Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Nisan 4, 2022
İftar anındaki sevinci duymada orucun sahurla başlamasının önemi

Önceki yazımızda orucun sahur ile başlatılmasının önemini kısaca ifade etmiş, detaylı bilgiyi ise bu yazımızda ele alacağımızı bildirmiştik.

Evet, Peygamber Efendimizin (sav) "Oruçlu müminin iki sevinçli anından birinin, iftar anı olduğunu, diğerinin ise Rabbiyle kavuşma anı olduğunu" müjdeleyen hadis-i şerifi son derece anlamlıdır. "İftar Sevinci" olarak aşina olduğumuz bu iki kelimelik terim, her bir oruçlu müminin iftar edeceği esnada bir sevinç yaşayacağını ortaya koymaktadır. Biliyoruz ki, Sevgili Peygamberimizin (sav) fani olan sevgilerle de sevinçlerle de işi olmaz! O, şanı yüce Habibullah (sav), hem Rabbine olan sevgisiyle hem de gönlüne doldurulan sevinçlerle de ümmetine örnektir. Acaba burada "iftar anındaki sevinçle" neyi kast etmiştir? diye düşünmek gerektiği kanaatindeyiz… Hadis-i Şerif üzerinde tefekkür ve fikir imalinden sonra diyebiliriz ki, nasıl ki Rabbiyle kavuştuğu Kıyamet Günü'ndeki bu buluşma, oruçlu mümin için, aynı zamanda amel defterindeki makbul orucun azametli sevabını görmeye vesile olarak onu Allah'ın huzurunda nasıl sevindirecekse; bu dünya hayatında da oruçlu mümin, iftar ettiği esnada, o gün tuttuğu orucun Allah Teâlâ tarafından kabulünün bir işareti olarak, gönlünde bir kıpırtı, kalbinde bir sevinç ve ruhunda bir huzur ile adeta hepsinin birbirine karıştığı bir manevi haz ve lezzeti iftar öncesindeki kısa zaman diliminde doyasıya hissederek yaşayacaktır. Özü-sözü bir ve doğruluğu-dürüstlüğü daha Peygamberliği öncesinden herkesçe kabul edilen Hz. Muhammed el-Emîn (sav) böyle buyuruyorsa elbette ki, hiç şüphesiz bu durum ayniyle yaşanacaktır. Şayet kişi oruç tuttuğu halde böyle bir psikolojiyi yaşamıyor ve böyle bir halet-i ruhiyeye sahip olamıyorsa, orucunda birtakım eksiklikler veya buna engel sebepler vardır diyebiliriz. Bu bağlamda en önemli faktörün, orucun sahur ile başlatılmamış olmasının önemli derecede rol oynadığını söyleyebiliriz…

ORUÇ, SAHUR İLE BAŞLAMALIDIR

"Sahur" kelimesinin dinî kültürümüzde ülkelere, bölgelere ve yörelere göre farklı şekillerde yazılışı ve telaffuzu vardır. Ona bazen sahur, bazen söhür, bazen de sifir dendiğini görmekteyiz. Hadis-i şerifte, "Tesahharû, fe inne fi's-suhûri bereketün" şeklinde "Suhûr" olarak zikredilmektedir. Bu ise "seher vakti yenilen yemeğe" verilen isimdir. Konuyla ilgili bu hadis, seher vakti yenilen yemekte "bereket" bulunduğunu ifade ederken, diğer bir hadis ise önemli bir ayrıntıya dikkat çekmektedir. Söz konusu hadis şöyledir: "Bizimle Ehl-i Kitab'ın tuttuğu oruç arasındaki fark, seher vakti yenilen yemektir." Dikkat edilecek olursa, sahur yapmanın, kişinin orucunu Ehl-i Kitab'ın orucundan farklı hale getirdiğini, Müslümanın tuttuğu orucun ayırıcı vasfının -ki buna büyüklerimiz "alâmet-i fârika" derlerdi- sahura kalkmak, seher vaktinde yemek yiyerek oruca niyetlenmek olduğunu ortaya koymaktadır. Genel olarak Ehl-i Kitab'a benzememe hususunda son derece özen gösteren Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin bu konuda da hassasiyet gösterilmesini arzu ettiği kanaatindeyiz.

Öte yandan, Bakara suresinin 187. ayetinde "imsak vaktine kadar yenilip içilebileceğine" işaret edilirken, Hz. Peygamberin (sav) bu vakitten önceki zaman diliminde ümmetinin bir şeyler yiyip içmesini "bereket" vasfıyla nitelendirerek tavsiye ettiğini görmekteyiz. Acaba "bereket" ne anlama gelmektedir?

SAHURDAKİ BEREKET HANGİ ANLAMA GELMEKTEDİR?

Bereket kelimesini daha ziyade "bolluk, fazlalık, çokluk" şeklinde anlamaktayız. Ancak bereket kelimesinin belki de bu anlamlarından daha önce ele alınması gereken manevi bir yönü vardır. Bu yönüyle bereket, Allah Teâlâ'nın rızasının, hoşnudluğunun, lütuf ve ikram olarak, bir beldeye, bir mekâna, bir zaman dilimine -ki bu bir gün de gece de ay da olabilir- tecelli etmesidir. Böylece o belde bazen Mekke; o mekân Beytullah; o gün Arefe veya Cuma; bazen Kadir ve Berat geceleri; Ramazan veya Muharrem'dir. İşte hiç şüphesiz bu tecellinin yaşandığı zaman dilimlerinden biri de her gecenin "son üçte birlik kısmı olan" seher vaktidir. Seher vakti, daha önceki yazılarımızda da geniş bir şekilde ele aldığımız ayetler ve hadislerle "mübarek" kılındığı bildirilen bir vakittir. O vakitte kurulan bir sofra, Allah'ın adıyla yenilen bir lokma, vaktin bereketinden dolayı mübarektir!.. O halde Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizin bize tavsiye ettiği asıl hususun, o vakitte uyanık bulunmak olduğu unutulmamalıdır. İmsak vaktinden makul bir süre önce uykudan uyanmak ve iki rek'atlik de olsa kılınacak bir teheccüd namazından sonra hadis-i kudsî'de "Allah'ın kabul edeceğine dair" verdiği söze inanarak ve güvenerek O'na yalvarmak, dua ve niyazda bulunmaktır, tavsiye edilen... Kişiyi manevi açıdan doyuracak, ruhsal yönden takviye edip donatacak ve güçlü kılacak aslında budur. Çünkü gecenin bir vaktinde okunacak Kur'an'ın mümin için manevi açıdan üstün fazileti ve önemi ilgili ayetlerle de ortaya konulmuştur (Bkz. Müzzemmil, 6, Zariyat, 17, 18). Bu namazdan sonra oturduğu sofrasında yediği ve içtiği mümine şifadır, bedenine gıdadır, tutacağı oruç için güç ve kuvvet vesilesidir hiç şüphesiz…

"Sahurda, yani seherde yenilen yemekte bereket vardır." Hadis-i şerifindeki bereketin, gecenin bir vakti uykusunu bölerek, istirahatinden fedakarlıkta bulunarak yatağından kalkan, abdestini alıp Rabbinin huzurunda divan duran, rükû ve secdelerle Miraç lezzetini yaşayan, sonra Allah'ın adını anarak sofrasına oturan bir mümin, hem Allah'ın rızasını kazanarak "mübarek kılınmış" ânlara şahitlik etmektedir; hem de bu haliyle o, meleklerin kendisi için Allah'a dua ettiği bahtiyar kimselerden olmaktadır. Çünkü yine bir hadis-i şerifte, "sizler gökteki yıldızları parlaklıklarıyla nasıl fark ederseniz, gök ehli melekler de yeryüzünde Allah'ın adının anıldığı mekanları öylece fark ederler." buyrulmaktadır. Meleklerin müminler için duası ise son derece etkileyici ifadelerle Mümin suresinin ayetlerinde açıklanmaktadır (Bkz.7-9.ayetler)…

Son olarak şunu ifade edelim. Sahuru önemsemek, orucunu, sahura kalkarak ve sahurun bahsi edilen manevi bereketinden istifade ederek başlatmak, bir müminin iftar anında duyacağı sevinci yaşayabilmesi için en önemli unsurlardan biri ve belki de en başta gelenidir. Unutulmamalıdır ki, kabule şâyân bir oruç, yemek, içmek ve birtakım arzulardan fedakarlıkta bulunmak kadar, uykudan da vazgeçip gecenin bir vakti uyanmak iradesinin de gösterilmesi gereken bir çaba ve gayretin sonucunda gerçekleşmektedir.

İftar ânının eşsiz sevincini her gün yaşamanız dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN