Arama

Zekeriya Erdim
Ağustos 28, 2023
Sana seni anlatacak birisi olsun
Sesli dinlemek için tıklayınız.

İnsan, kendisi hakkında; lehte veya aleyhte adil olamayabilir. Kim ve ne olduğunu, doğru ve tam olarak bilse bile; başkalarının onu nasıl gördüklerini bilemeyebilir.

Oysa biz, özellikle toplumsal hayat içindeki rollerimiz açısından; birilerinin bizi zannettikleri kimseleriz. Algıların olguların önüne geçtiği bir dünyada; zanlara göre tanımlanır ve etiketleniriz.

İşte bu noktada; bizi bize anlatacak birilerine ihtiyaç vardır. Duyumlar ve gözlemler aktarılır, ikazlar ve itirazlar yapılır; böylece, karanlık bölgelerimiz aydınlanır.

Bizim genç, oğullarımızın ve kızlarımızın çocuk oldukları yıllarda; bir "Aile Meclisi" geleneği ihdas etmiştik. Pazar sabahları, kahvaltıdan sonra; kişisel, kurumsal, toplumsal meselelerimizi konuşup tartışmayı adet haline getirmiştik.

Bu uygulamanın, sabit gündemlerinden biri; birbirimizi yıkayan eller gibi olmaktı. Başta baba ve anne olmak üzere, hemen herkesi; eksiklerini tamamlaması ve yanlışlarını düzeltmesi konusunda, ikaz edip uyarmaktı.

Böylece, birlikte arınıp duruluyorduk. Bugün dünden, yarın bu günden daha iyi olma yolunda; niyetimizi tazeliyor, gayretimizi artırıyorduk.

Birbirimize, Hz. Süleyman'ın hem peygamber hem de hükümdar olan babası Hz. Davut'a yaptığı ikazı hatırlatırdık. "Adamın birinin koyunları, gece ağıldan çıkıp komşusunun ekinlerini yemiş. Konu Hz. Davut'a intikal etmiş, ekinlerin bedeli kadar koyunun tarla sahibine verilmesini istemiş. Hz. Süleyman babasını ikaz edip, başka bir çözüm teklifinde bulunmuş. Ekinlerin biçilip mahsulünün alınacağı zamana kadar, koyunların eski sahibinde kalmasının; bu süre içinde sütlerini sağmasının, yünlerini kırkmasının, yavrularını almasının daha doğru olacağını savunmuş. Hz. Davut hem memnun olmuş, hem de hak vermiş. 'Vallahi bu daha adil olur' deyip öyle yapılmasını istemiş" diye anlatırdık

Başında bulunduğumuz özel okullarda; "Siz olsaydınız" konulu bir anket uygulardık. Daha iyi anne, baba, öğretmen, idareci, aydın, yönetici olma konusunda; çocukların ve gençlerin, görüşlerini alırdık.

Onlardan beklemediğimiz kadar güzel fikirler çıkmıştı. Her biri, karanlık noktalarımızı aydınlatan mumlar yakmıştı.

Kadim dostlarımızdan İdris Güllüce Bey, Çevre ve Şehircilik Bakanı olduğunda; bize "danışmanlık" görevi vermek istedi. Gerekçesini izah ve beklentisini ifade etmek için; "Bana ayna tutacak, eksiğimi ve yanlışımı söyleyip ikaz edecek bir dost lazım" dedi.

Çünkü insan insanın, çok boyutlu aynası gibidir. Önünü, arkasını, sağını, solunu görebilir ve gösterebilir.

Uzman Aile Danışmanı Saliha Erdim Hanımefendi, yıllar önce; "Annem Aynamdı" diye bir yazı yazmış ve yayınlamıştı. O yazıda; annesinin kendisi için ayna gibi olduğu ve onda gördüğü güzel özellikleri kendi hayatında uygulamaya çalıştığı bilgisi yer almıştı.

Davet edildiğimiz için gittiğimiz, konferans ve seminer formatında aile eğitimi hizmeti verdiğimiz Bakü'de; kırklı yaşlarda, evli bir hanımefendi ile tanıştık. Program sonrasında, aile hayatı ile ilgili bir süreci konuştuk.

Eşiyle ilişkileri çıkmaza girmiş, uçurumun kenarına kadar gelmiş. İki çocuğunun parçalanmış aile krizi yaşamalarını göze alıp, boşanmaya karar vermiş.

O günlerde izlediği bir sohbet videosu, uyanış vesilesi olmuş. Zihninde yeni ve farklı bir pencere açılmış; olaylara, durumlara oradan bakma gereği duymuş.

Eşini karşısına alıp; "Beni bana anlatır mısın?" demiş. Onun gözünde ve gönlünde, nasıl bir kimliğe ve kişiliğe sahip olduğunu öğrenmek istemiş.

Bir de bakmış ki; adam aslında çok zor katlanıyor ve sadece çocuklarının hatırı için direniyor. Hanımefendi kendisini "melek" zannediyor, beyefendinin bulunduğu noktadan "şeytan" gibi görünüyor.

Eşinden özür dilemiş, birbirleriyle halleşmişler, helalleşmişler; eksiklerini tamamlayıp, yanlışlarını düzeltmeye karar vermişler. Aile arabasını, uçurumun kenarından geri çekip; yeniden, hayatı birlikte yaşama yoluna girmişler.

O gün bu gündür, taraflar birbirine ayna tutuyormuş. İki el birbirini yıkıyor, ikisi de temiz oluyormuş.

Rivayete göre, Büyük İskender; uzun süre yanında tutuğu sadık vezirinin, bir gün görevine son vermiş. "Artık sana ihtiyacım yok, toparlanıp git" demiş.

Vezir, böyle bir durumu hiç beklemiyormuş. Hayret ve üzüntü içinde boyun büküp; "Efendim neden, size karşı bir kusurum mu oldu?" diye sormuş.

Büyük İskender'in cevabı, bir ibret levhası gibi tarihin tecrübe duvarında asılı kalmış. Dünyanın başka kralları, imparatorları da vezirlik ölçüsü ve örneği olarak almış:

"Ben de bir insanım; şüphesiz hatalarım olur. Farkına varıp, tekrar etmezsem; hayatım daha iyi hale gelir. Şunca zamandır bana hiçbir ikazın, itirazın olmadı. Eksiklerimi tamamlamaya, yanlışlarımı düzeltmeye yönelik bir teklifin gelmedi. Hatalarımı görmemiş, bilmemişsen; demek ki sen cahilsin. Görmüş, bilmiş ama söylememişsen; demek ki sen hainsin. İki durumda da vezirim olamazsın. Yanımda duramaz, sarayımda kalamazsın".

Mükemmellik Allah'a mahsustur ve kulların hiç biri mükemmel değildir. Kişinin kendisini kusursuz gibi görmesi, ilahlık iddiasında bulunması anlamına gelir.

İnsanın temel yetersizliklerinden biri; önde görüş mesafesinin ötesini, arkada kendi sırtını ve ensesini görememesidir. Allame-i cihan olsa bile, her şeyi hakkiyle bilememesidir.

Hangi konumda, durumda, mevkide, mertebede bulunursak bulunalım; doğrumuzla, yanlışımızla, eksiğimizle, fazlamızla bize bizi anlatacak dostlarımız yahut danışmanlarımız olmalıdır. Bunu yapmayanlar, yapamayanlar; "cahil, gafil, hain" sıfatlarından birini almalı ve bulunduğu yerden derhal kovulmalıdır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN