Arama

İnanmak inkardır: Dinin dinle savaşı

İnanmak inkardır: Dinin dinle savaşı
Yayınlanma Tarihi: 20.1.2023 14:40:38 Güncelleme Tarihi: 20.01.2023 15:27

'Biz sana Kur'an'ı 'şaki olasın' diye indirmedik.'
(Taha, 2)

Ta-Ha suresini okumaya devam ediyoruz: 'Temiz olmak' ile rehberlik arasındaki ilişki olsa bile bunu zorunluluk tarzında düşünemeyiz demiştik; onların arasında iktiran, bir aradalık ilişkisi vardır. Allah peygamberine tebliğ görevi vermiş fakat neticeyi uhdesinde bırakmış, Peygamber'i (SAV) hidayete erdirmekle memur kılmamıştı. Hal böyle olunca Hz. Peygamber'in (SAV) tebliği sürekli bir ikna ve ısrarlı bir cedel yöntemine dayanmaz. Hz. Peygamber'in (SAV) bazen mahzun olduğu, insanların tebliği reddetmesiyle sarsıldığını biliyoruz. Meallerde ayet-i kerimeye anlam verenler bu durumu dikkate alarak Peygamber'in (SAV) halet-i ruhiyesiyle ilgili bir ikaz olarak yorumlamışlardır. O zaman ayet-i kerimede konu edinilen şey, 'üzülmek', 'sıkıntı çekmek', 'daralmak' gibi günlük hayatta yaşanılan psikolojik durumlar olacaktır. Fakat ayet-i kerimeye böyle yaklaşmak -surenin devamında dile getirilen hadiselere bakınca- ikna edici gelmiyor. Ayet-i kerimede beyan edilen husus dinin tebliği ile ortaya çıkan birtakım ithamları reddetme olabilir. O zaman 'sıkıntı çekmeyesin' diye anlam verilen kelime, 'şaki olmayasın' veya 'insanlar seni böyle itham etsinler diye değil' şeklinde daha inançla ilgili ve daha ilkesel anlam taşımış olmalıdır. Burada ilahi kitap, yeni dinin gelmesiyle birlikte yaşanan derin toplumsal, ahlaki ve itikadi kırılmalara dikkatimizi çekerek 'önceki din' mensuplarının itham ve algılarına karşı dindarları uyarmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in nazil olmasıyla birlikte Müslümanlar üç şeyi terk etmişlerdi: Birincisi Müslüman olmakla Mekkelilerin örf ve geleneklerini terke başlamışlardı. İnsanın yaşadığı toplumun örf ve adetlerini terki hiç de kolay değildir. Üstelik onu terk ederken intisap edebileceği yeni bir örf veya yeni bir cemiyet, daha doğrusu yeni bir güvenlik 'mağarası' henüz teşekkül etmemiş, yakın vadede edecek değildir. O zaman Müslüman olmakla insanlar büsbütün yalnızlığa doğru adım atmış oluyorlardı. Dindarlık ile yalnızlık, yalnızlık ile bireysellik arasındaki ilişki burada ortaya çıkar. Dindarlık bir cemiyeti terk etmek, onun değerlerini bırakmak, üstelik yenisini görmeden bunu yapabilmektir. Terk ettikleri cemiyet tarafından itham ve suçlamalarla karşılaşarak bu sınavı vermişlerdi. Müslümanlığın ilk sınavının mahallelerinden gelen bu itham ve suçlamalardır.

İkinci ve önemli konu ise Mekkelilerin inançlarının terkiydi. Vakıa bu durumda terk edilen bir din idi ve İslam öteki dini terki iktiza ediyordu. Üstelik o dinin başta Kabe olmak üzere bir çok uygulaması yeni dinin unsurları haline gelecekti. Müslümanların karşılaştığı daha büyük bir itham dinsizlik, dini terk etmek, ataların inancı diye bilinen Hz. İbrahim'in (SAV) inancını terk ithamıydı. Bu itham zamanla bütün Hicaz'a yayılmış olmalıdır. Arapların dinleri özünde Hanif dini olarak bilinen ve Hz. İbrahim'e (SAV) dayanan bir tevhit inancı idi. Kuran-ı Kerim'de Mekkeliler pagan olarak zikredilir fakat paganlığın Araplar arasında derin kökleri olmadığını biliyoruz. Mekkelilerin inançlarını daha ikonografik tarza taşımış olmaları Mekke'nin ticari merkez haline gelmesiyle ilgilidir. Mekke'nin ve Kabe'nin toleranslı bir inanç merkezi haline gelmesi kabile inançlarının burada toplanmasına imkan vermiş, uzaktan yakından gelen insanlar bu büyük mabede ibadetlerini yerine getirir olmuşlardı. Bu ibadetin tarihi ise Hz. İbrahim'e (AS) belki daha eskilere kadar gidiyordu. Vahyin gelmesiyle birlikte Müslümanlar bu dini terk ettiler, daha doğrusu bu dini terk etmek Müslüman olmanın bir gereği oldu. Bu durumda Mekkeliler Müslümanları 'dini terk etmek' ile belki de kafir olmak ile itham ettiler. Bunun için kullanılan tabirleri tam bilmiyoruz fakat şakilik kelimesinin bu anlama geldiğini hatırlarsak ayet-i kerimenin bunu hatırlattığını düşünebiliriz.

Bir Mekkeli için Müslüman ancak 'kafir' olabilir. Çünkü Müslüman olan insan Mekke'nin dinini, bu dinin merkezini teşkil eden Kabe'nin yeni halini, bu dinin ibadet tarzını terk ederek Müslüman oluyordu. O zaman Müslümanlar için söylenebilecek tek şey, Müslüman olmak ile dinden çıktıklarını iddia etmek olacaktır. Müslümanlığın karşılaştığı ciddi sınavların başında dini terk etmek ithamının olduğunu hatırda tutmak gerekir. Ayet-i kerimede zikredilen 'sen şaki ol diye sana Kuran indirmedik' ifadesi bununla ilgili olmalıdır. Başka bir anlatımla ilahi kitap Mekkelilerin Müslüman topluma yönelik dile getirdikleri bir ithamı reddederek Müslüman olmanın dinden çıkmak değil, gerçek dine girmek olduğunu beyan etmiş oldu.

İslam ile birlikte yeni bir ahlak ve akrabalık ilişkisi ortaya çıktı. Ahlak ile akrabalık arasında yakın ilişki vardır, daha doğrusu Mekkelilerin kabile anlayışlarında bu ilişki dikkate değerdir. İslam kabile düzeni üzerine kurulu ahlak anlayışını reddederek yeni ahlakın zeminini Allah'a (CC) bağlılık olarak belirledi. Bir Mekkeli için ahlak kabilenin değerlerinde yer alan konulardır ve birey ailenin sorumluluklarını üstlenerek doğardı. Sorumluluklar arasında intikam almak, kan davaları kadar şeref vs. gibi payeler tevarüs edilirdi. İntikam almak ahlaki bir görev idi, daha çok da erkeklerin evlat olarak tercih edilmesinin nedeniydi. İslam intikama izin vermemiş, kan davasının gerekçelerini ortadan kaldırmış, 'kısas' ile katile verilebilecek cezayı hukuken daraltmıştı. Kısas bir daraltmadır çünkü kısasta sadece katil ceza görür, ailenin öteki üyeleri masum kalırlar. İslam böyle bir hüküm getirmiş olmakla Mekke'nin ahlakını bozmuş oldu. Mekkeliler için ise yeni durum ahlakın terki demekti.

Demek ki Müslüman olmakla insan örfü terk etmiş, dini terk etmiş ve ahlakı terk etmiş olmalıdır. Önceki dinin kafiri olmayan yeni dinin Müslümanı olmuyor.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN