Mehmet Emin Ay
10.03.2021
Mehmet Emin Ay
Her Mi’râc kandili, ahdimizi yenilemek imkanı sunar bizlere…
Tüm Yazıları

Her Mi’râc kandili, ahdimizi yenilemek imkanı sunar bizlere…

Mübarek kılınan geceleri ve günleriyle diğer günlerden farklı bir manevi derece ve mertebeye sahip bazı geceler ve günlerin içinde bulunduğu bir mevsim yaşıyoruz… İlk ay olan Receb-i Şerif'in son günlerini yaşadığımız zaman diliminde bir kandil daha, savaşların, zulümlerin, haksızlıkların, olumsuzlukların toplumları ve insanları ümitsizlik karanlıklarına sürüklediği şu günlerde ruhumuzu aydınlatmak üzere bekliyor bizi… Bu akşam idrak edeceğimiz Mi'râc Kandilimiz, ihyâ edebilirsek eğer, bayram sabahı sona erecek manevi yolculuğumuzda, eksiklerimizi tedarik edip yolculuğa daha bir aşk ve şevkle devam edebilme adına önemli bir takviye merkezimiz ve mola verdiğimiz bir durak sanki…

Bu gecenin mübarek vasfını alması ve farklılığı, içinde iki önemli hadiseyi barındırmasından geçiyor. Biri İsrâ, diğeri ise Mi'râc… Peygamberimizi ve ümmetini ilgilendiren önemli hadiselerin yaşandığı bu gece, hem Yüceler Yücesi Rabbin katına yükselişe hem de O'nun katından müjdelerle dönüşe tanıklık eden bir gece…

Mi'râc'ı anlamak, İsrâ'yı anlamakla mümkün… Çünkü İsrâ, Mi'râc'ın mukaddimesi ve ona iman, Mi'rac'da yaşananlara imanın tâ kendisi…

İSRA NE DEMEK VE ONU NASIL ANLAMALIYIZ?

Sözlükler, "İsrâ" kelimesinin, "geceleyin yürümek, gece yolculuğu yapmak" anlamındaki "sery" kökünden geldiğini ifade ederler. Buna göre aynı adla bilinen İsrâ suresinin ilk ayetinde ifade buyrulduğu üzere, Allah Teâlâ Hz. Muhammed (sav)'e bir gece Mescid-i Haram'ın bulunduğu Mekke'den, Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu Kudüs'e -mâhiyetini tam bilemediğimiz- bir vasıta (binek) ile gece yolculuğu yaptırmıştır. Gerek bu iki mukaddes mekân arasındaki yolculuğa dair bilgileri; gerekse Mescid-i Aksâ durağından göklerin derinliklerine doğru yükseliş anlamına gelen Mi'râc esnasında yaşadığı olağanüstü hadiseleri yakın çevresiyle paylaşan Resul-i Ekrem (sav)'in anlattıkları, öteden beri Onun peygamberliğini ve Rabbinden aldığı vahyi inkâr eden Mekke müşrikleri için bulunmaz bir fırsattı… Bir gecede Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu Kudüs şehrine bile gidip gelmenin imkansızlığını öne sürerek, yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir'den bunun izahını istediklerinde aldıkları cevap netti: "Eğer O söylüyorsa doğrudur!"…

Müminler, İsrâ ve Mi'râc hadiselerine inanmakta tereddüt etmediler/etmezler de... Çünkü onlar, uzay boşluğunda sayısız gök cismini, güneşi, ayı, yıldızları, ağır kütleleriyle denizde yüzer gibi bir seyr ü sefere tabi tutan Allah'ın, (bkz. Rahman, 5) gönderdiği Kutlu Elçilerin sonununcusu Habibi'ni bir gece yolculuğuyla Kudüs'e götürmesinin, oradan da göğün derinliklerine yükseltip kendi katında misafir etmesinin, O'na asla zor gelmeyeceğini bilirler ve buna şeksiz-şüphesiz inanırlar… Bu iman ve tasdik; zirvede Hz. Ebu Bekir (ra) olmak üzere, her bir sahabinin gönlünde mevcuttu. Ancak, "Mescid-i Aksâ'da namaz kıldığını söylüyorsun. Bize onun özelliklerinden bahset, madem!" diye talepte bulunan müşriklere, Peygamberimiz (sav) birer birer bu özellikleri anlatıp bilgi vermesine rağmen onlar yine inanmamışlardı. Çünkü onlar inanmak için değil, inanmamak maksadıyla sormuşlardı, sorularını… Ama bu sorular da, verilen cevaplar da müminlerin iman ve yakînini arttırmıştı… Bizler de bugünün müminler, olarak, güneşi, ayı, yıldızları, rüzgarı, bulutu insanın hizmetine sunan Allah Teâlâ'nın, (bkz. İbrahim, 33) kulu ve peygamberi Hz. Süleyman'a bir aylık mesafeyi bir günde gidiş-dönüş olarak kat etme imkanı bahşettiği gibi; bugün de bizlere devasa uçaklarla gökyüzünde saatlerce uçmak suretiyle kısa sayılabilecek zaman dilimleri içinde binlerce kilometrelik mesafeyi alabilme imkanları sunduğu gibi; Peygamberimize de bu imkanları lütfetmesinin O'nun için çok kolay olduğuna inanırız, iman ederiz… İsrâ hadisesine iman eden bir mümin için, ardından gelen Mi'râc hadisesinde yaşananlara da inanma hususunda hiçbir sıkıntı yoktur!..

BU GECE HANGİ AHİDLERİMİZİ YENİLEMELİYİZ?

