Arama

Zekeriya Erdim
Aralık 15, 2019
Sınırlarda sızma var
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Kişilerin, kurumların, ülkelerin, toplumların; bir "maddi", bir de "manevi" sınırları var. O sınırlar koruma altında olduğu müddetçe, huzur ve güven içinde yaşarlar.

Maddi sınırları, daha çok polis ve asker gibi unsurlardan oluşan "güvenlik kuvvetleri" korur. Manevi sınırların korunup gözetilmesi konusunda ise; "sosyal ve kültürel oluşumlar" görev alır.

Can, mal, akıl, nesil, din, devlet, vatan, millet gibi değerler tehdit ya da tehlike altına girdiğinde; "umumi seferberlik" ilan edilir. Kalıcı huzur ve güven sağlanıncaya kadar, "düşman" bilinen unsurların üzerine gidilir.

Son yıllarda Türkiye, içeride ve dışarıda, huzuru ve güveni temin etmek için ciddi mücadeleler verdi, veriyor. Ancak, maddi sınırlardan girmeyi göze alamayan aykırı unsurlar; manevi sınırlardan sızıp içeri giriyor.

Özellikle "aile" ile örgün ve yaygın "eğitim" cephelerinde yığılmaların ve yıkılmaların olduğunu görüyoruz. Metot, usul, muhteva ve muhataplar bakımından "çoklu" olma özelliği taşıyan tahribatların; birileri bitmeden ötekilerinin başlatıldığına şahit oluyoruz.

Bu gidişe "dur" denilmezse; sessizce ve sinsice "işgal" edilmiş olacağız. Korkumuz o ki; giderek duruşumuzu ve duyarlılığımızı kaybedip, maddi sınırları da koruyamayacak hale geleceğiz.

PARÇALARI BİRLEŞTİRİP BÜYÜK RESMİ GÖRELİM

Durumun ciddiyetini anlamak ve kavramak için; hafıza kayıtlarımızı kontrol edip, parçaları birleştirelim. Değişik kanallardan akan ve kalenin burçlarına kadar çıkan sızmalara bakıp; sürecin nereye doğru gittiğini görelim.

- Yakın geçmişte, "İstanbul Sözleşmesi" diye bilinen ifsat belgesine imza atılıp; aile üzerinden toplumu tarumar etmek isteyen kötü niyetli çevrelere, "hukuki zemin" hazırlandı. İnsanımızın cinsiyetini ve cibilliyetini bozarak, ne olduğu ve olacağı belirsiz mahlûklar haline getirmeyi hedefleyen bir proje; "Eğitimde Cinsiyet Eşitliği" adı altında, okullarımızda uygulandı.

- Sivil toplum kuruluşu kisvesine bürünmüş yerli ve yabancı "misyon" kurumları; "kadın hakları" kozunu kullanarak, "cinsel tercih" özgürlüğünü savuma rolüne soyunarak, kadını kadınlıktan-erkeği erkeklikten çıkarmaya yönelik faaliyetler yapıyor. İlk ve son kalemiz olan, toplum ağacının tohumunu ve toprağını oluşturan aileyi; doğal olgular yerine yapay algılar ikame ederek, tedricen yıkıyor.

- Bazı medya ve moda kuruluşları, ortak bir "ihanet" organizesinin içindeler. Çocuk, genç, yetişkin düzeyindeki çalışmalarla; "cinsel kimlik" yerine "cinsiyetsizlik" fenomenleri oluşturacak şekilde, "Drag Kids" yahut "Drag Queen" tipi şöhretler üretip, rol model haline getirmenin peşindeler.

- Bazı yayın kuruluşları, şişirip şöhret yaptıkları proje hikâye ve roman yazarları üzerinden; "çocuk pornosu" tasvirlerini yaygınlaştırmaya yönelik hamleler yapıyorlar. Müstehcen neşriyatın rol model kahramanlarını; "yayıncılık fenomeni" diye takdim ediyorlar.

- Milli Eğitim Bakanlığı'nın Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından; eğitimle ilgisi olmayan bir proje kadına, resmi ve özel okullarda "Yoga Eğitimi" yapma yetkisi verildi. Kamuoyundan gelen aşırı tepkiler üzerine; "Hinduizm" dininin öğretisi, şimdilik bir başka bahara ertelendi.

- Eğitimde yerli ve milli duruşun temsilcilerinden biri olan Talim Terbiye Kurulu Başkanı; mesnetsiz bir şekilde görevden alındı. Söz konusu makama; "Türk-İslam Medeniyeti" yerine, "Batı-Hıristiyan Medeniyeti" kökenli değerleri ihya etmeye ant içmiş bir çevrenin temsilcisi atandı.

- Aydın'ın Kuşadası İlçesi'nde, Anadolu Lisesi'nin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine; sosyal medya hesapları üzerinden "misyonerik" yapan "Hıristiyan" bir öğretmenin girdiği anlaşıldı. PKK'nın siyasi uzantısı HDP tarafından; mevcut mevzuata göre Türkiye'de görev yapan öğretmenlerin "Müslüman" olma zorunluluğunun bulunmadığı gerçeği, TBMM kürsüsü üzerinden toplumun gündemine taşındı.

- Kısa bir süre önce, "Rotary Okulda" projesiyle mason localarının yeni bir hamle yaptıklarını öğrendik. Altıncı sınıfın Sosyal Bilgiler ders kitabına, "Uygur Alfabesi" diye "İsrail (İbrani) Alfabesi"

görselinin konduğunu fark edip; hayretten dilimizi yutacak hale geldik.

- Son 10 Kasım'da, Türkiye'nin değişik illerinde bulunan muhtelif okullarda; aynı merkezden yönlendirildiği yahut ortak bir kaynaktan ilham verildiği anlaşılan anma etkinlikleri düzenlendi. Mustafa Kemal'in resmini yahut heykelini "kıble" edinen, "tapınma" uygulamaları gösterildi.

- İzmir'in Urla İlçesi'nde, lezbiyenlerin kullandığı renklerle boyalı bir "Atatürk Heykeli" yapılmış. Toplumdan gelen yoğun tepkiler üzerine, geçici olarak kapalı mekâna alınmış.

- Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Forbes Dergisi iş birliğiyle organize edilen "30 ALTI 30" töreninde; çocuk yaşta çıplaklık sembolü haline gelen ve bedenini sergileme konusundaki marifetleri dolayısıyla birileri tarafından "sanatçı" sıfatı verilen Aleyna Tilki'ye; diğer gençlerimize de örnek ve öncü olsun diye, "fark yaratan genç" yahut "ilham veren genç" ödülü verildi. Gene kamuoyundan gelen tepkiler üzerine, ismi çıkarılıp; 30 kişilik liste 29'a indirildi.

SAFLARI SIKLAŞTIRIP ORTAK MÜCADELE VERELİM

Bütün bu ve benzeri örnekler, bize bir mesaj veriyor. Savunma hatlarında zafiyet olduğunu ve sınırlardaki sızmaların giderek tehlikeli boyutlara doğru geldiğini gösteriyor.

Buna karşı; yerli ve milli duruşun temsilcisi olan kişilerin, kurumların safları sıklaştırması gerekir. Sosyal ve kültürel alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, "müşterek savunma stratejileri" geliştirmelidir.

Mesela, "Milli İrade Platformu" çatısı altında yer alan yüzlerce sivil toplum kuruluşu var. Bunlar, tıpkı önce "parelel yapı", sonra "FETÖ" sürecinde olduğu gibi; güçlü bir duruş ve direniş refleksi ortaya koymalılar.

Yukarıdan "icazet" yahut "işaret" beklemek, en hafif ifadesiyle ihmal olur. Erken tedbir alınmazsa, küçük sızıntılar büyük saldırılar haline gelir.

Lütfen, parçaları birleştirip büyük resmi görelim. Yeni bir "15 Temmuz" kalkışmasını beklemeden; bütün cephelerde, meşru mücadelemizi verelim.

Söylenmek yahut sızlanmak yerine, sonuç alıncaya kadar gitmeyi gerektiren yollara çıkmalıyız. Karanlığa taş atmayı bir kenara bırakıp, aydınlığı artıracak mumlar yakmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN