Fatma Bayram
30.10.2025
Fatma Bayram
İyiliklerimizi Yiyip Bitiren Haset
Tüm Yazıları

İyiliklerimizi Yiyip Bitiren Haset

Psikologlar ve ahlakçılar her ne kadar sürekli aksini söyleseler de kendini başkalarıyla kıyaslamayan var mıdır, bilmiyorum. Habil-Kabil kıssasından biliyoruz ki kendini başkasıyla kıyaslayıp onu üstün kendini eksik görerek kıskanmak insanın en asli marazlarından biridir. Yetersizlik duygusu kendimizi başkalarıyla karşılaştırdığımızda ortaya çıkar. Psikoloji bize bu karşılaştırmayı bırakmamızı salık verirken Kur'an ve Sünnet bu duyguyu sonu hayırlı olacak şekilde yönetmemizi, yani onu hayra kanalize etmemizi tavsiye eder. Dinimiz kıskançlık gibi olumsuz bir duygunun varlığını kabul etmesi açısından son derece gerçekçi; aynı zamanda yakıcı şiddetteki bu duygunun kontrol edilip yönlendirilebileceğini göstermesi açısından da hayranlık verecek derecede yapıcıdır.

İnsanın kendini başkalarıyla kıyaslayarak bir yarışa sokmasının temelde güçlü bir duygu olması nedeniyle olsa gerek ki dinimiz bize "kimseyle yarışmayın" demek yerine bu duygunun tatmini için hayırlarda ve iyilikte yarışmayı öne çıkarmıştır: "Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir." (Bakara 2/148) Peygamberimiz de hadislerinde haset kelimesini imrenme ve hayırlı işlerde rekabet anlamında kullanarak iki kişiye imrenmemizi tavsiye etmiştir. Bunlardan biri Allah tarafından kendisine verilen serveti hak yolunda harcayan, diğeri de Allah'ın verdiği ilimle amel edip bu ilmi başkasına öğreten kimsedir. (Müsned, II, 9, 36; Buhârî, "ʿİlim", 15, "Zekât", 5, "Aḥkâm", 3)

Özellikle dijital dünyanın hayatımıza bu kadar etkili şekilde girmesinden sonra insanların orada sunulan hayatlara imrenerek kendilerinden hoşnutsuz olma düzeyi hızla yükseldi. Bu hayranlık duygusu bir noktayı aştıktan sonra insanın dengesini ve ahlakını bozan kıskançlıklara, daha ileri seviyede ise "haset"e dönüşüyor. Bu aşamada hasetçi başkasına verilen nimetin ondan alınıp kendisine verilmesini, o mümkün değilse hiç olmazsa onun da o nimete sahip olmamasını dilemeye başlıyor. Haset "bende olmayacaksa onlarda da olmasın" şeklinde düşünmek demektir. Gazali bu açıdan haset duygusunun kibirle çok yakın bir ilişkisi olduğunu söyler. Herkesten üstün olmaya odaklanan hasetçinin hedefi, sizin de kolayca görebileceğiniz üzere başkaları gibi yükselmek değil, başkalarının eksikliğiyle kendini iyi hissetmektir. Gıptanın kontrolden çıkarak başkasının başarısızlığını arzulamaya dönüşmesi konusunda herkesin kendi iç dünyasını sıkı gözlem altında tutması gerekir.

Stephen Covey "Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı" isimli eserinde insanın gelişmiş bir kişiliğe ulaşabilmesi için önce "sen" aşamasından "ben" aşamasına, sonra da "ben" aşamasından "biz" aşamasına yükselmesi gerektiğini söyler. Her aşama için gereken kritik özellikleri saydığı kitabında "biz" olabilmenin üç şartından biri olarak "kazan-kazan" prensibinden bahseder. Buna göre sağlıklı insan hem kendisinin hem de başkalarının mutluluğunu hedefler. Bunun yolu da ortada buluşmak olan "kazan-kazan" prensibidir. Haset karakteriyse ya "kazan-kaybet" ya da "kaybet-kaybet" anlayışıyla hareket eder. Kısaca çekememezlik, "onun olmasın, benim olsun" veya "madem benim olmuyor, onun da olmasın" düşüncesidir. Bu düşünce tarzı öyle zehirlidir ki giderek insanı bütün kötülüklere aday haline getirebilir.

Oysa mümin ahlakı "Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz." (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72) hadisiyle inşa edilmiş bir ahlaktır. Aslında insan biraz mantıklı düşünse anlar ki kardeşlerinin, akrabalarının, kuzenlerinin ve arkadaşlarının zenginliği, gelişmişliği, kudreti onun için büyük bir refah ve kolaylık sebebidir. Hasetçinin uğradığı en küçük zarar etrafındaki insanların üstün yönlerini kabul ederek onlardan öğrenmek suretiyle gelişme imkanını sonsuza kadar kaybetmesidir. Çevresindeki herkesten daha üstün nitelikli olmak, kişiyi hem herkese karşı sorumlu hissettiren hem de hayat mücadelesinde yalnız bırakan bir durumdur.

Üstelik kul hakkı kapsamına giren bu kötülük temennisi nedeniyle kıyamet günü iyiliklerimiz, aslında pek de sevmediğimiz bu insanlara dağıtılarak ortada iflas etmiş şekilde kalmamıza neden olur. Peygamberimizin "Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder" (İbn Mâce, "Zühd", 22; Ebû Dâvûd, "Edeb", 44) buyurmasının bir açıklaması da bu olsa gerektir. Dünyada yüreğini yakan kıskançlık ateşi ahirette de iyi amellerini yakıp kül edecektir. Bu açıdan bakıldığında aslında dini ve ahlaki teşvikler bir yana sırf akılla hareket etmek dahi insanı hasetten uzak tutmaya yeter.

Haset ettiği vakit hasetçinin şerrinden Allah'a sığınmak gerektiğini belirten ayetteki (Felak 113/5) "hâsid" kelimesinin fiil kalıbında değil de sıfat formunda gelmesi, hasedin bazı insanlarda kendi tabiatından gelen yerleşik bir duygu olarak bulunduğunu ve bu duygunun bazı kimseleri masum insanların zarara uğraması yönünde bir niyet ve temenniye yönelttiğini göstermektedir. Aynı zamanda "Sığınma Sureleri" olarak bilinen bu iki surede (Felak ve Nas Sureleri) Allah'a sığınılacak konuların içinde hasetçinin de zikredilmesi hasede maruz kalan kişinin bununla ilahi yardım olmadan baş etmesinin güçlüğünü ifade eder. Haset öyle kuvvetli bir duygudur ki zararından korunmak ancak Allah'a sığınarak mümkün olur. Yine de alimlerimiz, ulaştığımız nimetleri hasetçiyi kışkırtacak şekilde sergilememek konusunda bizleri uyarmıştır. (Bu noktada yine dijital dünyada içtiğimiz kahveden gezdiğimiz yerlere; evlerimizden tatillerimize kadar her şeyi sergileme eğiliminin hasedi ne denli kışkırttığını hatırlamak gerekir.)

İslam ahlakçılarının çok isabetle tespit ettiği üzere haset daha ziyade akranlar, meslektaşlar gibi birbiriyle yakın ilişki içinde bulunan sosyal gruba ait kişiler arasında görülür. Terzi kendini ayakkabıcıyla değil, terziyle kıyaslar. Burada da mümin aklın devreye girmesi ve şunu sorması gerekir: "Aynı meslek grubuna mensup insanların iyi niteliklerle bilinmesi o mesleği yapana zarar mı verir, fayda mı?" Mesela, bütün gençlerin/öğretmenlerin/yetişkinlerin vs. birtakım kötü vasıflarla anılması o gruplardan birine mensup olan bizi hangi duruma sokar? Önyargılarla savaşmak mı yoksa öncelikle saygı ve kabul gören bir topluluğa mensup olmak mı bizim lehimizedir? Meslek grupları içinde hasedin yaygınlaşması kadar bir memleketi geri bırakacak başka bir faktör olmadığı gibi, bunun aksine paylaşma, yardımlaşma, destek olma ve ekip ruhu kadar da ileri götürecek bir meziyet yoktur.

Son olarak hasedin, tecessüsle başlayıp kin, gıybet, iftira ve düşmanlık duygularına kadar giden pek çok kötü huyla ilişki içinde olduğunu hatırlamamız gerekir. Bu nedenle Peygamberimizin şu tavsiyesi bütün bu kötülüklere set çekmeyi hedefleyen kıymetli bir hayat prensibidir: "Dedikodunun peşine düşmeyin, başkalarının kusurlarını araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun!" (Buhârî, "Edeb", 57, 58; Müslim, "Birr", 24, 28, 30, 32)

Fatma Bayram

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Fatma Bayram

Fatma Bayram Diğer Yazıları