Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 26, 2021
Yeni bir fesat projesi: “İbrahimi Dinler!”
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Ruhuna binlerce salât ve selamlar gönderdiğimiz Sevgili Peygamberimizin ümmetine öğrettiği önemli hususlardan biri olan "Peygamberlere Vefa" konusunu bugün bu sütunda sizlerle paylaşmayı düşünürken, sabah saatlerinde şahit olduğum bir gazete haberiyle konuya başlamak isterim. Özetleyerek arz ediyorum:

"Daha önce Türkiye'de uygulamaya çalışılan "Dinler arası Diyalog" benzeri bir projenin bugünlerde Ortadoğu'da gündemde olduğu söyleniyor... Bu kez projenin başında Amerika ve İsrail var. Projenin belirtilen amacı dinler arası farklılıkları ortadan kaldırmak ve çatışmaları sona erdirmek. Birçok ülkede 'manevi diplomasi merkezi' adıyla kurulan yerlere üç büyük dinin üst düzey din adamları davet ediliyor. Ortadoğu'da kalıcı barışın sağlanması için 'İbrahimi dinin yayılması gerektiği' mesajını veriyorlar. İsrail ile normalleşmenin çerçevesini genişletmek ve bir üst aşamaya geçmek adına yeni dinin ortaya atıldığı iddia ediliyor…

Rockefeller ailesinin para desteği sağladığı iddia edilen projenin son halinin, geçen yıl Harvard Üniversitesi'nde hazırlandığı ve Amerikan İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) da kısa sürede devreye sokulduğu öne sürülüyor. Bu çerçevede son günlerde Arap dünyasında artan İbrahimi din tartışmalarına son noktayı koymak adına Mısır'daki El-Ezher Camii'nin Baş İmamı Şeyh Ahmed Et-Tayyib bir açıklama yaparak yeni İbrahimî dine daveti reddettiğini duyurdu.

Et-Tayyib, "Anlaşmazlıkların ve çatışmaların ortadan kaldırılması çağrısı gibi görünse de aslında bu inanç özgürlüğüne el koyma çağrısıdır. Bu, rengi, tadı ve kokusu olmayan yeni bir dinin ta kendisidir."

Mısır'daki Hıristiyanların da tepkisini ortaya koyduğu bu dine çağrıyı, Mısırlı Kıpti Peder Benjamin Al-Muharraki de, reddettiğini, çünkü bu çağrının dinin sömürüsü altında siyasallaştırılmış bir çağrı olduğunu açıkladı. "İbrahimî" terimi ilk kez geçen yıl Eylül ayında BAE ve Bahreyn'in İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamasıyla başlamıştı." (Basın, 26 Kasım 2021)

"İBRAHİMÎ DİNLER", ÖYLE Mİ? PEKİ YA DİĞER PEYGAMBERLER?

Şunu ifade ederek konuya başlamak isteriz. Hz. İbrahim (AS) Allah Teâlâ'nın gönderdiği aziz ve şerefli peygamberlerden biridir. "Ulul-azm peygamber" olarak nitelendirilen ve "Ebul-Enbiyâ" olarak kabul edilen bir kutlu elçidir. Ancak sadece onun isminin zikredilip diğer peygamberlerin adeta yok sayılması, O'nu (AS) gönderen Allah Teâlâ'nın yüce iradesine, dilemesine ve takdirine ters düşecek bir durumdur. Zira müminlerden istenen, "Allah'a meleklerine, gönderdiği kitaplara ve peygamberlere –ayrım yapmaksızın- iman etmektir." (Bkz. Bakara, 285)

"İbrahimî dinler" söylemi, beraberinde şu anlamlı soruyu getirir: Peki ya diğer Peygamberler, getirdikleri kitaplar ve insanlara telkin ettikleri güzellikler, uyardıkları konular? İşte bu sebeple, Hz. İbrahim'i (AS) büyük sınavları, azmi ve yüce idealleriyle aşan, kendisinden sonra gelen peygamberlere baba ve ata olan bir peygamber olarak kabullenmek ama kendisinden önceki peygamberleri de inanılması gereken birer kutlu elçi olarak kabul etmek, her bir Müslüman için iman esaslarından biridir.

Ortalıkta, "Peygambersiz din" söylemlerinin, "Hz. Muhammed'in (SAV) Sünnet-i Seniyyesi'nin devre dışı bırakılmaya çalışıldığı İslam" ve anlayışların kol gezdiği günümüzde bir de İslam ülkelerinde hüküm sürmesini istedikleri bu "yeni fesat projesi", umarız tez vakitte farkına varılarak saf dışı bırakılır. Çünkü her "yeni"nin bir alıcısı da her zaman vardır…

Şimdi geliniz, ayet ve hadisler çerçevesinde bir Müslüman için, Allah Teâlâ'nın toplumların içinden seçip ilahi vahye mazhar kıldığı, mucizeleriyle desteklediği sevgili kulları ve şerefli elçilerini hangi duygularla sevmek ve saygı duymak hususlarını ele almaya çalışalım.

PEYGAMBERLER: BİR DUVARIN TUĞLALARI GİBİ…

Allah Teâlâ, kullarına iletmek istediği mesajlarını onlar arasından seçtiği peygamberler vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Bu yüce vazifeyle onları bir kutlu elçi olarak görevlendirmiş ve kullarından da bu elçilere iman etmelerini istemiştir. Dolayısıyla peygambere iman sadece onun peygamber oluşunu kabul ve tasdikten ibaret değildir. Onu Allah'ın gönderdiğine ve Allah'tan getirdiği her şeye iman etmektir.

Biraz önce aktardığımız Bakara suresinin 285. Ayeti yanında Ali- İmran suresi, 179. ayette,

" … Allah (gaybı bildirmek için) peygamberlerinden dilediğini seçer. Artık Allah'a ve peygamberlerine iman edin; inanır ve sakınırsanız sizin için büyük bir ecir vardır." buyrularak peygamberleri seçenin Allah (CC) olduğuna inanılması istenmektedir.

Çünkü insanın, kendisine bahşedilen akıl ile birlikte yaratılıştan sahip olduğu "fıtrat" özelliğiyle bir Yaratıcı'ya inanma potansiyeline sahip olması, onun dinin tüm kurallarını bilmesine imkan sağlamamış, Yüce Yaratıcı'nın buyruklarını ancak O'nun göndermiş olduğu elçileri aracılığıyla öğrenebilmiştir. Denilebilir ki, Allah Teâlâ her bir "mukaddes" metin veya kitabı insanlara mutlaka bir peygamberle birlikte göndermiştir. Dolayısıyla Allah'ın gönderdiği kitaplara iman etmek için öncelikle bu kitapların kendisine gönderildiği peygamberlere iman etmek gerekir. Bu bağlamda, gözle görünmeyen melekler, ahiret, cennet ve cehennem, kaza ve kadere iman gibi diğer inanç hususları hakkında insanlara bilgi verenlerin de yine Allah'ın peygamberleri olduğunu görmekteyiz. Bu anlamda peygamberlere iman, bütün yönleriyle ilahi vahye de tevhid inancına da iman etmenin temel taşıdır ve bu husus bütün ilâhî dinlerin "alâmet-i fârikası" yani ayırt edici özelliğidir.

Bizim iman esasları bağlamında "temel taşı" olarak nitelediğimiz bu hususu Sevgili Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde şu misalle açıklamaktadır:

"Benim ve benden önceki peygamberlerin durumu, bir ev yapan şu adamın durumuna benzer; Adam, evi gayet güzel ve mükemmel yapmış yalnız köşelerinden birinde bir tuğla yeri boş bırakmıştı. Halk evi hayran hayran dolaşırlar ve (o eksiği görünce) 'Şu tuğla da şuraya konsaydı ya?' derler. İşte o tuğla benim, peygamberlerin sonuncusu da benim."

Bir zamanlar yine dinde fesat çıkarmak isteyen birileri, kelime-i tevhid'i okurken, "Lâ ilahe illallah demek yeterlidir." deyip ardından gelen Hz. Muhammed'in (SAV) elçiliğini ikrarı "gerekli" görmüyorladı! Selef-i Sâlihîn denilen İslam büyükleri der ki, "Kelime-i tevhid'in iki unsuru vardır: 1. Allah'ı tevhid. 2. Hz. Muhammed'in elçiliğini tasdik. Bilinmelidir ki, Allah'ı tevhid'i insanlara telkin ve talim eden (öğreten) Hz. Muhammed'dir. Onu kabul ve tasdik etmezsen bu işi sen kimden öğreneceksin!?"

Konuya devam edeceğiz. Mübarek Cuma gününün feyiz ve bereketi üzerinize olsun. Sağlıcakla kalınız efendim.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN