hayat rehberliği ve önderliği yapacak peygamberler göndermiş. Doğru yaşama modelinin sınırlarını çizmiş, sırlarını bildirmiş.

Azanlar, sapanlar, güvenli güzergâhların dışına çıkanlar; çeşitli yollarla ve yöntemlerle uyarılmış. Yanlışta ısrar edenler cezalandırılmış, ıslah olanlar kurtarılmış.

Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (sav)'den sonra "ikaz, uyarı" görevini O'nun izinden gidenler üstlenmişler. Hakk'tan ve hakikatten yana olmuş; batıla karşı, kesintisiz mücadele vermişler.

Ümmetin her bir ferdi "doğru yolda buluşma, iyilikte yarışma" düsturu ile birbirine emanet edilmiş. Bir "sosyal sorumluluk" görevi verilmiş "Müminler, birbirlerini yıkayan eller gibidir" denilmiş.

Bu denklem, bizim yaşadığımız zamanların insanları ve toplumları için de geçerlidir. Çünkü İslam kıyamete kadar, tüm asırlar ve nesiller boyu geçerliliğini koruyacak bir dindir.

Hayatın bütün alanlarında ve konularında, istenmedik durumlara düşmemiz ya günahlarımızın cezası yahut Allah'ın bizi uyarmak için takdir ettiği bir imtihandır. Önümüzde, gaflet uykusundan uyanıp kendimize gelme fırsatı veya derin uykumuza devam edip uçurumdan aşağı yuvarlanma tehdidi vardır.

Hatalar ve günahlar; kişisel, kurumsal, toplumsal olabilir. Her biri ancak ve ancak kendi halinin, tavrının karşılığını alabilir. Dersimizi çalışıp ödevimizi yaparak durumumuzu düzeltirsek sahil-i selamete ulaşırız. Işığa kör kesilip karanlıklar içinde kalır, sese sağır gibi davranıp vurdum duymaz olursak tarihin bilinmez diyarlara gönderdiği kervanlara karışırız.

Allah (cc), Şura suresi ayet 30'da açıkça bildirmiş. "Size gelen belalar ve musibetler; hatalarınızın, günahlarınızın cezasıdır" demiş. Rad suresi ayet 11'de ise "bir toplum kendi halini değiştirip bozmadıkça, verdiği nimetleri geri almayacağını" vurgulamış. Böylece o nimetleri iade etmeyi yahut tekrar vermeyi de "bizim kendimizi düzeltip hak etmemiz" şartına bağlamış.

Peygamber (sav) Efendimiz'in bir hadisinde, hataların ve günahların açılımı var. "Ümmetim şu hataları yaptığı zaman, çeşitli belalara maruz kalır" beyanından sonra teker teker sayılıp sıralanıyorlar.

Mesela "ganimeti çarçur edip, yerinde ve amacına uygun harcamazlarsa" Buna ilave olarak "emanete hıyanet edip, ganimet gibi paylaşırlarsa." Mali ibadetlerden biri olan "zekatı külfet gibi görüp, vermekten kaçınırlarsa" Devlet-millet yönetiminde "ehil ve güvenilir olmayan kimseleri öne çıkarıp idareci yaparlarsa."

Nice sıkıntılara katlanarak evlatlarını dünyaya getiren ve hayata hazırlayan "analara-babalara isyan edilip, sıkıntı verilirse" Acze düşülüp, "şerrinden korkulan kimselere makam ve imkân ikram edilirse."

Bir başka hadiste, bu ikazı teyit edip özetleyerek "sebep-sonuç ilişkisi" kurmuş. Ahvalimizin olumlu ya da olumsuz yönde değişmesini, ahlakımızın bozulmasına ve düzelmesine bağlayarak "Siz nasılsanız, idarecileriniz de öyle olur. Siz nasılsanız (neye layıksanız) öyle idare edilirsiniz" diye buyurmuş.

Demek ki hoşumuza gitmeyen olaylarla-durumlarla karşılaştığımızda, önce kendi halimize ve gidişatımıza bakmalıyız. Açık ve net bir şekilde, "Nerede hata yaptım da böyle oldu acaba" sorusunu sorup eksiklerimizi tamamlama, yanlışlarımızı düzeltme seferberliğine çıkmalıyız. İlk işimiz Allah'a karşı işlediğimiz günahlar için tövbe etmek, kullara karşı yaptığımız hatalar için özür dileyip helallik istemek olmalı. Arkasından niyeti "iyi insan, iyi kul" olma istikametinde tazelemek ve gayreti olabildiğince çoğaltmak gelmeli.

Günümüzde, "hak ediş" kavramı "sözleşmesi yapılmış ve uygulaması başlatılmış bir işin bedelinin tahakkuk etmesi" anlamına geliyor. Söz konusu bedel işin yapılma oranına göre taksit taksit veya bitiminde toptan ödeniyor. Sözleşme hükümlerine uymamanın yaptırımları oluyor. İşini doğru ve tam yapan karşılığını alıyor eksik yapan, yanlış yapan, hiç yapmayan ceza ödemek zorunda kalıyor.

Ruhlar aleminde, "îcab-kabul" usulüne göre gerçekleşen bir "sözleşme" var. Allah (cc), "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye soruyor kullar da "evet" cevabını veriyorlar.

Ondan sonra insana yeni bir sıfat verilip "halife" deniyor. Yeryüzünde, herkesin huzur ve güven içinde yaşayarak var ediliş amaçlarını gerçekleştirebilecekleri bir ortam oluşturmanın yetkisini kuşanıyor, sorumluluğunu üstleniyor.

Sözünü tutup görevini yapanların mükafatlandırılacağı; ihmal ya da isyan edip ahdini bozanların cezalandırılacağı bildiriliyor. İrade ve icraat durumuna uygun bir denklem kurulup iyiler cennetle müjdeleniyor, kötüler cehennemle tehdit ediliyor. Mevlana, konuyu bir beyitle özetlemiş. Halkın dilinde ve gönlünde karşılık bulmuş, zamanla atasözü haline gelmiş:

"Kula bela gelmez, Hak yazmadıkça / Hak bela yazmaz, kul azmadıkça." Başka bir beyitte, belanın nereden ve nasıl gelebileceği konusunda ihbarda bulunmuş. Olayların, durumların arka planını fark etme konusunda bir bakış açısı sunmuş:

"Hak kuldan intikamını, kul ile alır / Din irfan bilmeyen, kul etti sanır." Kur'an şairi Mehmet Akif Ersoy, bir büyük savaşın bitiminde yazdığı İstiklal Marşı'nı; "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal" sözleriyle noktalamış. Böylece istiklal ve istikbal sahibi olmayı, "Hakk'a tapma" şartına bağlamış.

Düştüğümüz yerden kalkmanın başlangıç noktası, nefislerimizin ıslah edilmesi. Fıtratın çağrısına uyulup Rabbimizin, yaratılış kotlarımıza yerleştirdiği iç sese kulak verilmesi. Eskiler, mesajı güzel bir sözle özetlemişler. "Sana senden gelir, bir dad lazımsa gayriden ümidin kes, imdad lazımsa" demişler.

Belaların, musibetlerin hayatımızı karartması günahlarımızın cezası ise bahtımızın açılması ve açık kalması da sevaplarımızın mükafatı olacaktır. Zerre miktarı iyilik eden de kötülük yapan da hiç bir haksızlığa uğratılmadan, hak ettiği karşılığı alacaktır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN