Arama

İşgal altındaki İstanbul'da yaşam

İşgal altındaki İstanbul’da yaşam
Yayınlanma Tarihi: 17.3.2017 16:14:00

İşgal güçleri şehirde bulunan başta sivil ve askeri okullar olmak üzere kamu binalarına ve Türklere ait binalara el koymaya başladılar. Şehri işgal eden itilaf güçleri şehrin en işlek caddelerinde askeri kıtalar ile gövde gösterileri yaptılar.


30 Ekim 1918 tarihinde Mondros limanında Osmanlı heyeti ateşkes antlaşmasını imzalarken bu antlaşmanın ülkeyi işgale açık hale getirdiğini aklından bile geçirmiyorlardı. Antlaşma öyle iyimser görülmekteydi ki antlaşmayı imzalayan heyetin başındaki Rauf Bey İstanbul’a döndüğünde basına "..Bu mütareke ile devletimizin istiklali, saltanatın hukuku tamamıyla kurtarılmıştır.. İngilizlerin Osmanlıları yaşatma fikrinde olduklarına inanıyorum. İstanbul’a tek bir düşman askeri çıkmayacak, Adana işgal edilmeyecektir." şeklinde demeç veriyordu.
Heyetteki bu iyimser hava kısa sürede İstanbul’a da yayıldı. Zaten halk 4 yıl süren savaştan yorgun düşmüştü. Barış dönemine geçilmesinden dolayı İstanbul’da halk sevinç içerisindeydi. İyimserlik öyle yüksekti ki İngilizler bundan rahatsız olmaya başladı. İngiliz Dışişleri bakanı A. J. Balfour, İstanbul’daki bu havayı dağıtmak istercesine 9 Kasım 1918 tarihinde İstanbul işgal komutanı Galthorpe’a gönderdiği telgrafta, Türklerin mütarekeyi kendi lehlerine olduğu iddialarına fırsat verilmemesi gerektiğini hatırlatarak, "İstanbul’un işgal edilmeyeceğine dair her hangi bir yazıyla Türk hükümetine güvence verilmemesini" istiyordu.

Hükümetteki ve İstanbul’daki bu iyimser hava mütarekenin hemen ardından başlayan işgallerle hayal kırıklığına dönüştü. Ülkenin muhtelif noktaları işgale başlandı. Şok edici gelişme ise 13 Kasım tarihinde yaşandı. 61 parçadan oluşan itilaf devletleri donanması İstanbul önlerine gelerek Haydarpaşa’ya demirledi. 15 Kasım günü itilaf devletleri filo komutanlığı ile İstanbul boğazlar komutanlığı arasında bir protokol imzalandı. Buna göre itilaf devletleri karaya asker çıkartarak müstahkem mevkileri işgal edecek sonrasında ise şehre girecekti. İstanbul’un işgal yılları böylece başlamış oldu.
İşgal güçleri İstanbul’a asker çıkarmaya başladıktan sonra şehirde bulunan başta sivil ve askeri okullar olmak üzere kamu binalarına ve Türklere ait binalara el koymaya başladılar. İşgal gücü askerlerinin konaklayacağı yerler olarak el konulacak binaların sayısı o kadar çoktu ki işgal güçleri kendi aralarında dahi anlaşmazlığa düşmekteydi. Bu amaçla Müttefikler Arası Elkoyma Komisyonu oluşturdular, el konulacak binaları beraberce belirleyip paylaşacaklardı.
İşgal güçleri kısa süre içerisinde başkent İstanbul’u denetimleri altına almaya başladılar. Mevcut Osmanlı hükümetine rağmen İstanbul’un yönetimine el koydular. Polis,sağlık, gıda, cezaevi, sansür,telgraf denetimi,levazım,pasaport,donanma,ordu komisyonları kurarak şehrin denetimini ellerine aldılar. hızlı bir şekilde tutuklamlara giriştiler.Yüzlerce sivil ve asker tutuklandı.Yaşanan bu gelişmeler İstanbul hükümetinin şehirdeki otoritesinin kaybolmasına sebep oldu.

8 Şubat’ta İstanbul’a gelen Fransız general d’Esprey Galata’dan Beyoğlu’na şehirde zafer turu atmıştı.
Şehri işgal eden itilaf güçleri şehrin en işlek caddelerinde askeri kıtalar ile gövde gösterileri yaparak İstanbul’da bulunan devlet erkanına ve halka buranın artık kendilerine ait olduğunu hissetirmeye çalıştılar. Bu gösteriler aynı zamanda şehirde yaşayan Müslümanların geleceğe dair ümitlerini yok etmeyi amaçlıyordu. Ayasofya’nın kiliseye çevrileceği haberleri, İstanbul’un ve boğazların uluslar arası bir komisyon tarafından yönetileceği ile ilgili çıkan haberler hep bu ümidi yıkmak içindi.
İşgal güçleri şehirde yaşayan halka ve sivil asker devlet erkanına her an psikolojik baskı yapmaktan geri durmadılar. İtilaf devletleri aldıkları bir karar ile Osmanlı askerlerinin rütbesi ne olursa olsun itilaf devletleri askerlerine sokakta rastladıkları zamanlarda selam vermeleri zorunluluğunu getirdi. Buna göre bir Osmanlı paşası yolda gördüğü herhangi bir itilaf devleti askerine rütbesi er olsa bile selam vermek zorundaydı. Tabiî ki Osmanlı paşaları bunu yapmadılar. İşgal gücü askerlerine selam vermemek için askeri kıyafetlerini çıkardılar ve görevlerine sivil elbiseler ile devam ettiler.
Sivil halkın yaşadıkları sıkıntılar ise günlük hayatın içindendi. Örneğin bir vatandaş tren veya vapur için birinci mevkide bilet almış olsa bile birinci mevkide gitmek hakkı her zaman için işgal gücü askerlerinindi. Halk kendi şehrinde esir muamelesi görmeye başlamıştı. Beşiktaş’tan Üsküdar’a geçmek için işgal kuvveti pasaport bürosundan vize almak zorunluluğu getirilmişti. İstanbullular kendi şehirlerinde bir yerden bir yere giderken pasaport ile gitmek zorunda kalmaya başladılar.
Şehrin her caddesine yayılan işgal gücünün gözetimi altında yaşayan İstanbul halkı ekonomik sıkıntılarla da baş etmek zorunda kaldılar.Temel tüketim maddelerine ulaşılamadığı zamanlar oldu. Temel ürünlerin fiyatları beş yıllık süre içinde on kattan fazla arttı. İstanbul halkı işgal süresince bu konuda da önemli sıkıntılar yaşadı.

Kaynaklar : Zekeriya Türkmen,İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar
Bilge Criss,İşgal Altında İstanbul

DÜNYA BÜLTENİ
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN