Arama

Gerçek Müslüman kimdir?

Dindar insanın özeti, attığı her adımda Allah’ı düşünüp ona göre hareket etmesidir. Böyle bir imana sahip olmak ve böyle nesiller yetiştirmek ise tüm Müslümanların görevi olmalıdır.

Gerçek Müslüman kimdir?
Yayınlanma Tarihi: 19.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 19.05.2018 10:51

Günümüzde önemli bir yeri olan 'Gerçek Müslüman kimdir?' sorusunu, Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu bugünkü köşesinde şöyle açıklıyor:

Dindar, gerçek Müslüman kimdir, özellikleri nelerdir?

Allah'a iman eden ve Yüce Allah'ın herkesin ve her şeyin Rabbi olduğunu bilendir.

Allah'ın rahmet bakışıyla evrene bakandır.

Hz. Muhammed'in (s.a.v.) son Peygamber olduğuna iman etmenin yanında diğer Peygamberlerin de hakk davetçisi olduğuna iman edendir.

Hakkaniyet sahibi olandır.

Adaletten sapmayandır. Aleyhine de olsa adaletten yana olandır.

Haram para yemeyendir. Hak sahibine hakkını verendir.

Merhamet sahibi, şefkatli, onurlu, kişilikli, sözünün eri, her türlü iyiliğe açık, mazlumun yanında olan, mazlumun, mağdurun, çocuğun, ezilmişin dinini ırkını ve dilini sorgulamayandır.

Yüzüne baktığında ürkmeyeceğindir. İffetli, izzetli olandır.

Lokmasını mağdurla paylaşandır. Yetimi görünce duraksayandır. Ezana, bayrağa, ülkesine bir milimlik iyilik eden her büyüğüne vefalı olandır. İnsanlığın ortak mirasını hoyratça harcamayandır.

Allah'tan geldiğine ve yine ona döneceğine iman edendir. Çilesi ve davası olandır.

Anlayışlıdır, sabırlıdır, tahammüllüdür...

Edeplidir, temizdir, zariftir... Yeniliğe açıktır, ilimden yanadır, cehalete, yobazlığa karşıdır... Gericilikten, geriye düşmekten uzaktır.

Namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir, haccına gider, eksiğiyle-gediğiyle bunlara dikkat eder. Gücü yettiğince.

Bir insanı yaşatmak kâinatın tümünü diriltmek gibidir, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir akidesine bağlıdır. Akide-iman adamıdır.

Sahtekârlıktan münafıklıktan, korkaklıktan, şartlara göre eğilip bükülmekten nefret eder.

Yağcılıktan, nabza göre şerbet vermekten, günün adamı olmaktan, imanını pazarlık konusu etmekten nefret eder.

Hesabı Allah'tır. Derdi Allah'tır. Hedefi Allah'tır.

Tasası Allah'tır. Allah onun Rabbi, Hz. Muhammed (s.a.v.) onun dünyadaki yol rehberidir. Ahiret sığınağıdır.

Diğer din mensuplarını anlayışla karşılar. Onlara karşı haksızlığı kabul etmez. Onların ibadethanelerine düşmanca tavır içinde olmaz, olanı da engeller. Ama dinini tebliğden de yüksünmez. Çünkü mümindir ve kendisi gibi müminler olsun ister. Bu imanın ve insanın doğasında var.

DERDİMİZ GERÇEK MÜSLÜMAN OLMAK

Dindar insan özetin özetiyle budur. Böyle bir insanı, nesli oluşturmak insaf sahibi her insanın derdi olmalıdır.

Kur'an-ı Kerim'in "Müminler felah bulmuştur" ifadesiyle anlattığı işte böyle insanlardır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Mekke ve Medine'de inşa ettiği İslam bu imana gönül vermiş insanlarla kurulmuştur. Bu vasıflara sahip olandan kim rahatsız olur, kim ürker?

Burada haklı ve yerinde tek bir itiraz yapılabilir.

O, yerinde olan itiraz ve soru şudur:

Peki böyle bir nesil oluştu mu? Mevcut olan Müslümanların tümü böyle midir? Elbette ki böyledir diyemeyiz. Zaten böyle olsaydı, bizim bunca olumsuzluğa, haksızlığa, cinayetlere, zulme, kalpazanlığa, kandırmaya endekslenmiş ticaret bezirgânlığına, dini istismar eder sahtekârlara muhatap olmamız mümkün olmazdı. Zaten bizim çabamız ve derdimiz bu olumsuzlukları azaltıp Rabbe layık bir insan inşa etmektir. Bunun yolu da, Kur'an-ı Kerim'i doğru okuyup, doğru anlayıp doğru uygulamak ve Hz.

Resul'ü, O'nun güzel ve seçkin ahlakını ahlak edinmemizdir.

***

DÜNYA VE AHİRET DENGESİ

HZ. Abdullah bin Amr ibadeti seven bir gençti. Bir gün Peygamberimize gelerek şöyle der: "Ey Allah'ın Peygamber'i! Hayatım boyunca ramazan ayı dışında da her gün oruç tutmak, her geceyi de uyumaksızın namaz kılarak geçirmek istiyorum." Peygamberimiz bunu duyunca şöyle buyurur: "buna gücün yetmez. Bütün hayatın boyunca bunu yapamazsın.

Bazen oruç tut, bazen ye. Bazen (nafile) namaz kıl, bazen uyu." Abdullah der ki: "Ben daha fazlasını yapabilirim." Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunun üzerine şöyle buyurur:

"Ayda 3 gün oruç tut. Hayırlar 1'e 10 hesaplanır. Böylece ayda 3 gün, sanki bir yıl gibi olur. Sevap itibarıyla öyle kabul edilir." Hz. Abdullah der ki:"Ben daha fazlasını yapabilirim." Peygamberimiz bunun üzerine şöyle buyurur: "O zaman 1 gün tut, 2 gün ye. Bu yeter." Hz. Abdullah: "Ey Allah'ın Resulü! Daha fazlasını yapabilirim." Peygamberimiz son kez şöyle cevap verir: "O zaman 1 gün ye, 1 gün tut. Bu Allah'ın sevgili kulu Hz.

Davud'un orucudur. Daha fazlasına müsaade etmiyorum." Hz. Peygamber (s.a.v.) ile genç sahabe Hz. Abdullah arasındaki bu hikaye manidar. Sahabe nefsini ibadete bütün bütün yönlendirip dünyadan tamamen soyutlanmak istiyor. Her gece uyumadan namaz kılan, her gündüz oruç tutan bir insanın sosyal veya aile hayatının olması çok zordur. İşte bu noktada Hz. Resul (s.a.v.) ikaz ediyor; Hz. Abdullah'ı hayatın içine çekiyor. Bunu kabullenmem buyuruyor. O'nu daha iyi anlamaya hakikaten çok muhtacız.

Nihat Hatipoğlu- Sabah

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN