Kul Hakkına Saldırı - 2: İftira

Sözlükte "yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak" gibi anlamlara gelen iftira; terim olarak, "bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek" anlamında kullanılmaktadır.

İnsanın iyi veya kötü anlamdaki ahlaki davranışları, birbirini tetikleyen karşılıklı etkileşim içinde gerçekleşir. İftira olayına bu açıdan baktığımızda, öncesinde tecessüs, suizan ve gıybet gibi görece daha hafif günahların bu yolun taşlarını döşediğini görürüz. Özellikle tüm günahların anası sayılan yalan, iftiranın tam da merkezinde yer alır. Bütün bu çirkinlikleri işleyen bir insanın, öncelikle kendine böylesine zarar veren, insanların güvenini kaybetmekten başlayıp ahiretini yakmaya kadar varan bu çirkinlikleri nasıl olup da işlediğine bakacak olursak; temelinde kıskançlık, haset ve çıkarcılık duygularının yer aldığını görürüz. Psikoloji bilimi, bize bu gibi iftiracı kimselerde yetersizlik ve aşağılık duygusunun hâkim olduğunu söyler. Bunlar, kendi yetersizliklerinden kaynaklanan aşağılık duygusu ve kaygıdan kurtulmak için iftiraya başvururlar.

Olay büyüyüp topluma yayıldığında ise bazı zayıf iradeli insanlar, konuşulan çirkinliği küçük görerek kendilerini akışa kaptırır ve topluluğa direnemedikleri için iftiraya katılırlar. Bu iftira, insanların mahremiyetlerine dair olabileceği gibi birazdan görüleceği üzere Allah'a ve Peygamber'e karşı da olabilir. Demek ki iftirayı ilk başlatanların kötü niyetine ilaveten, yayılmasına sebep olanlar da "uyaroğlu" zihniyetli zayıf karakterlerdir. Bu zayıflığa Kur'an, İfk Hadisesi münasebetiyle şöyle işaret eder:

"...Siz iftirayı dilden dile yayıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi ağızlarınızla söylüyorsunuz; bunu da önemsiz sanıyorsunuz; halbuki Allah katında o büyük bir şeydir. O kulağınıza geldiğinde "Bunu konuşmak bize yakışmaz, fesübhânal-lah, bu apaçık bir iftiradır" deseydiniz ya!" (Nur 24/15-16)

İftiranın psikolojik kökenlerinden bir diğeri de yıkıcı mahiyetteki öç alma arzusu olarak ortaya çıkan şiddetli öfkenin dışavurumudur. Yeterince veri olmadan yapılan düşmanca yorum ve suçlamaların temelinde öfke ve düşmanlık duyguları vardır. Bu dip duyguları tanımadan kişiler kendilerindeki yalan ve iftira davranışlarından kurtulamazlar.

Kur'an-ı Kerim'de iftira ve aynı kökten çeşitli kelimeler elli dokuz yerde geçmekte olup, bu ayetlerde öncelikle Allah'a ve Peygamber'e iftira edildiğinden bahsedilir. Allah'a iftira başlıca üç alanda kendini gösterir: "Allah hakkında yalan uydurma, O'nun birliği, yetkinliği ve aşkınlığı ile bağdaşmayan iddialar ileri sürme" başta olmak üzere (Örn. Âl-i İmrân, 3/94; el-En'âm, 6/21, 93, 144); putların tanrı olduğu inancı (Âl-i İmrân, 3/24; el-En'âm, 6/24; el-A'râf, 7/53) ve insanların Allah'a isnat ederek kendi kafalarından hükümler koymaları (el-En'âm, 6/138, 140) olarak gerçekleşir.

Peygamber'e yönelik iftiraların başındaysa Kur'an'ı Hz. Peygamber'in tertip ettiği iftirası gelir (Örn. Yûnus, 10/38; Hûd, 11/13, 35). Peygamberimiz, kendisinin söylemediği bir sözü ona isnat ederek hadismiş gibi aktarmanın da Peygamber'e iftira olacağını söylemiştir (Buhârî, Menâkıb, 5). Bu tehlikeli duruma düşmemek için Müslüman, hadis diye duyduğu her sözü araştırmadan aktarmamaya özen göstermelidir. Günümüzde özellikle sosyal medyadan gelen mesajları iletmenin kolaylığı, insanların önlerine düşen ve hadis olarak aktarılan her iletiyi kolayca diğerlerine aktarıvermelerine ve bu büyük günahın katlanarak artmasına neden olmaktadır. Kaynağını kontrol etmediğimiz, doğruluğundan emin olmadığımız bilgilerin veya başta hadisler olmak üzere İslam büyüklerine isnat edilen sözlerin "yalan yanlış" denmeden yayılması, sahih bilginin kararmasına neden olmaktadır.

İftira deyince aklımıza öncelikle bir insanın diğerine karşı haksız bir ithamda bulunması geliyor. Oysa yukarıda gördüğümüz gibi insanlar Allah ve Peygamber hakkında da kesin bilgileri varmış gibi ileri geri konuşarak iftiralarda bulunmuşlardır. Benzer şekilde bir mümine "kâfir" demek de iftiradır ve Peygamberimiz bunu yapan kişinin onu öldürmüş gibi günah işlemiş sayılacağını bildirir (Buhârî, Edeb, 44; Tirmizî, Îmân, 16). Ayrıca Müslümanı küfür veya fasıklıkla itham etmenin, eğer o kişi öyle değilse dönüp bu ithamı yapan kişiyi fasık ya da kâfir kılacağını söyleyen hadisler konunun vahametini ortaya koyar (Buhârî, Edeb, 44). Hadislerde her türden iftira, insanın ahiret hayatını iflasa götürecek olan kul hakları arasında gösterilmiştir (Müslim, "Birr" 60; Tirmizî, "Kıyamet" 2).

İnsanların birbirlerine yönelik iftiraları da Kur'an'a göre büyük günahlar arasında sayılmıştır: "Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah yüklenmiş olur." (Nisâ, 4/112). Peygamberimiz de kötülükten habersiz, iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmayı büyük günahlar arasında saymıştır. Diğerleri; Allah'a ortak koşmak, büyücülük, haksız yere adam öldürmek, tefecilik, yetim malı yemek ve savaştan kaçmaktır (Buhârî, "Vesâyâ" 23, "Hudûd" 44; Müslim, "Îmân" 144, "Vesâyâ" 10).

Malumunuzdur ki iftira, gıybet, yalan gibi günahlar tek başına işlenmez. Bunlara kulak veren, itibar eden ve ciddiye alan herkes bu günahlara ortaktır. Dinimiz iftirayı haram kıldığı gibi asılsız haberlere doğruymuş gibi ilgi göstermeyi ve araştırmadan bunlara inanmayı da yasaklamıştır (İsrâ, 17/36; Hucurât, 49/6). Özellikle sosyal medya bu açıdan hepimizin sınandığı bir yerdir.

İki insanın tartışma sırasında birbirlerine hakaret için kullandıkları sıfatları bile iftira kapsamında sayan dinimiz; "itibar suikastı" diyebileceğimiz yalan haber, iftira ve algı operasyonları konusunda dikkatli olmamızı evleviyetle tavsiye eder. İftira kampanyası demek, bir insanı dillerimizle öldürmek demektir. Sadece bu kampanyaları yapanlar değil, işin aslını araştırmadan onlara inananlar da aynı şekilde sorumludur. Kur'an-ı Kerim, Hz. Âişe'ye yapılan iftira karşısında Müslümanların tutumunu değerlendirirken müminlerin böyle bir habere hemen inanmayıp iftiraya uğrayan hakkında hüsnüzanda bulunmaları gerektiğini vurgular. Bu tür asılsız isnat ve iftiraların yayılmasından hoşlananların dünyada ve ahirette ağır bir şekilde cezalandırılmayı hak ettiklerini bildirir (Nûr, 24/12, 19).

Hazreti Âişe'nin yaşadığı büyük imtihanda da gördüğümüz üzere iftiraya maruz kalmak, insanın manevi yaşamına yapılabilecek saldırıların en şiddetli olanıdır. İftira aynı zamanda "kara propaganda"nın da en önemli araçlarından biridir. Günümüzde iftiranın Müslümanlar arasında da yaygın hale gelmesinin temel sebebi; ahlak ve davranışlarımız üzerinde dinin yönlendirici etkisinin azalması, amellerimizin kaydedildiği ve Allah'ın huzurunda hesap vereceğimizle ilgili inançlarda duyarsızlaşma ve kişiliklerin olgunlaşmaması problemidir. Böyle bir imtihana maruz kalan kişi öncelikle Allah'ın yardımına sığınarak haklarını hukuk çerçevesinde savunmalı, olaya şahit olanlar asla olayın üstünü örtmemeli, tam tersine "Kanıt iddia edene gerekir" prensibi doğrultusunda iftiracıdan sözlerini kanıtlaması istenmelidir. İftiraya uğrayanın kendi suçsuzluğunu ispat etmek zorunda bırakılması da iftiraya ek bir kötülüktür. Kitabımız, iddiasını ispat edemeyen iftiracıya hem fiziksel cezalar hem de bu olaydan sonra şahitliğini kabul etmeme gibi sosyal yaptırımlar getirerek başkalarının iffeti hakkında delilsiz konuşmayı ağır yaptırımlara bağlamıştır (Ahzâb, 33/58).

Fatma Bayram

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Fatma Bayram

Fatma Bayram Diğer Yazıları