Tarihi kaynakların verdiği bilgilere göre hicretten bir yıl önce, Receb ayının 27. Gecesinde, yaşadığı üzüntüler sebebiyle hüzün dolu bir yılı geride bırakan Son Nebi, (sav) Vahiy Meleği Cebrail'in gecenin bir vaktinde gelip de Yüce Davet'i tebliğ ettiğinde, hiç tereddüt etmeden çıkmıştı bu yolculuğa…

İlk durak Mescid-i Aksâ; ilk kulluk ifadesi ise namaz olmuştu. Secdegâh ve secde bu muhteşem gecenin ilk olarak ortaya çıkan sembol unsurlarıydı… Hikmetinden sual olunmaz! Namazla başlayan yükseliş, semanın katlarında namazın farklı bölümleriyle Allah'ı tesbih eden meleklere şahitlikle devam edecek ve nihayet namazın, Allah Teâlâ tarafından bir "Mirac Hediyesi" olarak Ümmet-i Muhammed'e gönderilişiyle son bulacak ve "Namaz, müminin mi'râcıdır" denilecekti…

Hayatının sonraki dönemlerinde her yolculuğa çıkışında ve her yolculuktan dönüşte mutlaka namaz kılan Resul-i Ekrem, (sav) Mi'râc başlamadan önce kıldığı iki rekatlik namaz ile bizlere bir mesaj vermek istemiş ve kim bilir belki de, "Böylece her yolculuğunuz, Rabbinizin katına bir gidiş olsun" diyerek ümmetine örnek olmayı arzu etmişti…

Semanın her bir katında peygamberleri gören Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizi yine sema katlarındaki melekler de cezbetmişti… Onlardan bir kısmı sadece ayakta durmuş ve öylece tesbihatta bulunurken, bir kısmı rükû, bir kısmı ise secde halindeyken yapmakta idiler tesbihlerini… Gördüğü bu manzara Peygamberimizin çok ilgisini çektiği için Yüce Mevlâ, meleklerin tesbihat yüklü ibadetleri olarak gösterilen namazı, kıyam, rükû' ve secde bölümleriyle bir araya toplayıp "misafirlik hakkı" olarak Peygamberimize hediye etmiş ve "ümmetine götürmek üzere" ikram ve ihsan buyurmuştu… Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sav) en müstesna zaman ve en müstesna makamda bile ümmetini unutmamış; ümmetinin affını, bağışlanmasını, Allah katında değerli olmasını, O'ndan niyaz etmişti… İşte bu sebeple diyebiliriz ki, bu akşamki kandilimiz, Mi'râc Gecemiz, Allah katından bize hediye olarak gelen namaz ibadetini bağrımıza bastığımız, "hediyen ve emrin baş üstüne ey Rabbim" diyerek kulluğumuzu ve ahdimizi ikrar ettiğimiz bir dönüm noktası olmalıdır, bizler için… Bu ikrarımız bir karara kapı açmalı ve "bundan sonra kılacağım her namaz benim için yeni bir mi'râc olmalı" idealine dönüşmelidir. İşte o zaman bu kandil, "bir manevi yolculuk mevsimi" olarak gördüğümüz üç aylarımız içinde müstesna bir durak hüviyetine kavuşmuş olur.

Ahdimizi yenileyeceğimiz ikinci hususa gelince…

Sevgili Peygamberimizin iki rekat namaz kıldığı Mescid-i Aksâ, semaya yükseltildiği zaman ayağını bastığı Hacer-i Muallak ve etrafı mübarek kılınan çevresiyle Kudsü Şerif, bütün Müslümanlar için ahde konu olacak ehemmiyet ve hürmet gerektiren makamlardır… Sadece İsrâ suresinin ilk ayeti bile bu muhteşem değeri ortaya koymak için yeterlidir. Ancak Sevgili Peygamberimizin pek çok hadis-i şerifi bizlere bu hususta hem bu makamların önemini ve değerini bilmek hem de kadr ü kıymetini takdir ederek hürmeti ve saygıyı hayatımız boyunca devam ettirmeyi telkin etmektedir. Sadece bir hadis-i şerifi aktararak sözlerimizi tamamlamak isteriz.

Peygamber Efendimize eş olma şerefine nâil olan muhterem zevcelerinden Hz. Meymûne (r.anha) validemiz anlatıyor: "Resulullah'a, Mescid-i Aksâ hakkında soru sordum. Şöyle buyurdu: "Orayı ziyaret için gidiniz ve içinde namaz kılınız. Çünkü orada kılınan bir namaz, başka yerdeki bin namaza bedeldir." Ben: "Peki oraya girmeye gücümüz yetmezse ne yapalım ya Resûlüllah?" dediğimde şu cevabı verdi: "Kandillerini yakmak için zeytinyağı hediye gönderiniz. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve namaz kılmış gibi olur.''

Bu gece, fert olarak Kudüs'ün, Mescid-i Aksâ'nın mahkum ve mahzun halini düşündüğümüz bir gece olmalıdır…

Bu gece bu dert ile dertlendiğimiz ve bütün Ümmet-i Muhammed'in mazlumları için elem ve keder duyduğumuz bir gece olmalıdır…

Bu gece bir şeyler yapabilmeye muvaffak kılması için Yüce Rabbimize yalvardığımız ve yapabileceğimiz bir şeylerin olduğuna inandığımız bir gece olmalıdır…

Amellerinizin makbul olacağı, dualarınızın kabul edileceği ve ahdinizi yenileyeceğiniz bir gece olması dileğiyle Mi'râc Kandiliniz mübarek olsun efendim…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mehmet Emin Ay

Mehmet Emin Ay Diğer Yazıları