Arama

  • Anasayfa
  • Gündem
  • Darağacına giden yolda son sözler: "Zafer Allah'a inananlarındır"

Darağacına giden yolda son sözler: "Zafer Allah'a inananlarındır"

12 Eylül 1980 darbesi ardından idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, darağacına gitmeden önce ailesine bıraktığı son mektupta “Zafer her zaman Allah’a inananlarındır” demişti. Mustafa Pehlivanoğlu’nun bu mektubunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde Meclis kürsüsünden okumuş, gözyaşlarını tutamamıştı.

Darağacına giden yolda son sözler: Zafer Allah’a inananlarındır
Yayınlanma Tarihi: 12.9.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 12.09.2017 16:13

Mustafa Pehlivanoğlu, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra idam edilen ilk ülkücüydü. Tutuklandıktan sonra işkence ile ifade verdiğini söylemesine rağmen o dönemde idama mahkûm edilmişti. Ardından Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun da bilgisi dâhilinde cezaevinden kaçırılmış, ancak tekrar yakalanmıştı.

İdam kararını veren hâkim, Cunta lideri Kenan Evren'in "Adaletli olsun diye bir sağdan, bir soldan astık" sözlerinin kanıtı niteliğinde, solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye asıldığını yıllar sonra itiraf etmişti. Ailesi, oğullarının idam edildiğini ziyarete geldiklerinde öğrenmişlerdi. Mustafa Pehlivanoğlu, ailesine bıraktığı mektupta ise, "Zafer her zaman Allah'a inananlarındır" demişti.

KATLİAMDAN ONU SORUMLU TUTTULAR

1978 yılının Ağustos ayında, Ankara'nın Balgat Semti'nde bir kahvehane taranması ardından beş kişi hayatını kaybetti. Kanlı görüntüler defalarca dönemin tek kanalı olan TRT ekranına getirildi. Olay ertesi gün sol gazeteler tarafından "Ülkücülerin Ankara'da gerçekleştirdiği katliam" olarak nitelendirildi.

Saldırının hemen ardından, İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu, yakalanarak cezaevine konuldu. Suçsuz oldukları söylenmesine rağmen yargılandılar ve Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde 18 Ekim 1979'da idam cezasına çarptırıldılar. Cezaları, 16 Temmuz 1980'de Askeri Yargıtay tarafından onandı.

İDAM CEZASI KESİNLEŞİNCE CEZAEVİNDEN KAÇIRILDILAR

İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu, darağacına adım adım giderken kimsenin aklına gelmeyen bir gelişme oldu. Balgat Katliamı sanıklarından bu iki genç, bir operasyonla Mamak Askeri Cezaevi'nden kaçırıldılar. Onların kaçtığına arkadaşları bile inanamamıştı. Çünkü Ankara'da sıkıyönetim uygulanırken, son derece sıkı korunan bir askeri cezaevinden iki kişinin birden kaçması imkânsız görülüyordu. Bu yüzden, onların gizlice götürülüp, idam edildikleri düşünülüyordu.

Askeri Cezaevinden kaçmaları büyük bir skandaldı ve hemen ertesi gün Ankara karıştı. Olay, bütün Türkiye'de geniş yankı uyandırdı, günlerce gazetelerin manşetlerinde yer aldı.

Kaçırılma olayının zamanlaması oldukça kritikti. İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu, askeri cezaevinden kaçırılmasaydılar, ertesi gün idam dosyaları TBMM'de görüşülecekti.

MHP de iktidar ortağıydı ve görüş bildirecekti. MHP'liler, Armağan ve Pehlivanoğlu'nun idamlarına "evet" oyu veremezlerdi; "hayır" dediklerinde de CHP tarafından faşistlikle suçlanarak Balgat Katliamı'ndan sorumlu tutulacaklardı.

İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu'nun kaçırılmaları, iktidardaki MHP'yi bu ikilemden kurtarmıştı. Ancak yine de MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş bu operasyondan pek memnun değildi. Türkeş, bu operasyonla askerle karşı karşıya gelmiş; ülkücülerin orduya yönelik bazı gizli faaliyetleri organize ettiği kuşkuları ile karşı karşıya kalmıştı. Türkeş, "TSK içinde örgüt kuran bir lider" konumuna giriyordu.

TÜRKEŞ TEK TEK SORDU: "BİLGİNİZ VAR MI?"

Eski bir asker olan Türkeş, ordu ile hiçbir zaman karşı karşıya gelmek istemiyordu ve kaçaklar yakalanmaları halinde konuşup bazı anlatımlarda bulunurlarsa sıkıntı daha da büyüyecekti.

Türkeş, olayın ertesi günü Kemal Zeybek, Ramiz Ongun, Türkmen Onur, Muhsin Yazıcıoğlu gibi önemli isimlerin de aralarında bulunduğu bütün ülkücü yöneticileri Parti Genel Merkezi'nde topladı ve yüksek bir ses tonuyla bağırmaya başladı: "Kim yaptı bunu? Nasıl oldu? Kim kaçırdı? Askeri cezaevi gibi bir yerden nasıl kaçabiliyorlar?"

Ardından herkese tek tek "Bilgin var mı?" diye sordu; "Hayır" yanıtını aldı. Karşısına dizilenlerden sadece birine soru yöneltmedi, hatta yüzüne bile bakmadı. Aldığı cevapların ardından yüksek bir ses tonuyla "Çıkın dışarı, kaybolun" dedi.

Alparslan Türkeş, bu tür önemli konularda dinlenme ihtimalinden dolayı muhatapları ile sözlü değil, yazılı iletişim kurardı. Daha sonra bu kâğıtları yakıp, imha ederdi.

Ancak, bu defa çok önemli bir konuyu bağırarak dile getiriyor, böylece bazı yerlere mesaj vermek istiyordu. Armağan ve Pehlivanoğlu'nun kaçırılmaları ile kendilerinin bir ilgisinin bulunmadığını duyurmaya çalışıyordu.

MUHSİN YAZICIOĞLU YERLERİNİ BİLİYORDU

Bir süre sonra Türkeş, karşısına dizdiği isimlerden sadece "Kim kaçırdı, haberin var mı?" sorusunu yöneltmediği Muhsin Yazıcıoğlu'nu yanına çağırdı. Bu defa son derece kısık bir ses tonuyla konuşuyordu: "Oğlum, sağlam yerdeler mi?"

Yazıcıoğlu'nun "Kaygılanmayın, sağlam yerdeler" cevabıyla rahatladı. Gerçekten yakalanma ihtimalleri yok denecek kadar az olan, son derece sağlam bir yerdeydiler ve her ikisine de "Buradan ayrılmayın. Bizim dediklerimizi harfiyen yerine getirin. Sakın ola teşkilatlara gitmeyin" diye sıkı sıkı tembih edilmişti.

İsa Armağan, kendisine yapılan uyarıyı dikkate alarak kendisine çizilen alanın dışına çıkmadı ve ülkücü teşkilatlarla ilişkisini tamamen keserek hayatta kalabildi.

Mustafa Pehlivanoğlu ise, bir süre gizlendikten sonra gezmeye ve teşkilatlara gidip gelmeye başladı. Son mektubunda selam göndererek "mutlu bir yuva kurması" temennisinde bulunduğu nişanlısının erkek kardeşinin ihbarı ile yakalatıldı, ardından da idam edildi.

"İDAM KARARI VERİLECEK, ANNEM DUYMASIN"

Mustafa Pehlivanoğlu'nun ağabeyi Oktay Fırtına, 2015 yılında verdiği bir röportajda kardeşinin bir mektubunda idam alacağı karar duruşmasına annesinin gelmemesini istediğini şöyle ifade etti:

"Mektubunda, '...Bunu sizden sakladım. Üzülmenizi istemedim. Anneme bir şey olmasını istemediğim için sana yazıyorum. Kimseye söyleme. Ağabey bize idam cezası verecekler, bu kesin. Ama bunu temyiz bozacak. Bu mahkemeden kurtulamayız. Ne yapalım? Abi beni başka cezaevine gönderecekler ama 81'de dışarıdayız' diye yazıyor. Söylediği bu. Bana yazdığı mektupta 'mahkemeye annem gelmesin' diyor."

İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan, daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Bu ise, "Adaletli olsun diye bir sağdan, bir soldan astık" diyen Kenan Evren'in sözlerini kanıtı niteliğindeydi.

Mustafa Pehlivanoğlu'nun ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.

Mustafa Pehlivanoğlu'nun, darağacına gitmeden önce yazdığı mektubu, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde Meclis kürsüsünden okumuş, gözyaşlarını tutamamıştı. İşte o görüntüler:

İşte Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamından önce yazdığı mektup:


"Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı işlemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakk'ın ve Onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa, Cenab-ı Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar. Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafalar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır.

Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.

Son olarak, abime, yengeme, yiğenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.

Oğlunuz Mustafa"

"ANNEM SON NEFESİNE KADAR MUSTAFAM DEDİ"

Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamının ardından ağabeyi Oktay Fırtına o günleri şöyle anlattı:

"Kenan Evren, soyadımıza kadar değiştirdi. Avukatımız, babama soy ismimizin değiştirileceğini söylemiş. Fırtına olarak değiştirdik. Soy ismimizi değiştirmemize rağmen her yerde tanınıyorduk. Her türlü zulmü gördük. Evimizin çatısına dinamite kadar koydular. Pompalı tüfeklerle, uzun namlulu tüfeklerle evimizi kurşunluyorlardı. Sokağa çıkamıyorduk. Çocuklarımın okumasını dahi engellediler. Cezaevinden kaçtığında bir tabur asker bizim mahalleyi sarmış. Beni götürmek için. Babamı götürmek istediler, 'Babamı götürmeyin, babam yaşlı' dedim. Götürdüler, bana 1 hafta işkence yaptılar. Cereyan veriyor, soluk almasın diye kaburgalarıma basıyorlardı."

Kardeşinin cenazesinin aileye verilmediğini söyleyen Fırtına, 6 ay sonra mahkeme kararıyla mezarı açtırdıklarını belirterek, "Cenaze açıldı. Rahmetliyi gördük, o olduğuna inandık. Rahmetlinin mezarı açıldığında sapsarı, hiçbir şey yok, aynı böyle gülümsüyor. Sadece kalbinin olduğu yere su damlamış, kefeni dahi bozulmamıştı. Nur içinde yatıyordu" dedi.

Kardeşi Mustafa Pehlivanoğlu'nun suçsuz yere idam edildiğini belirten Fırtına, annesinin son anına kadar, ölürken dahi "Mustafam" diyerek inlediğini aktardı.

Mustafa Pehlivanoğlu'nun babası Ahmet Necmi Pehlivanoğlu o günlerde yapılan işkenceleri şöyle anlatmıştı:

FİKRİYAT

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN