Arama

Mustafa Özcan
Ekim 14, 2022
İran’ın uzun kolları

Iraklılar bazen ve hatta sıklıkla İstanbul'da fikri toplantılar düzenliyorlar. Suriye meselesi veya muhalefeti daha yeni ve canlı olmasına rağmen en azından kendi şahsıma Suriyelilerin düzenlediği benzeri toplantılara rast gelmiyorum ya da haberdar olamıyorum. Iraklılar ritmik ve sistematik toplantılarıyla dikkat çekiyorlar. Daha azlar ama daha etkililer. Bunun nedeni olarak Suriyelilerin dağınık ve kitlelerin bu meseleye ilgisiz olmasını gösterebiliriz. Nitekim İran ile ilgili bir panelde de Iraklılar, Suriyeliler vardı ama Türklerden pek kimseyi göremedim. Panel 04/10/2022 tarihinde OTTOMAN'S LIFE HOTEL DELUXE'de yapıldı. Dediğim gibi Türkiye'den pek meraklısına rastlayamadım. Halbuki, konu önemliydi. Panel, Arap Bölgesinde İran tehlikesi: Tanıkları ve İzleri başlığını taşıyordu.

7. Uluslararası İstanbul Arapça Kitap Fuarı da ", 1-9 Ekim'de İstanbul Fuar Merkezi'nde okurlarıyla buluştu. Son iki gün ben de ziyaretçileri arasında yer aldım. Bununla birlikte geçen yıllarda karşılaştığım sima ve arkadaşlarla da karşılaşamadım. Yanlış anlaşılmasın Arap ziyaretçiler belki her yıldan daha kalabalıktı. Lakin bizden kimse yoktu. Üzücü ama gerçek; Türklerden pek kimse dikkatimi çekmedi. Halbuki İslami literatürü takip konusunda Arapça dilindeki matbuat önemli ve takibi gerektirir. Az katılım da ilgisizliği gösteriyor. Bu durum bana Cezayirli Raşid Bin İsa'nın Malik Bin Nebi ile ilgili bir hatırasını aklıma düşürdü. Malik Bin Nebi'nin konuşmaları veya dersleri için Cezayirliler arasında adeta çığırtkanlık yapar ama dinleyici toplayamazmış. Haftalık sohbetler bazen boş geçermiş! 100 kişiye ulaşamaz bazen bir kişi bile gelmezmiş. Muhammed Hamidullah Hoca'nın Paris'teki dersleriyle alakalı benzeri bir manzarayı da Prof. İhsan Süreyya Sırma paylaşmış veya anlatmıştı.

'İran Tehlikesi/El Hatar el İranı' Panelinin düzenleyicileri arasında Irak merkezli faaliyet gösteren Hey'etü'l Ulema da bulunuyordu. Eritre dahil Suriye, Irak, Sudan, Mısır gibi ülkelerden katılımcılar vardı. Deneyimler ortaktı ve konuşmacılardan birisi buna tercüman oldu ve Arapça ibare ile anlattı. Kulluna fi'l hemmi seva. Hepimiz aynı dertle dertliyiz.

Cezayir'den katılan Panelist İdris Rebuh inişli çıkışlı İran-Cezayir ilişkilerini anlattı. Daha sonra tebliğini El Şuruk gazetesinde de yayınladı (12/10/2022). 11Şubat 1979 İran Devriminden önce ve sonra Cezayir'in İran ile özel ilişkileri olmuştur. İlginçtir, Abdulmecid Tebbun döneminde nedense bu ilişkiler yeniden ivme kazandı ve yükselişe geçti. Huvari Bumedyen ile Şah Muhammed Rıza Pehlevi arasında özel bağlar ve ilişkiler kurulmuştur. Cezayir Irak ile İran arasında Şattu'l Arap su yolu konusundaki nizada arabuluculuk yapmış ve bunun sonucunda 1975 yılında Cezayir anlaşması imzalanmıştır. Sonrasında Şah Molla Mustafa Barzani'yi desteklemekten vazgeçmiş, Amerikalılar da onu izlemişlerdi. Bunun sonucu Mustafa Barzani SSCB'ye sığınmıştır. Amerikalılar sonra devrilen Şah'ı ağırlamadıkları gibi eski vasalları Molla Barzani'ye de yüz vermemişlerdir.

Devrimin ardından da Cezayir-İran sıcak ilişkileri kaldığı yerden devam etmiştir. Devrimin ardından Cezayirliler büyük bir heyetle Humeyni'yi tebrike gitmişlerdir. Heyette o dönemde yıllık olarak Cezayir'in çeşitli illerinde icra edilen İslam Düşüncesi Buluşmalarını organize eden Din İşleri Bakanı Mevlut Kasım Nayit Belkasım'a ilaveten Yüksek İslam Konseyi Başkanı Şeyh Ahmed Hammani de vardır. Heyet Humeyni ile görüşür ve şahsında devrimin başarısını kutlarlar. 1980 ile 1988 yılları arasında 8 yıl devam eden İran-Irak Savaşı sırasında Cezayir Saddam Hüseyin'i desteklemekten uzak durur. Bununla kalmaz aktif tarafsızlık veya pozitifi tarafsızlık ilkesini benimser ve 1982 yılında savaşı durdurmak için arabuluculuk rolüne soyunur. Dışişleri Bakanı Muhammed Sıddık Ben Yahya arabuluculuk rolü için bölgeye gelir lakin savaşın sürmesini isteyen taraflarca uçağı düşürülür. Peki! Kimdir bu savaşın sürmesinden çkarı olan kesimler? 1982 yılına gelindiğinde Saddam'ın süngüsü düşmüştür. Ahmet Hasan el Bekir'i dinlemediğine pişmandır. Bundan dolayı barışa ulaşılması taraftarıdır. Lakin Humeyni inat etmekte ve Necef ile Kerbela gibi özellikle Şiilerin kutsal saydıkları yerleri ele geçirmek ve Irak ve bölgeye devrim ihraç etmek için can atmaktadır. Savaşla da devrimi oturtmakta ve la yüs'el' bir şekilde hüküm sürmektedir. Bu durumda Mayıs 1982 tarihinde arabuluculuk turunda iken uçağı düşürülen Cezayirli Bakan Muhammed Sıddık Bien Yahya'yı öldürmekten çıkarı olan kesimler ya İran ya da dışarıdan savaşı körükleyen ve azmettirenlerdir. Saddam 1982 yılında acı kupayı içmiştir. Savaşı sürdürmekte inat eden Humeyni de aynı kupayı 1988 yılında başka bir uçak suikastından veya sabotajından sonra içer.

Humeynibu suretle savaşı sadece 8 yıl uzatmakla kalmamış ardılları da Arap Baharından sonra Arap ülkelerini savaş alanına çevirmişlerdir.

5 Ekim 1988 tarihi itibarıyla Cezayir çoğulcu veya çok partili bir yapıya geçmiştir. Bağımsızlık sonrası 3 dönemdir Cezayir tek parti rejimi (FLN) tarafından yönetilmektedir. Cezayir tünelden çıkış anına gelip çatmıştır. İran Elçiliği bu dönüşümü fırsat bilerek Cezayir'de zemin elde etme yoluna gider. Bu da içişlerine karışmaktan geçer. Elçilik binası Cezayirli siyasetçiler ve aktivistlerle dolup taşmaktadır. İran burada ön almak istemektedir. Bu ise 1990'lı yıllarda kopukluk getirmiştir. İran fütursuzca Cezayir'in içişlerine karışmaktadır. 26 Aralık 1991 tarihinde FIS yasaklanmıştır. Şadli Bin Cedid ise Şubat 1992 tarihinde cumhurbaşkanlığını bırakmak zorunda kalmıştır. Bu süreçte İran Cezayir'de fitne üretmiştir. Muhammed Budiyaf'ın dönüşümlü veya ortak başkanlık sürecinde başa getirilmesi üzerinden 6 ay geçmeden öldürülmüştür. Bunun üzerine İran rejimi kışkırtma faaliyetlerinde bulunmuştur. Anayasayı Koruma Konseyi Başkanı olan Ahmet Cenneti Budiyaf'ın öldürülmesinden memnuniyetini dile getirmiştir. Kışkırtma, kullanma ve müdahale İran rejiminin olmazsa olmazı veya en bildik yöntemleri arasında yer almaktadır. Cezayir de bu müdahale ve kışkırtmaları çirkin bulduğunu ilan etmiş ve İran ile Cezayir arasında bağlar kopmuş ve ilişkileri kopukluğa doğru evrilmiştir. Benzeri bir süreç 28 Şubat öncesinde çalkantılı günlerde Türkiye'de de yaşanmıştır. Yanlış bir zaman ve zeminde Sincan'da kutlanan Kudüs günü çerçevesinde durumdan vazife çıkartan cihet-i askeriye akabinde tankları yürütmüştür. Kendi ifadeleriyle balans ayarı yapmışlardır. Nitekim, Türkiye'de de İstanbul Konsolos Yardımcısı Muhsin Karger Azad ve bir takım İranlı yetkililer diplomatik görevleriyle bağdaşmayan eylemler nedeniyle sınır dışı edilmişlerdi (Milliyet 26 Mart 1996).

Cezayir İranlı diplomatları istenmeyen adam ilan ettikten sonra 1993 yılında resmi olarak bu ülkeyle ilişkilerini kesmiştir. Daha önce ABD nezdinde İran'ı temsil etme görevini de bırakmıştır. Cezayir içişlerine müdahale etmekten uzak durma hususunda Suriye ile Libya'ya aracı koyduğu halde İran nezdinde bir sonuç alamamıştır.

İran, ilişkileri yeniden başlattıktan sonra müdahale biçimini değiştirmiş kültür ateşeliği üzerinden yumuşak müdahalelerine devam etmiştir. Bunun üzerine Kültür Ateşesi Emir Musavi 2018 yılında sınır dışı edilmiştir.

Benzeri müdahalelere maruz kalan Sudan da 2014 yılında Hartum'daki İran Kültür Merkezini kapatmıştır.

Peki! Bu doğrudan ve dolaylı müdahaleler karşısında çözüm yolu nedir? Bu da bir başka yazının konusu olsun…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN