Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 1, 2017
Yaz Kur’an Kursları Devam Ederken Din Eğitiminin Dili Ve Üslubu Üzerine

Şüphesiz, din eğitimi; her yaş ve seviyedeki insan için, kesintisiz devam etmesi gereken bir süreçtir. Ancak özellikle çocuklar ve gençler açısından; yaz tatillerinde daha çok gündeme gelir.

Çünkü, muhafazakâr anneler ve babalar; bu mevsimde, dinini-diyanetini öğrensin diye, çocuklarını camilere ve diğer Kur'an Kursları'na gönderirler. Daha çok Diyanet teşkilatı içindeki imamlar ve müezzinler, kısmen de bazı vakıfların ve derneklerin istihdam ettikleri kişiler; Kur'an okutma ve ilmihal bilgilerini öğretme ağırlıklı eğitim verirler.

İşte bu hizmetlerde; dil ve üslup, metot ve usul fevkalade önemlidir. Çünkü, yanlış yaklaşımlar ve uygulamalar; çocukların ve gençlerin dinden soğumalarına, hatta kopmalarına sebep olabilir.

Böylece; kaş yapalım derken, farkında olmadan göz çıkarabiliriz. İyi niyetle, sevap elde etmeye çalışırken; sonunda günaha girip, her bakımdan zararlı hale gelebiliriz.

Böyle durumlarda; "yarım doktor candan, yarım imam imandan eder" cümlesini kuruyoruz. Maalesef; bize bunları düşündüren ve endişeye sevk eden örnekleri gördük, duyduk, biliyoruz.

Camide Askeri Disiplin Uygulamak

Doksanlı yılların başlarında, bir özel okulda idareci iken; olabildiğince sıcak ve sevecen bir dil ve üslup kullanmaya çalışarak, çocukları namaza teşvik ediyorduk. İstekli olanları organize edip; haftada bir gün, birlikte Cuma'ya gidiyorduk.

İşte o cumalardan birinde; bizim çocuklar, caminin üst katına çıktılar. Ahşap merdivenleri birlikte tırmanırken; makul sayılabilecek sınırlar içinde, azıcık gürültü yaptılar.

Caminin müezzini, hırsla ve hışımla mikrofonu eline alıp; cemaatin huzurunda, kelimenin tam anlamıyla, onları yerin dibine soktu ve çıkardı. Kaba çam dalı budar gibi budadı; geldiklerine, geleceklerine pişman olmalarını sağlayacak noktaya kadar vardı.

Biz o gün, bir yandan üzüntüden kahrolduk; öte yandan, namaz sırasında sırtına binen torunlarını düşürmemek için secdeyi uzatan ve ezanla alay eden bir çocuğun başını okşayıp, "Duydum ki sesin çok güzelmiş ve iyi ezan okuyormuşsun" diye iltifat ederek müezzin yapan Muhammed Mustafa'yı hatırladık. Öğrencilerimizden tekrar tekrar özür dileyip gönüllerini aldık; bir sonraki hafta için, imamıyla ve müezziniyle önceden görüşerek başka bir cami ayarladık.

Namaz İçin Çocuk Dövmek

Yıllarca; "Çocuklarınıza yedi yaşında namazı emredin, on yaşına geldiklerinde (eğer kılmazlarsa) onları dövün" diye tercüme edilen bir hadis rivayetini kitaplardan okuduk, hocalardan dinledik. Fakat, Allah da kulları da biliyor ki; bunu, bir türlü içimize sindiremedik.

Çünkü, şefkat ve merhamet timsali Peygamber'in; birilerini dövdüğüne veya dövdürdüğüne dair herhangi bir örnek hatırlamıyorduk. Ayrıca, genelde dinde zorlamanın olmadığını; özel de ise, akil ve baliğ olmamış çocukların Allah indinde mükellef sayılmadıklarını bildiğimiz için; ister istemez çelişkiye düşüyor ve iyice araştırmak zorunda kalıyorduk.

Nihayet bir gün, hadis ilminde ihtisas sahibi olan Prof. Dr. Mehmet Emin Ay Hocamız'dan; söz konusu rivayetteki "darebe" kelimesinin, "vurmak" değil "iyi örnek olmak" anlamına geldiğini öğrendik. Derin bir nefes aldık; çocuklarımız ve gençlerimiz için, iyi örnek olmanın ya da bulmanın gereği ve önemi ile ilgili duygularımızı, düşüncelerimizi tazeledik.

Alnının Çatına Vurarak Hafız Yetiştirmek

Seksenli yılların sonlarında, kurucusu olduğumuz bir vakfın himayesi altında, Kur'an Kursu açmıştık. Kadro ve Kurum olarak; çocuklara ve gençlere, Allah kelamının lafzı ile birlikte, manasını-muhtevasını da öğretmeyi hedef almıştık.

Bir gün, bizim kursun başında idareci olan dostumuz, ağabeyimiz; meşhur bir Kur'an Kursu'nun baş Hocaefendi'si ile karşılaşmış. Selam sabah, hal hatır sorma faslından sonra; aralarında, enine boyuna, bir hafızlık muhabbeti başlamış.

"Hayırlı olsun" dileğinin hemen ardından; "Hafızlık var mı hafızlık?" diye sormuş. Bizim kursun hocası; "Var hocam, var; hafızlık da var, muhafızlık da" cevabını vermiş.

Sonra, söz hafızlığın süresine gelmiş. Bizimki, "Birinci yıl çiğ hafızlık, ikinci yıl meal tefsirle pekiştirme" demiş; öteki şiddetle itiraz edip, altı aya kadar indirmiş.

Derken, iş iyice inada binmiş; karşılıklı iddia konusu olmuş. Arkasından, meşhur kursun maruf hocası; "Vallahi alnının çatına eşşek sopasını vurdunmu, üç ayda bile çakı gibi hafız olur" diyerek noktayı koymuş.

Bu bilgi bize intikal ettiğinde; duyduklarımızı hiçbir ölçüye vuramadık, herhangi bir kalıba koyamadık. Böyle bir din eğitiminin; hangi Allah'ın emri, hangi Peygamber'in sünneti olduğunu bir türlü anlayamadık.

Bir Neslin Ardından Ağlamak

İkibinli yılların başlarında, gene meşhur bir Kur'an Kursu'nun üst düzey eğitimcilerinden ve yöneticilerinden biri; görev yaptığımız özel okulda, torunundan dolayı öğrenci velimiz oldu. İlgisinin ve hassasiyetinin doğal sonucu olarak; sık sık yanımıza geldi.

O ziyaretlerinden birinde, biz bize sohbet ederken; Kur'an Kursu hocalığı konusunda, bazı itiraflarda bulundu. "Şimdi anlıyorum ki, bir nesli mahvetmişiz" diye hayıflanıp yutkundu.

Arkasından, önemli bir noktaya daha dikkatimizi çekti. "Acaba kendi cahilliğimizden dolayı mı böyle yaptık, yoksa birileri böyle olmasını istediler de onun için mi böyle oldu bilmiyorum" diye ilave etti.

Bu muhabbetin olduğu günlerde; kendisi, o Kur'an Kursundan çoktan ayrılmış yahut atılmıştı. Talebe olup tezgâhından geçenler; büyümüş, yetişkin insanlar olmuştu.

O gün bu gündür, kendi kendime; "Kadronun ve kurumun içindeyken bunları görmedi mi, bilmedi mi?" diye soruyorum. Ayrıca, oradan ayrıldıktan sonra açtığı Kur'an Kursu'nda; yeni nesilleri mahvetme gafletine düşmeden, daha doğru bir din eğitimi hizmeti verip vermediğini merak ediyorum.

Çünkü; yerleşik anlayışların ve alışkanlıkların değiştirilmesi, dönüştürülmesi oldukça zordur. Herhangi bir konuda, insana kolay gelen yol; en iyi bildiği yoldur.

İmamlara Formasyon Dersi Vermek

Son yıllarda, Türkiye'de çok şey değişti. İmkânlar ve icraatlar arttı; anlayışlar ve işleyişler gelişti.

Ümit ve temenni ederiz ki; din eğitiminin dili ve üslubu da gelişmiştir. Allah'ın dinini daha iyi anlamanın ve anlatmanın; yeni metotları ve usulleri oluşmuştur.

Burada, bizim bildiğimiz iyi örneklerden birini, sizlerle paylaşalım. Hem ümidi ve güveni tazeleyip takviye etmiş; hem de hakkı teslim görevini yapmış olalım.

Yıllar önce, mevsimin bahardan yaza doğru dönüştüğü günlerde; Zonguldak ilimizin, Çaycuma İlçesi'nin Müftüsü, telefonla bizi aradı. Radyo programlarından tanıdığını, bildiğini beyan ettikten sonra; "Hocam, yaz boyunca, bizim imamlar ve müezzinler, çocuklara Kur'an Kursu hizmeti verecekler. Lakin, malumunuz olduğu üzere, bunların pedagojik formasyonu yok, çocuk psikolojisini bilmiyorlar. Ne olur, Hoca Hanım'la birlikte bir gelseniz de siz erkeklere, O kadınlara birer seminer verseniz" gibi cümleleri arka arkaya sıraladı.

Bu farkındalık bizi öylesine memnun etmişti ki; kendisine gönülden teşekkür ettik. "Hocam, Çaycuma ne ki; bunun için gerekirse Fizan'a bile geliriz" dedik ve gittik.

Aynı Müftü, daha sonraki yıllarda; Tokat Erba'dan, Kütahya Tavşanlı'dan, Kocaeli Darıca'dan arayıp talepte bulundu. Her seferinde "Hayhay" denildi ve Tavşanlı dışındakilere mütevazı bir hizmet sunuldu.

Lakin, başka Müftülerin de imamlar ve müezzinler için, pedagojik formasyon ihtiyacı duyup duymadığını bilmiyoruz. Ve fakat, çevremize alıcı gözüyle baktığımızda; din eğitiminin dili ve üslubu konusunda, ciddi bir eşik atlama noktasına geldiğimizi henüz görmüyoruz.

Helal Dairesi Keyfe Kâfidir

Sonuç olarak, Âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c) bir; O'nun insanlara hayat rehberi ve hidayet kaynağı olarak gönderdiği dini yaşayarak tebliğ eden Peygamber (s.a.v.) tektir. Hem mesaj ve muhteva, hem metot ve usul, hem de dil ve üslup bakımından Kur'an ile Sünnet'in sınırları içinde kalınırsa; hiç şüphesiz, bütün muratlarımız tecelli edecektir.

Bir başka ifadeyle; hayatın bütün alanlarında ve konularında, helal dairesi keyfe kâfidir. Bu dairenin sınırlarını daraltmak ya da genişletmek; hiç kimsenin, hakkı da haddi de değildir.

01.07.2017

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN