Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • Osmanlı’nın son döneminde İspanyol (domuz) gribi

Osmanlı’nın son döneminde İspanyol (domuz) gribi

Teknolojinin ilerlemesiyle sağlık alanında pek çok gelişmeyi yaşanmakla beraber salgın hastalıklar günümüz dünyasının ana problemlerinden birisi olmaya devam ediyor. Öyle ki domuz gribi örneğinde olduğu gibi salgın hastalıklar artık belli bir bölgenin değil bütün dünyanın meselesi haline gelir. Kitle iletişim araçları, yaptığı yayınlarla hastalığın seyri ile ilgili haberleri anında okuyucuya ve izleyiciye ulaştırmakla beraber hastalık karşısında insanlar arasında var olan tedirginliği de iyice artırmaktadır. İşte, Osmanlı’nın son döneminde İspanyol (domuz) gribi…

Osmanlı’nın son döneminde İspanyol domuz gribi
Yayınlanma Tarihi: 16.4.2019 09:37:08 Güncelleme Tarihi: 16.04.2019 09:39

OSMANLI'NIN SON DÖNEMİNDE SALGIN HASTALIKLAR

Yakın zamanlarda ara sıra dünyayı tehdit eden ve etkisi ülkemizde de görülen domuz gribinin 1918-20 arasında dünyayı kasıp kavuran ve milyonlarca kişinin ölümüne sebep olan İspanyol gribinin bir türevi olduğu bilinmektedir. 20. yüzyılda, Birinci Dünya Savaşı'nın son yılında Amerika'da ortaya çıkan, daha sonra Avrupa'ya geçip tüm dünyaya yayılan bu arada Türkiye'de de etkili olan İspanyol, namı diğer domuz gribinin ülkemizdeki etkileri ve tahribatının ne olduğu hakkında bilgi vermek yazının amacıdır.

Öncelikle İstanbul'un o dönemde sadece İspanyol gribiyle değil veba, tifüs, frengi, bel soğukluğu, çiçek, verem, kızıl gibi diğer salgın hastalıklarla da uğraşıyordu. Savaştan yenik çıkmakla kalmamış, üstüne üstlük işgale uğramış her bakımdan yokluk çeken bir ülke için bu salgın hastalıklarla başa çıkmak oldukça zordu.

Kibritin bile borsaya düştüğü o dönemde salgın hastalıklardan bu arada İspanyol gribinden dolayı oluşan can kayıplarını tespit etmek ise başka bir meseledir.

HASTALIK TÜRKİYE'YE NASIL GELDİ?

Domuz gribinin atası olan İspanyol gribi, Mart 1918 tarihinde Amerika'da ortaya çıkmış, hastalık Eylül 1918'de Türkiye'ye ulaşmıştır.

Üç aşamalı seyreden hastalığın ilk aşaması hafif atlatılır. Ekim ayında başlayan ikinci aşama ise korkunç sonuçları beraberimde getirir. Döneminde İspanyol nezlesi, İspanyol gribi, İnfluenza gibi adlarla anılan grip salgını sadece başken İstanbul'da değil, İzmir, Samsun, Ankara, Balıkesir, Çorum ve Bigadiç gibi Anadolu'nun çeşitli yerlerinde de etkili olur. Öyle ki gazetelerde Çorum'da günde 30-40 kişinin hastalık yüzünden vefat ettiği yazılır. Samsun'da bu rakam 100'e çıkar. Sapanca'da ise "Cankurtaran yok mu?" sedaları işitilir. Anadolu'dan İstanbul gazetelerine çekilen telgraflarda hastalığın baş edilemez boyutlara ulaştığı anlaşılmakta, hükümetin ilgili yerlere doktor ve ilaç göndermesi istenmektedir.

Bu talepleri karşılamaya çalışan hükümet, taşraya doktor ve ilaç gönderir. İlaç olarak gönderilen malzeme arasında Aspirin ön plandadır.

Salgının üçüncü ve son aşaması ise 1919 yılının Aralık ayına rastlar ve 1920 yılının Nisan ayına kadar devam eder.

Hastalık yüzünden Ekim ayından itibaren ilk kayıplar verilmeye başlanmış İstanbul halkı büyük bir korku panik yaşamıştır.

Hastalığın endişe verici boyutlara ulaşması neticesinde Sıhhiye Müdürlüğü (devrin Sağlık Bakanlığı) İspanyol gribine karşı alınması gereken tedbirler konusunda gazeteler vasıtasıyla halkı bilgilendirmeye çalıştılar.

Hastalık hava yolu ile geçtiği için öksürürken mendil kullanmak, hasta ziyareti yapmamak, kapalı mekânları havalandırmak, mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarını kullanmamak, kalabalıktan uzak durmak, hastalık süresince yataktan çıkmamak, ıhlamur içmek, Aspirin almak bu beyannamelerde zikredilen öneriler arasındadır. Hastalığa karşı alınması istenen tedbirlerin günümüzdekilerle büyük benzerlik göstermesi ise dikkat çekicidir.

İKDAM GAZETESİNDE DOMUZ GRİBİ BEYANNAMESİ

10 Aralık 1918 tarihinde İkdam gazetesinde neşredilen bir beyanname:

1.Bu hastalık gayet kolay mesela bir adamla karşı karşıya gelmekle, öksürürken yakınında bulunmakla, temasla, kısaca en akla gelmez vasıta ile buluşmaktadır.

2.Salgının hızla yayılması be hastalığı hafif surette, bir iki gün içinde işine devam ederek geçirenlerimin çok olması yüzünden hastaların da tecrit edilmesi de kabil olmamaktadır.

3.Bu hastalığın aşı veya serumları yoktur.

4.Bu hastalıkla mücadele etmek için hükümete düşen en önemli tedbir hastalığın yayılmasını kolaylaştıran okul, tiyatro ve sinema gibi yerleri tatil etmektir.

Bu tedbir yine bu günden itibaren yine tatbik olunmuştur. Fakat bu salgının ve tehlikeli hastalığın önlenmesinde en etkili tedbirleri almak halkın uhdesindedir. Buna göre:

a. Hasta ziyareti adeti bu hastalık geçinceye kadar kaldırılmalıdır.

b. Kalabalık yerlerden mümkün mertebe kaçınılmalıdır. Vapurlara, trenlere, tramvaylara girerken lüzumsuz yere yapılan hücumlar da pek zararlıdır. Zorunlu olmadığı müddetçe çok kısa mesafeler için nakil vasıtalarına binilmemelidir.

c. Öksürenler mutlaka ağzını kapamalı ve öksürenlerin yanında bulunanlar da hemen uzağa kaçmalıdır.

d. Ne kadar hafif olursa olsun ateş, boğaz, baş ağrısı ve kırıklık başlar başlamaz ıhlamur gibi sıcak bir şey ile beraber Aspirin veya daha iyisi 2-3 gram kadar Salipirin almalı ve mutlaka evde oturulmalıdır. Daha evvel bir de müshil alınması faydalıdır.

e. Ateş tamamen geçtikten sonra en aşağı üç gün yine istirahat etmeli ve sokağa çıkınca soğuğa karşı tedbirli davranılmalıdır.

OKULLAR TATİL, TİYATRO VE SİNEMALAR KAPALI

22 Ekim 1918 ile 10 Ocak 1919 tarihleri arasında, beyannamede işaret edildiği üzere İstanbul'daki okullar eğitim öğretim faaliyetlerine ara vermiştir. Ayrıca başta okullar olmak üzere halka açık umumi yerlerin fiziki şartlarını düzeltme ve ilaçlandırma çalışmaları yapılmıştır.

Haftalık ölüm oranlarının düşmesi neticesinde 10 Ocak 1919 tarihinden itibaren okulların, sinema ve tiyatro gibi mekânların açılmasına izin verildi. Yani salgının ikinci aşamasında İstanbul'da yaklaşık iki ay eğitim öğretim yapılamadı. Salgının üçüncü aşamasında ise okullar Aralık 1919'un son haftası ile Ocak 1920'nin ilk haftasında on gün süreyle tatil edildi.

Grip işgal kuvvetlerini de etkilemiş, İngiliz gemisi Agamemnon zırhlısında görev yapan 400 personelin bu hastalığa yakalandığı gazetelerde haber olarak yer almıştı.

DEVLETİN ZİRVESİNDEKİ HASTALIK

İspanyol gribi üst düzey devlet memurlarını da etkiledi. Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı İttihatçı liderlerin yurt dışına kaçtığı günlerde Sadrazam Ahmet İzzet Paşa ispanyol gribine yakalandı.

Bu hastalığa yakalanan hanedandan Şehzade Selahaddin Efendi'nin damadı Selahaddin Ali Bey vefat etti.

Padişah Vahdeddin de İspanyol gribine yakalananlar arasındadır. Salgının üçüncü aşamasında 10 Ocak 1920 tarihinde hastalığa yakalanan Sultan Vahdettin İspanyol gribi yüzünden 12 Ocak'taki son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin açılışına ve 16 Ocak'taki Cuma selamlığına çıkamadı.

Anadolu'ya geçmeden bu hastalığa önce bu hastalığa yakalanan Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri reisi olarak Ankara'dan padişaha geçmiş olsun telgrafı çekti.

Dönemin İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil (Topuzlu) Paşada İspanyol giribine yakalandı. İspanyol giribinden ölen önemli kişilerin ölüm ilanları gazetelerde yayınlanır. Bunlardan birisi eski Hicaz Valisi Hacı Reşid Paşa'dır. Paşa'nın ölümünden birkaç saat zaman sonra küçük oğlu Şükrü Bey'in de aynı hastalıktan can vermesi ise ailenin acısını bir kat daha artırdı.

Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Zağros Efendi de İspanyol giribinin kurbanları arasındadır. Hastalığın üçüncü aşamasında ölen Bakteriyolojihane serum mütehassısı Doktor Ziya Bey'in ölümü ise herkesi endişeye sevk etti.

(Osmanlının Son Yılları - Ali Şükrü Çoruk)

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN