Eşcinselliğe nasıl yaklaşmalı?
Soner tıbbiyeyi yeni bitirmişti. Anne-baba çok sevdikleri çocuklarının doktor olduğuna sevinememişti. Çünkü onu evlendirmek isteyen ebeveyninden Soner önce bahanelerle kaçmış, çok üzerine gelinince eşcinsel (homoseksüel) olduğunu açıklamıştı. "Daha bu erkeklik oyununu çok sürdüremezdim" diye kederli ifadeyle durumunu izah ediyor ve ekliyordu, "Ben buyum, kendimi değiştirmek istedim, ama olmadı."
Annesi gözyaşlarına engel olamayarak Soner'in açıklamalarını dinliyor ve çaresizlik içinde, "Bir şeyler yapın doktor bey. Oğlumun bu halini kabullenemiyorum. Lütfen bana ümit verin" diyordu.
Eşcinsel olmak
Homoseksüel olduğunu fark etmek, sadece ebeveyne değil ergenin kendisine de acı verir, üzücü tepkiler doğurur: Suçluluk, korku, utanç, ayıp, reddedilme, yalnızlık, inançsızlık, öfke ve kendinden iğrenme duyguları yaşanabilir. İşin ilginci eşcinselliği savunan, toplumda aşikâre yaşamalarını isteyenler de çocuklarının eşcinsel olmasını istememektedir.
Vakamız Soner bu aşamaları geçmiş, artık yeni cinsel kimliğini benimsemiş durumdadır. Ancak eşcinsel dürtüleri olanların pek çoğu Soner gibi kabullenmeye yanaşmaz, sıkıntılar içinde kıvranır durur. Kabullendikleri takdirde ise fıtratlarıyla ve toplumla çatışma başlar, kişi yine mutsuz olur.
Sebebi ne?
Acaba insanlar niçin karşı cinsi değil de hemcinsini şehvet objesi olarak tercih ederler? Bu konuda yapılan sayısız araştırma, belirli bir sebep bulamamıştır. Çünkü normal ve eşcinsel şahıslar arasında organik, biyolojik ve hormonsal fark bulunamamıştır.
Yani eşcinsel bir şahısla normal cinsel yönelimli birinin kandaki hormon seviyeleri arasında bir fark olmadığı gibi kromozomları da aynıdır. Ancak eşcinselliğin ortaya çıkışında birçok teori ileri sürülmüştür:
*Bu teorilerden ilki, uygunsuz veya mevcut olmayan baba rolünün önemli olduğunu vurgulamaktadır. Aşırı sert, gaddar bir baba tipi kadar silik, şahsiyeti zayıf veya ilgisiz babaların çocukları da eşcinsellik riski altındadır. Veya babanın yokluğu durumunda, genellikle kadınlardan oluşan ortamda büyüyen çocuklarda da aynı risk vardır.
*Ayrıca çocuklukta cinsel tecavüze uğramak, ağır bir travma olarak eşcinsellik dürtülerini ortaya çıkarabilmektedir.
*Yine bazı anne ve babaların işledikleri bir hatayı da belirtmek gerekir. Bu ebeveynler, çocuklarına "keşke karşı cinsten olsaydın" demekte hatta onlara karşı cinsin elbiselerini giydirerek, karşı cinsiyetteymiş gibi davranarak büyütmektedirler. Anne-baba, bu ve benzer sözlerin ve davranışların çocuklar üzerinde yapacağı zararı hesaplayamamaktadır. Bu gibi telkinler kadını erkekleşmeye, erkeği kadınlaşmaya sürükler. Yaradılışı değiştirmeye kalkışmanın kötü sonuçlar vereceği herkesçe bilinmektedir.
*Hormonlu gıdaların artışı da suçlanmaktadır.
İnternete girince
Maalesef bugün psikiyatri eşcinselliği üçüncü bir cinsiyet olarak kabul etmekte, çözümün olmadığını ileri sürmektedir. Böyle eğilimlerini olan ergen bunları internette okuyunca artık her şeyin bittiğine, kalıcı olarak eşcinsel olduğuna inanmaktadır. Yardım için başvurdukları hekim ise ona, "Boşuna uğraşma, kendini böyle kabullen" telkinini vermektedir.
Ama insanlar, erkek veya kadın olmak üzere tasarlanmıştır; üçüncü bir cinsiyet yoktur. Dahası medeniyet tarihi gösteriyor ki bir takım problemlerine rağmen insanın doğal ailesi (yani anne-baba ve çocuklardan oluşan aile), gelecek nesillerin yetişmesi için en uygun ortamı oluşturur. Tarih boyunca bütün devirlerde ve bütün topluluklarda durum böyledir.
Toplumda yer bulma
Bazen bana normal erkek rolü oynayarak evlenip çoluk çocuğa kavuşan, ancak erkeklikten nefret eden veya cinsiyetine soğuk olan babalar gelir. Toplumun baskısıyla böyle bir konumu seçtiklerini ve mutlu olmadıklarını söylerler. Ben ise kendilerine içinden gelen sapkın dürtüleri bastırmaya devam etmelerini tavsiye ederim ve eklerim:
"Eğiliminizin gerektirdiği gibi davranacak olursanız inanın daha da mutsuz olursunuz. Ancak şimdi hiç olmazsa dinî ve vicdanî suçluluk hissetmiyorsunuz. Sabredin ve inşallah sabrınızın karşılığını bu dünyada da öbür dünyada da görürsünüz."
Bu kişiler evlenip baba da olsalar, ömür boyu eşcinsel dürtülerini inkâr da etseler bu duygular onların peşini kolay kolay bırakmaz.
Bu yüzden onların çektikleri ıstırabı bilmeden, acı içinde kıvrandıklarının farkına varmadan acımasızca yargılanmaktan kişi ve toplum olarak uzak durmalıyız. Çevremizde böyle kişileri gördüğümüzde onların problemlerini anlamaya ve yardımcı olmaya çalışmalıyız. Çünkü onlar ağır dürtülerin tesiri altındadırlar ve bazılarının zannettiği gibi keyfî ve iradî olarak bu yolu seçmiş değillerdir.
Sonra eşcinsel deyince sadece televizyon ve basında izlediğimiz gibi küstahça davranışlar sergileyen, kıvırtarak yürüyen, kadınsı giysiler giyen ve makyajlar yapan, olmadık maskaralıklar sergileyen tipler aklımıza gelmemelidir. Gerçek eşcinselleri gördüğümüzde onların normal cinsî eğilimli olduklarını düşünürüz. Tabii içlerinde kopan fırtınanın farkına bile varmayız.
Anne-babanın paniği
Oğullarında eşcinsel eğilim hisseden ebeveynin endişe duyması doğaldır. Bugünkü ortamda eşcinsel eğilimi olan ergenin karşılayacağı o kadar çok problem vardır ki... Bazı eşcinsel ergenler şiddetli bunalıma girerler. Ancak anne-babanın paniği sorunu çözmez. Aksine sıkıntıyı artırır.
Bazen kuruntu olabilir
Bazı durumda genci bunalıma sürükleyen eşcinsellik değil de eşcinsel olma korkusu veya kendini böyle sanma saplantısıdır. Bununla ilgili birçok örnek biliyorum.
Selim, kalçası masaya değince zevk duyduğunu söylüyordu. Bundan eşcinsel olabileceği sonucunu çıkarmış ve bunalıma girmişti. Olayı inceleyince kuruntulu bir tip olduğu ortaya çıkmıştı.
Ahmet 17 yaşına gelmesine rağmen sesinin inceliğinden ve sakalları çıkmayışından yakınıyordu. "Acaba eşcinsel miyim?" diye tedirginliğe girmişti. Hâlbuki ergenlik bulguları bazı kişilerde gecikebilirdi ve bu tamamen normaldi, eşcinsellikle ilgisi yoktu.
İsmet ise arkadaşları tarafından gayrimeşru ilişkiye teşvik edilmişti: "Zaten haram, bir de teklif edilen kadını iğrenç ve çirkin buldum" diyordu. Bu haldeyken cinsel ilişkiye girmekte başarılı olamayınca eşcinsellik kompleksine sürüklenmişti.
Bu gibi durumlarda muhakkak bir psikiyatri uzmanından yardım istenmelidir. Böylelikle korkuları giderilir, gencin içinde kopan fırtınalar yatışır ve hayata daha olumlu bakar.
Eşcinsellik geylikten farklı
Bazı insanlarda eşcinsel eğilimler olabilir. Ancak mücadele ile bunları yenebilir, bastırabilir veya gizleyerek yoluna devam edebilir.
Eşcinsellikle ilgili uzun yıllar araştırma ve terapi çalışmaları yapan, iki değerli eseri dilimize de çevrilmiş olan ABD'li Dr. Joseph Nicolosi, "Homoseksüel olduğu halde 'gey' etiketini ve bu etiketin ima ettiği her şeyi reddeden erkekler" var" diyor. Böyle olunca da, "homoseksüellik (eşcinsellik)" ile "gey"lik iki ayrı kategori haline geliyor. "Bu erkekler" diyor Dr. Nicolosi, "Psikolojilerinde inkâr edemeyecekleri bir 'homoseksüel' yönleri olsa da 'gey' kavramının işaret ettiği yaşama biçimini ve değerleri benimsemiyorlar: Bu yüzden de değer yargıları ile cinsel eğilimleri arasında çatışma yaşıyorlar. Bu tür erkeklerin kişilik gelişimi öyküleri eşcinsel arzularla yüklü olmasına rağmen, bu duygulara boyun eğmek yerine homoseksüel yönelimlerinin üstesinden gelmeyi hedefliyorlar."
Sağlıklı aile
İdeal aile tipi demek olan sağlıklı ailede baba otoriter roldedir; yani dışa karşı aileyi savunan, düzeni sağlayan, aile birliğini elinde tutan, gelir sağlayan kişidir. Her şeyden önce eşi ve çocukları için güven kaynağıdır. Çocuklar babayı anneye göre daha güçlü, daha bilen, daha çok saygı uyandıran kişi olarak bilirler. Anne ise çocuğun yanındadır. Şefkat doludur. İlgi ve sevgisini bebeğe dengeli ve tutarlı şekilde verebilir. Babanın yardımcısıdır, besleyen, büyüten, evde sıcaklık ve sevgi sağlayan kişidir. Aile ortamı sıcaktır ve muhabbet doludur. Böyle ailede büyüyen çocuk sevmeyi öğrenir. Sağlıklı ailelerde baba başkan, anne de yardımcısıdır. Eşler uyumludur. Anlaşamadıkları konuları birlikte konuşurlar. Konuşarak çözüm bulamadıkları çok ender durumlarda ise, son kararı verme sorumluluğu erkektedir.
Anne otoriter roldeyse
Günümüzde kadının statüsü gittikçe değişmekte, daha çok aktif olmakta, çalışmaya yönelmekte ve adeta erkeksi rollere bürünmektedir. Kadını erkekten ayıran ruhi farklar bu şekilde törpülenmekte, kadın da erkek gibi hissi açıdan fakir ve bencil olmaktadır. Böylece evde kadının hâkim olduğu "anne tipi aile"ler gittikçe artmaktadır.
İşte annenin otorite rolünde olduğu, silik bir baba modelinin bulunduğu ailelerde erkek çocuk kendisine örnek ve rol model olarak baba yerine güçlü gördüğü anneyi seçebilmekte, davranışlarını annesine benzeterek ve taklit ederek kişiliğini ve cinsiyetini geliştirebilmektedir. Böylelikle bedenen erkek, ancak zihnen kadınlığa yatkın yani cinsel kimliği bozuk şahıslar ortaya çıkabilmektedir.
Çocuklarımızı eşcinsellikten koruma
Günümüzde bu yüzden babalara büyük görev düşmektedir. Babalar çocuklarına, özellikle onu örnek alacak erkek evlâdına daha çok vakit ayırmalıdır. Çocuğun en iyi arkadaşı olabilmek ümidiyle, coşku ve hevesle dürüst bir duygu ve sevgi alışverişine girmeye can atmalıdır. Çocuğunu yetiştirirken onun hayatında daha etkili ve aktif rol almayı istemelidir. İçinden geldiği gibi hareket etmeli, çocuğuna baba sevgisi yaşatmalıdır. Otoriter yönünün olduğu kadar anlayışlı ve yumuşak tarafını da göstermelidir. İlgisini, sevgisini ve bağlılığını göstermek hevesiyle hareket etmelidir. İşinde, meşguliyetinde varmak istediği hedeflerine bütün zamanını ayırmamalı, muhakkak çocukları dünyaya getirmenin sorumluluğunu yüklenmeye daha çok gayret göstermelidir.
Ne yapmalı?
Eşcinsel eğilimleri olan çocuğu olduğunu öğrenen anne-baba en başta paniğe kapılmaktan kaçınmalıdır. Soğukkanlı olmakta fayda vardır. Delikanlı ile arkadaşça konuşmalı, problemini anlamaya çalışmalıdır. Duruma göre psikiyatristle görüşerek olayın boyutuna göre gence yardımcı olmaya çalışmalıdır.
Önemli olan da hemen bu gençleri damgalamamalı, muhakkak neler yapılması gerekiyorsa tatbik etmelidir. Bu yüzden durumun erken farkına varıp gerekli tedbirler tedbirleri almalıdır.
En yakınlarına dahi böyle bir dürtülerinin olduğunu açıklayamayan ve aslında dinen günah olmasını bilmesine rağmen içlerinde gizlediklerini sürekli bastırmak için çıkar yol bulamayan bu insanlar için terapi ve tedavi imkanları düşünülmelidir.
Prof. Dr. Sefa Saygılı
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.