Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Mayıs 2, 2022
Hayatını Ramazan hassasiyetinde yaşayan için vefatı bayramdır…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bugün bayramın ilk günü… Ve bugün aynı zamanda, Ramazan Mektebi'nden mezuniyet sevincinin yaşandığı gündür, mümin için…

Bir ay boyunca mübarek bir mevsimin yaşandığı zaman dilimi, aynı zamanda manevi bir eğitimin de yaşandığı günlere sahne oldu. O sebeple Ramazan bir mektep olup da yetiştirdi gün be gün müminleri… Sonunda işte bugünümüz, bir bayram sevinciyle sanki manevi diplomaların ve mezuniyet belgelerinin verildiği günün sevincine döndü hamd olsun… Kim bilir, şayet görebilseydi gözlerimiz, belki de adımıza yazılan manevi beratları görebilecektik... Zira Peygamberimizin dilinde, Ramazan'ın son on gününde yapılan ibadetlerin makbuliyeti, mümin için birer "cehennem azabından kurtuluş" vesilesi olarak zikredilmişti…

Allah Teâlâ'nın insanlığa gönderdiği son peygamberine lutf ettiği en büyük mucize, Kur'an-ı Kerim'in indirildiği gecenin içinde bulunduğu aydı Ramazan… Ve Ramazan aylardan bir ay iken, Kur'an'ın ilk ayetleriyle birlikte o gece, "bin aydan daha hayırlı ve üstün" bir hale geldi; o gecenin içinde bulunduğu ay, on bir aya sultan oldu… "Âlemlere Rahmet" olarak gönderilen Muhammedü'l-Emin (sav), o gece artık "Hatemü'n-Nebiyyîn" kılındı. Böylece Ramazan, olağanüstü hadiselerin yaşandığı bir ay haline dönüştü ve daha o zamandan itibaren "Ramazan-ı Şerif" oldu…

İşte bu mübarek ay, gün geldi, müminleri Allah katında müttaki kullar mertebesine yükseltecek oruç ibadetinin ifa edileceği zamanı taşıyan "sayılı günlerin" adı oldu. Çünkü o zaten "Kur'an'ın indirildiği ay" olarak biliniyordu…

Hicretten iki yıl kadar sonra inen Bakara suresinin 183-187 ayetleri, hep oruçtan ve onunla ilgili hükümlerden söz ediyordu. Böylece müminler, hem bu ayetler hem de Sevgili Peygamberimizin (sav) tatbikatıyla nasıl niyetleneceklerini, ne zaman imsak ne vakit iftar yapacaklarını; iftarda nasıl dua edeceklerini… Kısacası bu değerli ibadeti nasıl yerine getirip nasıl yaşayacaklarını ondan öğreneceklerdi… Nitekim böyle oldu ve ashab-ı kiram, önceki ümmetlerin yerine getirdikleri bu ibadetin İslam dinindeki uygulamasını Peygamberimizden öğrenmişlerdi… Sözgelimi Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz, "Bizimle Ehl-i Kitabın oruçları arasındaki en önemli fark bizim seher vaktinde yediğimiz yemektir." buyurarak sahur yapılarak oruç tutmanın Müslümanlara has bir durum olduğunu belirtmişti. Zira Hristiyanlar ve Yahudilerin oruçları, akşam vakti iftar etmek suretiyle yeniden oruca niyetlenmek şeklinde 24 saat süren bir zaman dilimini kapsayacak şekilde gerçekleşmekteydi…

Peygamber Efendimiz (sav) oruç ibadetiyle ilgili hadis-i şeriflerinde, onu Allah'ın razı olacağı bir kalitede ve kıvamda tutabilmek için bunun yollarını ve böylesi oruçların sahip olduğu özellikleri birer birer açıklamıştı. Bu sayede oruç ibadetinin hem fıkhî hem de ahlakî yönden özellikleri teşekkül ederek ilmihallerde yerini aldı… Çünkü Hz. Peygamber (sav) tam dokuz yıl, ashabıyla birlikte oruçlar tutmuş ve onları bu ibadet hakkında yeterince bilgi sahibi kılmıştı. Böylece bu değerli ibadet, İslam dünyasının farklı coğrafyalarında yöresel niteliklere ait küçük farklılıklarla ifa edilen bir güzel kulluk örneği olarak asırlardır yaşayagelmişti… Bugün dilleri, renkleri ve ırkları farklı, ama aynı gönül diline sahip Müslümanlar, dünyanın farklı coğrafyalarında "imsak" ve "iftar" kelimeleriyle oruçlarını başlatıp sona erdiriyor, geceleri teravih namazını kılıyor ve seher vakitlerinde uyanıp "sahur" yapıyorlar… Muhteşem birlik ve beraberlik örneğini çok renkli ve fakat çok az farklı şekilde ortaya koyuyorlar… Harem-i Şeriflerde, Mekke ve Medine şehirlerinde dünyanın en büyük açık hava sofraları büyük bir düzen ve organizasyonla gerçekleştiriliyor ve bir Tevhid Dini olan İslam'ın bu muhteşem yönü bir güzel yüz olarak tüm dünyaya gülümsüyor… Bir sofrayı, üzerindeki nimetleri paylaşmanın en güzel misalleri bu manzaralarda kendini ortaya koyarken bütün bunlar, aynı zamanda bu ibadetin insandaki paylaşma duygusunun ne kadar güzel ve mükemmel şekilde gerçekleşebileceğinin de en muhteşem örneğini teşkil ediyor…

Meselenin belki de en önemli noktasının şu olduğu kanaatindeyiz. Ramazan öylesine komprime bilgileri, öylesine başarıyla insanoğluna verebilme başarısına sahip ki, ona "hızlandırılmış" çok başarılı bir eğitim-öğretim süreci olarak bakmak mümkün. Onu çok başarılı eğitimlerin verildiği bir okul olarak görmek son derece tabii… Nedir onu bu özelliklere sahip kılan yönü? diye soracak olursanız cevabımız şudur: Oruç, kadim bir kulluk geleneğidir. Oruç, sadece Cenab-ı Hakk'ın rızası için ifa edilen bir ibadet olarak kişiyi kısa zaman diliminde yetiştiren ve olgunlaştıran vasıflara sahiptir. Eğer hakkı verilerek tutulacak olursa, kişiyi bayrama ulaştıran bu ibadet, yıl yıl mümini öyle bir haslete ulaştırmaktadır ki, otuz gün sonunda gönlüne sevinçler dolduran bir bayrama kavuşturduğu gibi, ömrünü Ramazan hassasiyetinde yaşayan bir mümin için de vefatı, gerçek bir bayrama dönüşmektedir… Bunun nasıl gerçekleştiğini ise izninizle gelecek yazımızda ele alalım inşaallah.

Ramazan-ı Şerif bayramınız mübarek olsun. Tutulan oruçlar, kılınan namazlar, verilen zekat ve sadakalar, mahşer gününde amel defterimizde pırıl pırıl parlayan salih amellere dönsün. Amin…

İslam Dünyasının huzur içinde idrak edeceği; sizlerin de sağlık ve afiyetlerle ulaşacağı nice bayramlar niyazıyla…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN