Arama

Mustafa Özcan
Mayıs 20, 2019
Bolton, bostan korkuluğu mu?

Etrafına yığdığı veya etrafında kümelenen savaş kışkırtıcıları, kundakçıları (warmongers) savaş dili kullanırken iş ciddiye bindiğinde Beyaz Saray'ın Patronu Trump yan çiziyor, çatışmasızlık diline başvuruyor. Bu durumda John Bolton gibi öteden beri savaş kışkırtıcısı olan zevat kabinede ne işe yarıyor? Şantaj malzemesi olarak mı kullanılıyorlar? Belli ki, Trump onları bostan korkuluğu ve ötekini berikini hizaya getirmek için tehdit aracı olarak kullanıyor! Trump kabinesi savaş kabinesinden ziyade tehdit ve şantaj kabinesi görüntüsü veriyor. Bu durumda tehdit aracı olarak John Bolton gibi adamlara ihtiyaç var. Öyle ise rahatlıkla John Bolton'ın bostan korkuluğu olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte savaş kışkırtıcısı olarak 'posbıyığın' unvanı tehlikede. Bolton nereye hamle yaparsa karşısına Trump çıkıyor. Şantajdan daha ileri gitmesine izin vermiyor. Sözgelimi, Venezuela'da ağız tadıyla bir darbe yapmak istiyor hatta asker çıkarmaya yelteniyor. Bununla Monroe Doktrinini ihya ederek Latin Amerika ülkelerini yeniden ABD'nin arka bahçesi haline getirmeyi tasarlıyor. İşe Venezuela'dan koyulmak istiyor. Ama Trump tekerine çomak sokuyor. ABD Başkanı James Monroe'nun adını taşıyan bu doktrin 2 Aralık 1823'te Kongre'ye sunulmuştur.

Trump lafa gelince mangalda kül bırakmıyor işe gelince de sıvışıyor! Bunu yaparak Trump hem tehditlerini aşındırıyor hem de idaresinin pençe ve adalelerini de hükümsüz bırakmış veya imajlarını yerle bir etmiş oluyor. Etüt etmeden, altını yoklamadan herkese posta koyarsan olacağı budur. Bu yolla karşı tarafı caydırmak mümkün olmadığı gibi hatta tersine cesaretlerini bilemek, azdırmak da kabil. Nitekim, bölgede savaş bayrağı çeken ABD operasyon yapan ise İran.

Fuceyre kundaklaması veya sabotajının arkasında kim var sanıyorsunuz? Husilerin füzeleriyle Mekke'yi dövmeleri veya hedef alacak kadar çılgınlaşmasının ardında bu özgüven yatıyor. Keza hızlı botlara monte edilmiş füzelerle yapıldığı sanılan Fuceyre'ye demirlemiş gemilere yönelik füze saldırısı her ne kadar birinci olarak Birleşik Arap Emirliklerini hedef almışsa da tali olarak Amerikan askeri yığınağına da bir gözdağıdır. Kısaca Trump temelsiz tehditleriyle sadece şahinlerinin itibarını aşındırıyor, itibarsızlaştırıyor. Yine İran'a yönelik bir taarruzu Muhammed Bin Selman ile birlikte Netanyahu'nun dört gözle beklediği bir sır değil. Trump'ın işi sadece blöf ve şantaj yapmak; bu açıdan dosta güven vermediği gibi düşmana da saygı telkin etmiyor.

Onca gayretine rağmen Trump İran'ı ne savaşa çekebiliyor ne de müzakere masasına. CNN kanalının ulusal güvenlik analizcisi Peter Bergen John Bolton'ın Trump idaresi altında umduğunu bulamayacağını ve hüsrana uğrayacağını öngörüyor. Arzuladığı savaş ortamı bir türlü oluşmuyor. Bolton ile Trump arasındaki temel farklardan birisi şu: Trump külfetli savaş yerine şantajla tehditle amacına ulaşmayı yeğliyor. Posbıyık ise gerekirse savaştan kaçınılmaması gerektiğine inanıyor ve bunu telkin ediyor. Trump İran'ı madara etmeden evvel Bolton gibi savaş kışkırtıcılarını madara ediyor. Nitekim John Bolton bunca külfete rağmen hala Irak'a yönelik savaş kararının isabetli olduğuna inanıyor ve savunuyor. Trump ise aksine iş adamı kimliği veya pratik zekasıyla bu savaşı şöyle tanımlıyor: the single worst decision ever made. Şimdiye kadar verilen en berbat karar! Bu açı, zaviye farkından da İran'a yönelik bir muhtemel savaş kararı karşısında tarafların tutumunu analiz edebilirsiniz.

Söz düellosu ve atışmalarından sonra iki taraf da sükûnete erdi. Tehditler ve tehditkar dil devam etse de hem Hamaney hem de Trump çift koldan bölgede bir savaş olmayacağını ifade ettiler. Dolayısıyla savaş beklentileri en alt seviyeye inmiş oldu. Tansiyon düştü. Amerikan basınındaki haberlere göre; Trump savaş çıkmaması yönündeki temenni ve dileğini Beyaz Saray'da yapılan bir toplantıda Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan'a da doğrudan iletti. "İki ülke arasında çatışma istemiyorum" mesajını verdi. Bu tavrıyla 2020 yılında yapılacak seçimlerde şansını zorlamak istemediği konuşuluyor.

Körfez'de savaş endişelerine neden olan İran-ABD gerilimine ilişkin tek iddia bu da değil. Tansiyonu düşürmek için perde arkasında yoğun bir pazarlık yapıldığı konuşuluyor. Attığı tweetlerinde "Eminim ki İran yakında bizimle konuşmak isteyecek" ifadesine yer veren Trump, İsrail merkezli Haaretz gazetesinin haberine göre "İran beni arasın" sözleriyle İsviçreli yetkililere bir telefon numarası iletti. Numara sadece "talep edilmesi durumunda" İranlı yetkililere verilecekti. Gazete o numaranın İranlı yetkililer tarafından teslim alındığını yazdı.

Bununla birlikte Devrim Rehberi Ali Hamaney, 'ABD ile ne savaşacağız ne de müzakere yapacağız' diyerek iki kere hayır demiş oldu. Bu hayırlardan birisi doğrudan savaş kundakçısı John Bolton'a bir mesaj. İkinci mesaj da müzakere dilencisi, şantajcı Donald Trump'a. 'ABD ile savaş istemiyoruz' diyerek John Bolton'a mesaj vermiş oldu. 'Müzakere yapmayacağız' diyerek de Trump'ın şantaj politikalarına kulak asmayacağız demiş oldular.

Öyleyse kontrollü gerilim politikasına devam. Bu gerilim iki ülkeyi de zinde tutarken aksine bölgeyi kasıyor, kanamalı bir hasta haline getiriyor. ABD için hava hoş. Bu yolla Körfez ülkelerini kapana kıstırıyor. Abdullah Fehd Nefisi'nin tespitiyle Körfez ülkeleri çaresizlik içinde debelenip duruyor ve kendilerini havada askıda hissediyorlar. Kendilerini kaçırılmış bir uçağın yolcuları gibi rehine pozisyonunda görüyorlar. Hava korsanlarının insafına kalmış durumdalar. Trump doğrudan İran'dan kazanamasa bile İran üzerinden Körfez ülkelerinden kazanmaya devam ediyor.

Baba Bush, Saddam'a karşı Körfez ülkelerini İsrail çatısı altında toplamaya çalışmıştır. Onları İsrail cephesinde buluşturmak, toplamak istiyordu. 'Saddam tehlikesine' karşı ortak bir hat inşa etmeyi tasarlıyordu. 1991 yılındaki Madrid toplantısı buna amade idi. Şimdi de yerini Turmp'ın Yüzyılın Pazarlığı projesi almıştır. Trump, Bush'ların Saddam üzerine kurguladıkları politikayı İran üzerinden yürütüyor. Saddam gitti ama ABD'nin ona biçtiği rolünü İran devraldı.

İranlı yetkililer kendilerinin savaş istemediğini karşılarındakilerin de bunu göze alamadıklarını söylüyor. İran Dışişleri Bakanı Zarif ile birlikte çiçeği burnundaki Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami de savaş yok diyor. Hiç şaşırtıcı değil. Tersini söyleselerdi şaşırtıcı olurdu. Sonu gelmez peşrevlerin tiryakisini olduk, kanıksadık!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN