Arama

Boykotun İsar Kavramı İle İlişkisi I Istılah 4. Bölüm

Yayınlanma Tarihi: 24.11.2023 13:41 Güncelleme Tarihi: 24.11.2023 14:35

Bugün boykotu yaşam biçiminiz haline getirirken, ahiretinizi nasıl çiçeklerle donattığınızdan haberiniz var mı?

Merhamet, şefkat, vicdanla örülü insanlar olarak bugünlerde çok zor durumların içinde savaş veriyoruz. Dahası bu savaşı, doğup büyüdüğü topraklar için veren kardeşlerimizi görüyoruz, her gün ağlıyoruz. Çabalıyoruz, elimizden geleni değil en iyisini yapmak için çalışıyoruz. Bu çabalarımızın içinde boykotun ne denli önemli olduğunu elbette ki biliyoruz ama bugün size boykotun ne olduğundan bahsetmeyeceğim. Bugün size, unuttuğumuz ve tam da şu anda en çok ihtiyaç duyduğumuz bir kavramın varlığını anlatacağım; Îsâr kavramını…

**

Kaynaklarda cömertliğin sehâ, cûd ve îsâr (ince font ile) olarak başlıca üç derecesi bulunduğu belirtilir. Buna göre bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasına ikram etmesine sehâ (sehavet), çoğunu vermesine cûd, imkânlarının tamamını başkaları için kullanmasına da îsâr denir. Îsâr kelimesi sözlükte "bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme" manasına gelir. Ahlaki olarak ise "bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması" demektir.

Îsâr, ahlaki bir eylem olarak inanılmaz büyüklükte bir cömertlik duygusu barındırır içinde… İhtiyacımız olan herhangi bir şeyi – eşya olur imkân olur– (ince font ile) başka ihtiyacı olan biri için feda etmek anlamına gelir. Bugün hepimizin tabiri caizse beş kuruşa ihtiyacı varken, neyimiz var neyimiz yoksa Gazze'ye göndermemiz gibi…

***

Kendi çıkarınızı, zararınızı görmezden gelerek kalben her şeyinizi ihtiyacı olan başka birine bağışlamak eylemi, her ne kadar kolayca kelimelere dökülse de, bunu samimiyetle ve gönülden yapabilmek herkesin harcı değildir. Ne mutlu ki kalbine bu tohum bahşedilmiş olanlara…

Asr-ı Saadet'te bununla ilgili pek çok güzel örnek vardır. Bunlardan birini hepiniz biliyorsunuz aslında…

(Buhârî, Tefsîr 6)

"Bir adam Hz. Peygamber'e gelerek, "Açım Ya Resulullah" diye çaresizliğini bildirir. Resulullah da evine haber göndererek, bu zata bir şeyler vermelerini söyler. Evinde verecek bir şey olmadığı haberi gelince, Medineli bir Müslüman, o zatı misafir etmeyi kabul eder. Eve gittiklerinde hanımı, "Çocukların yiyeceğinden başka sunabileceğimiz bir şey yok." diye eşine fısıldar.

Bir yanda aç kalacak ciğerpareleri, diğer yanda Allah Resulü'nün emaneti bir misafir. Biz olsak ne yapardık, tefekkür edelim.

Medineli Müslüman hiç tereddüt etmeden verdiği kararı eşine bildirir: "Çocuklar yemek istedikleri zaman onları avutup, uyut. Lambayı söndürelim, yiyeceği misafire verelim, biz de yiyor gibi yapıp aç uyuruz." der. Aynen böyle yaparlar. Resulullah bunu haber alınca, "Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ razı oldu." buyurur.

Düşünsenize Allah Teâlâ sizden razı; aç uyumuşsunuz, ay sonu gelmemiş, kıyafetleriniz istediniz gibi temizlenmemiş, kola yerine su içmişsiniz, evi yeterince iyi temizlememişsiniz, kaliteli fotoğraflar çekememişsiniz, ne kıymeti var bunların. Varın yolu yayan gidin ama cebinizdeki son kuruş masum bir çocuğun yüzünü güldürsün.

İşte bu örnekleri, sahabi hayatını okumayı, Asr-ı Saadet'te neler yaşanmış bilmeyi öğrenmemiz lazım ki ahirete çiçekli yollardan göçebilelim.

***

Allah Teâlâ îsâr kavramını bize pek çok yerde gösterir.

Yûsuf, Tâhâ, Nâziât, A'lâ (ince font ile) surelerinde sözlük manası ile; sadece bir yerde ise ıstılahi olarak görürüz.

Bu, Haşr suresi 9. ayettir.

Şöyle diyor Allah Teâlâ; "Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır."

Bakın, nefsin bencilliğinden korunmak demek ne demektir, fani dünyayı bir kenara bırakmışsınız ve İslam sizden ne istiyorsa onu yapıyorsunuz, Allah'ın (CC) takdirine tevekkül ediyorsunuz demektir. Bundan âlâ zafer olabilir mi?

Düşünsenize düzen kurmaya çalıştığınız bir yere adapte olamadan başka birileri geliyor ve siz kendi ihtiyaçlarınızı bir kenara bırakıp, onlara yardıma koşuyorsunuz. Nefsinize verdiğiniz en güzel darbe değil midir bu?

İçinde kıskançlık, kibir, bencillik gibi İslam'ın sevmediği hiçbir davranışın olmadığı bir haslet...

Kalbi İslam üzere olan her Müslümanın ruhunu böyle güzel hasletler ile beslemesi gereklidir, mühimdir.

Resulullah şöyle buyurur: "Yalnız iki kişiye gıpta edilir: Biri, Allah'ın mal verip onu Hak yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kimsedir."

(Buhârî, İlim 15)

Yani; zenginsin, gücün yerinde ama kapı komşunun aç olduğunu bilip, umursamıyorsun. Müslümansın, elin ayağın tutuyor ama senden uzak bir yerdeki Müslüman kardeşlerinin ne zorluklar içinde yaşadığını görüp hala eyleme girişmiyorsun, demek.

Diğeri de diyor Resulullah; "Allah kendisine ilim verip de onunla amel eden ve bunları başkasına öğreten (yani ilmini infak eden) kimsedir."

Bu da bugün ilmi anlamda söz sahibi olup kitleleri harekete geçirebilecek güce sahipken, menfaatlerini düşünerek zulme, soykırıma, bebek ölümlerine göz yuman cenah anlamına geliyor.

Fazla söze gerek olmadığını anladınız değil mi?

"Filistin'e Gazze'ye yardım için ne yapabilirim" diye düşünen, ağlayan, çok ihtiyacı olsa bile neyi var neyi yok infak eden bir insan, işte bu mealin; "İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler." mealinin insan vücuduna bürünmüş halidir, bugün.

***

Tabi; Filistin'i Gazze'yi savunduğu için dışlanan, önce kendilerine bakması gerektiğini her yerde vurgulayan bir cenahın da varlığını unutmamak gerekiyor. İşte tüm bunlara karşın; ne pahasına olursa olsun doğruyu savunmak, mazlumun yanında olmak, İslam'ı kaybetmemek için direnmenin karşılığıdır Îsâr…

**

Boykot gündeme geldiğinde, "ben zaten 20 senedir bu şekilde yaşıyorum" diyen çok fazla insan gördünüz değil mi? Kendinizi sorgulatmadı mu bu cümleler, elbette sorgulattı. "Ne kazandım da ben daha önce bunu göremedim" diye kızdınız kendinize. Boykot ettiğinizde ya da elinizdeki son parayı infak ettiğinizde ölmediğinizi, aksine yaşamınıza daha anlamlı devam ettiğinizi gördünüz. Kimse geç kalmadı/kalmadık.

Tüm dünya şu an Filistin'in arkasındayken, İslam'ı araştırarak Müslüman olmak için yollar aramaya başlamışken, bir mümin olarak durmak bize yakışmaz.Hele ki insani değerlerin git gide yozlaştığı bu devirde îsâr kavramına daha çok sarılma vaktidir.

**

İslam büyüklerini de okumamız gerekiyor, bu önemli noktalarda. Örneğin Gazâlî, Îsârı; "Allah'ın ahlâkî sıfatlarından biri" (ince font ile)şeklinde tanımlar. Cömertliğin en yüksek derecesinin olduğunu ifade eder. Îsâr aynı zamanda Resulullah'ın (SAV) ahlâkının da bir unsurudur. İçinde saf bir Allah (CC) rızası barındırır. Unutmayın yapılanın karşılığında teşekkür veya övgü bekleyen kişi sadece alışveriş yapmıştır.

Şöyle ki îsâr kavramını aslında en yakınımızdan bizzat gördük… Ailemizden…

Sofrada yiyecek bir şey olmadığında önce bizi doyurmaktı niyetleri; üstüne giyecek bir şeyleri yokken önce bizleri giydirmekti tüm gayeleri. Tohum böyle böyle atıldı aslında kalbimize. Fedakarlığın zirvesi ailelerimiz öğretti bu kavramın ilahi bir haslet olduğunu... Tabi burada şöyle bir konuyu idrak etmek de önemli. Fedakârlık gösterdiğimiz, ikram ettiğimiz şeye fiilen muhtaç olmamız şart değil; önemli olan, "dahi" kelimesidir; "muhtaç olsak dahi" bu ahlaki vasfa ve irade gücüne sahip olabilmemiz gerekiyor.

**

Haşr suresi 9. ayette şöyle bir detay da mevcuttur: "Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar…" Yani Medineli Ensar-ı Kiram övülüyor burada. Ensar, "yardım eden" "herkesi seven" anlamına gelir. İslam literatüründe ise, Hz. Peygamber'i ve muhacirleri yurtlarında barındırmak ve korumak suretiyle onlara büyük yardımda bulunan Evs ve Hazrec kabilelerine mensup (Medineli) Müslümanlardır.

Bunun anlamı; îsârı hayatımıza pek çok İslami haslet ile yerleştirebiliriz demektir.

Zekât, sadaka, infak gibi…

Malının tamamını Allah yolunda tasadduk eden Hz. Ebû Bekir'e, Sevgili Peygamberimiz: "Ya Ebu Bekir, ailen için ne bıraktın." buyurduğunda, Ebû Bekir Sıddîk: "Onlara Allah ve Rasûlü'nü bıraktım." der.

İşte bu şuur ile yola çıkmamız ve devam etmemiz gereklidir.

**

Peki, can ile de isar edildiğini biliyor muydunuz?

Îsâr kavramı genellikle malî fedakârlıklar için kullanılsa da bazı kaynaklarda "can ile îsâr"dan söz edilir.

Bugün Filistin'de şehit olan kardeşlerimiz gelsin aklınıza.

Canlarıyla İslam için vatanları için en kıymetli şeylerinden "hayatlarından" vazgeçiyorlar.

Çocukların sözlerini duyuyoruz değil mi, küçücük çocuklar "gitmeyeceğiz buradan" diyorlar.

Vatan ve milleti için küçücük bedenlerini siper ediyorlar.

Tıpkı bizim Çanakkale Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nda cephede canı ile îsâr eden ecdadımız gibi…

Uhud Gazvesi'nde İslâm ordusunun geçici olarak bozguna uğradığı sırada bazı müminlerin Hz. Peygamber'in hayatını korumak için kendi hayatlarını ortaya koymaları gibi...

Bu sebeple Filistinli, Gazzeli kardeşlerimiz için üzülmeyin, onlar bizlerin yapamayacağı çok önemli bir görevle şereflendirildiler.

Can ile Îsârın günümüzdeki örnekleridir onlar.

Bizler onlar için Allah'ın (CC) rızası için îsâr edeceğiz.

**

Şimdi anladınız mı ahiretinizi nasıl çiçeklerle donattığınızı?

Böyle bir zamanda en çok hatırlamamız gereken bir kavramı anlatmaya çalıştım sizlere…

İyice idrak edebilmek sizlerin kalbine, vicdanına ve merhametine düşüyor.

Nerede fedakârlık edeceğiniz, nerede îsâr edeceğiniz nerede duracağınız nerede yola koyulacağınız ancak kalbinizdeki imanla mümkündür.

Burada saatlerce konuşsak bile kalbinde merhamete dair tek bir tohum tanesi bile bulunmayan için pek bir mana ifade etmeyecektir.

Siz bildiğiniz değil, Kur'ân'dan öğrendiğiniz yol üzere istikamet edin…

Gerisi tevekküldür…

Âyetin son kısmında müjdelendiği gibi, nefsinin cimrilik eğilimlerinden kendini koruyabilenlere ebedî kurtuluş yolu açıktır.

Editör: Özge Özkul
Kurgu: Günışığı Gülhan Salma
Kamera: Eyüp Kaymak, Serkan Hervenik

FİKRİYAT.COM SOSYAL MEDYADA!

Fikriyat'ı aşağıdaki sosyal medya adreslerinden takip edebilirsiniz;

👉 TWITTER

👉 INSTAGRAM

👉 FACEBOOK

👉 YOUTUBE 🔔

👉 Fikriyat.com mobil uygulamasını ise buradan indirebilirsiniz.

Görüş ve önerileriniz için bizlere ulaşabileceğiniz e-posta adresimiz:

fikriyat@fikriyat.com.tr

Haberin Devamı

kalan karakter 1000

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan FİKRİYAT veya fikriyat.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.


Turkuvaz olarak kişisel verilerinizi işliyor, aynı zamanda kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen tüm çabayı gösteriyoruz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin aydınlatma metnine veri politikası sayfasını ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN