Arama

Zekeriya Erdim
Aralık 22, 2019
Pirinçler ve taşlar

İnsanların temel zaaflarından biri; kolayca "genelleme" yapmak. Az sayıda kişiyi ya da kurumu ilgilendiren bir durumu, çok sayıda kişiye ve kuruma mal ederek; yaptığı yahut yaşadığı deneyin, gözlemin sonuçlarını abartmak.

Oysa, ortak ya da ortalama aklın işaretine göre; pilav yapılırken pirincin taşları ayıklanır ama içinde taş var diye tamamı çöpe atılmaz. Hatta, bu günün pilavından arta kalan pirinçle yarının çorbası yapılıp; Allah'ın verdiği nimet israf edilmez.

Şimdilerde, "özel öğretim kurumları" sektöründe; buna benzer bir durum yaşanıyor. Bir kurum yanlış yönetildi yahut içi boşaltılıp batma noktasına getirildi diye; sektörün tamamı, tehlikeli bir şekilde tartışmaya açılıyor.

Daha da ötesi; işin içinde bilinçli bir "tezgâh" yahut "tuzak" operasyonu olma ihtimali bile var. Vaziyetten vazife çıkaran birileri, devlet eliyle önleyici ve zorlayıcı tedbirler aldırarak; küçük kurumların dökülmesini sağlayıp, meydanı zenginler kulübüne bağlı büyük sermaye sahiplerinin eline bırakmak istiyorlar.

Bir zamanlar, marketler bakkalları ve manavları zora sokmuştu; şimdi de büyük AVM'ler marketleri tehdit ediyor. Hayatın bütün alanlarında ve konularında; işler, büyük sermaye guruplarının tekeline geçiyor.

Özel öğretim kurumları alanında da böyle bir eğilim seziyoruz. Doğa Koleji'nin doğal olmayan akışını ve yoldan çıkışını bahane ederek; sürecin de sonucun da sorumlusu olmayan kurumlar aleyhine kararlar alınmasından endişe ediyoruz.

DOĞA NİÇİN BATTI?

Bu memlekette yıllardır özel okulculuk vardı. Nice siyasi ve ekonomik kriz dönemlerinin içinden geçerek, düşe kalka yollarına devam ediyorlardı.

Hiçbir dönemde, diğer sektörlerdeki firmalar yahut markalar kadar özel okul batmadı. İyi ve kötü günleri oldu ama ufak tefek istisnalar dışında kimse iflas etmedi.

Son yıllarda, doğal akışın dışına çıkan hormonlu büyümeler oldu. "Okulculuk" kılık değiştirdi, "marketçilik" haline geldi yahut getirildi.

Bugünlerde gündem konusu olan Doğa Koleji'nin şişirilmiş algısı, gerçekliği ve geçerliliği örtbas edilmiş olgusundan birkaç adım önde gitti. Buna rağmen; öğrenci bulamadığı yahut ücret alamadığı için değil, tahsil ettiği ücretleri başka sektörlerde kullandığı için battı.

O halde, bu örnekten yola çıkılarak "özel okullar batıyor" gibi bir sonuca varmak; adil ve makul bir değerlendirme değildir. Gerçekten sallanan, dökülen kurumlar varsa; diğer sektörlerde olduğu gibi, doğal yollarla çekilir yahut elenir.

İTÜ VAKFI MI?

Rivayete göre, söz konusu okullar zincirini İTÜ Vakfı almış yahut alıyormuş. Aslında, ciddi bir bütçesi ve akarı olmadığı için; finansman konusunda, arkasında Vakıfbank duruyormuş.

Eğer öyle ise; gene doğal ve doğru olmayan bir durum var. Devlet, bir yandan aktif ve verimli çalışmayan kurumlarını özelleştirirken; öte yandan, batma noktasına gelmiş bir kurumu, banka üzerinden kamulaştırıyorlar.

O zaman, İTÜ Vakfı'nın bu süreçteki rolü ne? Anlaşılan davulun ipi bankanın boynuna, takmağı vakfın eline.

Zurnayı kim çalacak, oyunu kim kuracak? Birkaç kere el ve hal değiştiren bu kurum, sonunda kimin kucağında kalacak?

Umarız, kalıcı bir çözüme ulaşılır. Dileriz, rüzgârla gelip fırtınayla gidenlerin açtıkları yaralar, kendi sınırları içinde kalır.

MUSİBETTEN NASİHAT

Şüphesiz, bu musibetten bir nasihat çıkarılmalı. Sektörü ve içindeki kurumları toptan aklama ya da karalama durumuna düşmeden; sorunlara çözüm üretmenin yollarına bakılmalı.

Özel okullar; eğitim ve istihdam açısından, devletin sırtından yük kaldırıyor. Rekabetçi bir anlayışla ve işleyişle, ister istemez kaliteyi artırıyor.

Bu noktadan hareketle; yönlendirici, destekleyici, denetleyici bir yaklaşımla ıslah edilip geliştirilmeli. Üretilen çok yönlü katma değer heba edilmeden, sistemin anlamlı ve değerli bir parçası haline getirilmeli.

Devlete, sektör temsilcilerine, sivil toplum kuruluşlarına ve ticaret odalarına düşen görevler var. El ele verip; bugün dünden, yarın bu günden daha iyi bir seviye ve saygınlık kazandırmalılar.

Eğitimde marketleşmeye de, tekelleşmeye de karşı olmayız. Ayrıca, kemiyetin değil keyfiyetin arkasında durmalıyız.

Genetiği bozulmuş gıdalar gibi, hormonlu okullar da sektörü ifsat ediyor. Havayı, suyu kirletenlerle birlikte; soluyanların ve içenlerin de sağlığı elden gidiyor.

Hasılı, iğde de çarkta da var. Acemiler ve ayartıcılar duvara tosluyor; ehil ve güvenilir olanlar yollarına devam ediyorlar.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN