Arama

Zekeriya Erdim
Haziran 17, 2017
'Çocuklarımızın “Ne” Olacakları Önemli, “Kim” Olacakları Değil Mi?

Örgün ve yaygın eğitim kurumlarının, teoride, üç ana görevinin olması gerekiyor. Altyapılar onun için oluşturuluyor, kişilere ve kurumlara o gaye ile yetki ve sorumluluk veriliyor.

Birincisi, öğretim. Çocuklara ve gençlere; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatları için gerekli olan bilgileri ve becerileri kazandırmak.

İkincisi, eğitim. Bu bilgi ve becerilerin kullanım amaç ve usullerini belirleyecek duyguları, düşünceleri, davranışları geliştirmek; benliği, kimliği, kişiliği oluşturmak.

Üçüncüsü, yönetim. Hayatın bütün alanlarında ve konularında; yönetme, sevk ve idare etme anlayışına, işleyişine sahip olmalarını sağlamak.

Gel gör ki, pratikte bu üç ana görev bire iniyor ve diğer ikisi gerçekleşmiyor. Sacayağının iki ayağı kırık kalıyor ve üstüne koyduğunuz her şey devrilip düşüyor.

NEYİ BESLERSENİZ O BÜYÜR

Sebzenin, meyvenin bile hangisini beslerseniz o büyür. Tüm canlıların temel ihtiyaçlarından biri olan su; hangi tarlaya, ovaya yahut hangi fidenin, fidanın dibine yol açarsanız oraya yürür.

Anneler ve babalar, okullara gittiklerinde; çocuklarının duygu, düşünce ve davranışlarından ziyade notlarını soruyorlar. Öğretmenler ve idareciler; onları hayatın içinde hayata değil, sınıfın içinde sınavlara hazırlıyorlar.

Toplumda; malın, mülkün, mevkinin, mertebenin, hasılı maddi ve manevi kazanımların ne zaman, nereden ve nasıl elde edildiğine değil; hangi miktarda ve seviyede olduğuna bakılıyor. İnsanların çoğu, hakkın ve hakikatin cazibesine değil, gücün ve imkanın rüzgarına kapılıyor.

Böylece, hep birlikte "öğretim" formasyonunu önceliyor ve önemsiyor; "eğitim" formasyonu ile "yönetim" formasyonunu ihmal ediyoruz. Bilime ve teknolojiye yatırım yaparken, ahlakı unutuyor; ilmi baş tacı yaparken, hikmeti çöpe atıyoruz.

HEM "VALİ", HEM "ADAM" LAZIM

Hani meşhur bir kıssaya, öyküye göre; babanın biri oğlunun hal ve gidişini beğenmemiş ve "Oğlum, bu gidişle sen adam olamazsın." demiş. Oğlu vali olmuş ve babasını polis zoruyla huzuruna getirttirerek; "Sen adam olamazsın demiştin ama bak ben vali oldum." diye böbürlenmiş.

Baba, acıklı bir tebessümle gülümseyip; yıllar önce söylediği sözü tekrar etmiş. " Ben sana vali olamazsın dememiştim, adam olamazsın demiştim. Sen vali olmuşsun ama gene adam olamamışsın. Çünkü, eğer adam olsaydın; yaşlı babanı zorla huzuruna getirttirmez, gelip evinde ziyaret ederdin." demiş.

İnsanın "vali" olması, bugünkü tabiriyle "kariyer" sahibi olması diye düşünülebilir. "Adam" olması ise, "kalite" sahibi olması anlamına gelebilir.

Çocuklarımız ve gençlerimiz, sadece "vali" olup "adam" olamazlarsa; güçlü ama zalim olurlar. Sahip oldukları gücü ve imkanı, adalet uğrunda değil, zulüm yolunda kullanırlar.

Sadece "adam" olup "vali" olamazlarsa; o zaman da adil ama zayıf olurlar. Zulmü engelleme ve adaleti gerçekleştirme konusunda aciz kalırlar.

Bize, hem "vali" olup güç ve imkan elde edebilecek; hem de "adam" olup sahip olduğu gücü ve imkanı hak yolunda kullanabilecek evlatlar gerekiyor. Sorularımıza cevap, sorunlarımıza çözüm bulmak ve bugün dünden, yarın bugünden daha iyi olmak için; ülkemiz ve toplumumuz, dünyamız ve insanlık alemi, "ilim" ile "hikmet"in sentezini yaparak "kalite" ile "kariyer"i birbirinin tamamlayıcı unsurları haline getirecek yeni nesiller bekliyor.

"DOKTOR" MU, "HEKİM" Mİ?

Yıllar önce, kızımla tıp fakültesine kayıt yaptırmaya gidiyorduk. Yol boyu, havadan sudan konuşup sohbet ediyorduk.

Bir parantez açıp; gereğine, önemine inandığım ve zihnimde toparlamaya çalıştığım mesajı ona ilettim. "Kızım, ben senin doktor olmanı istemiyorum." dedim.

Muradımı anlamak için, birkaç saniye vitesi boşa alıp durdu. Sonra, hayret ve merak dolu bakışlarla; "Babacığım, o zaman niçin Tıp Fakültesi'ne gönderiyorsun?" diye sordu.

Gizemli bir şekilde gülümsedim. Kızımın "doktor" olmasını değil ama "hekim" olmasını istediğimi söyledim.

O zaman ikisi arasındaki farkı anlamak istedi. Başka bir zaman anlatacağımı söyledim, "Peki." dedi.

Okullar açıldıktan kısa bir süre sonra, gözlerinin içi gülerek yanıma geldi. Hocalarından birinin, "doktor" olmak ile "hekim" olmak arasındaki farkı anlattığını söyledi.

İstisnalarını tenzih ederiz ama, yıllardır Tıp Fakültelerimiz "doktor" yetiştirdiler. Onlar, Hipokrat'a iman ettiler ve şifayı kendilerinden bildiler.

Şimdilerde, artık "hekim"ler de yetişmeye başladılar. Onlar, Alemlerin Rabbi'ne iman ediyorlar ve şifayı Allah'tan bilip, kendileri aracı olmaya çalışıyorlar.

"NE" OLSUN, "KİM" OLSUN?

Ağaca bakan keçinin, dala çıkan oğlağı olur. At, süvarinin baktığı yöne doğru koşturur.

Evde anneler, babalar; okulda öğretmenler, idareciler; toplumda rehberler, önderler; yeni nesilleri şekillendirenler. Onlar hangi yöne bakar, neyin peşinden koşar, neleri öncelikli ve önemli sayıp vurgu yaparlarsa; çocuklar ve gençler de o tarafa evrilirler.

Şüphesiz, hayatta karşılığı olan bir mesleğe, meşguliyete yönelmeleri ve onun gerektirdiği bilgiye, beceriye sahip olmaları değerli. Fakat, sahip oldukları şeyleri "kim"in emrine amade kılacakları ve hangi değerler sisteminin hizmetine sunacakları da çok önemli.

O halde, onların sadece "ne" olacakları ile değil; aynı zamanda, "kim" olacakları ile de ilgilenelim. Notları, puanları, diplomaları ile birlikte; duygu-düşünce-davranış gelişimine ve benlik-kimlik-kişilik oluşumuna da değer verelim.

17.06.2017

Zekeriya ERDİM

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN