Suya aksini yansıtan 3 İstanbul camisi
Dolmabahçe Sarayı'nın hemen yanında yer aldığı için sarayın devamı olarak düşünülen ve "Dolmabahçe Camii" olarak bilinen caminin asıl adını biliyor musunuz? Peki ya, Boğaziçi'nin hemen girişinde zarif mimarisiyle bizleri karşılayan Ortaköy Camii'nin kim tarafından yaptırıldığını? Veya iyi bir hat sanatkarı olan Sultan Abdülmecid'in nakşettiği kelime-i tevhidin hangi caminin minberinde yer aldığını? Allah'ın bize mescid kıldığı yeryüzünde, kimi camiler var ki denize açılan pencereleriyle, suyun üzerine düşürdükleri yansımalarıyla adeta göz kamaştırıyorlar. Suya aksini yansıtan 3 İstanbul camisini sizler için derledik.
Beyoğlu ilçesinde, Dolmabahçe Sarayı ile Kabataş sahili arasında, Marmara'yı Karadeniz'e bağlayan Boğaziçi'nin başlangıç noktasında yer alır.
Sultan II. Mahmud'un ikinci eşi ve I. Abdülmecid'in annesi olan banisi Bezmiâlem Valide Sultan'ın (1807-1853) ölümü üzerine Sultan Abdülmecid tarafından tamamlanarak ibadete açılmıştır.
Yapının kitabesinde 1853-53 tarihi yazılıdır. Dolmabahçe Camii'nin mimarı, sarayın baş mimarlığını yapan Balyan ailesinden Garabet Balyan ve oğlu Nikogos Balyan'dır.
Asıl adı Bezmiâlem Valide Sultan olan cami, Dolmabahçe Sarayı'nın bütünü içinde düşünülerek sarayın adıyla anılmaktadır.
Dolmabahçe Camii, dönemin mimari üslubuna nüfuz eden barok ve ampir öğelerle bezelidir.
Cami, yapıldığı dönemin mimari estetiğini yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda cami mimarisinde o güne değin denenmemiş dairesel pencere düzeniyle kendine has mimari bir fark yaratmıştır.
Korint sütun başlığı şeklinde tek şerefeli, yivli iki minareye sahiptir. Bu minareler, hünkâr kasrının kuzey cephesinin iki ucunda yer almaktadır.
Caminin en belirgin biçimsel özelliği, net bir kurgu ve geometriye sahip olmasıdır. Cami ve hünkâr kasrı, sanki birbirinden ayrı tasarlanıp sonradan birleştirilmiş gibidir.
Cami, kare planlı altyapı üzerine kubbeli ve yüksek bir kütleden oluşmaktadır. Hünkâr kasrı ise dikdörtgen planlı prizmatik ve daha alçak bir kütledir. Bu iki ana kısım, caminin kuzey cephesi yönünde birleşmektedir.
Yapı, ampir üslubunun 19'uncu yüzyılın ortasındaki son ve en bütüncül örneklerindendir. Caminin selatin camilerde de görülen dış avlusu ve sebili ise yol genişletme çalışmalarında yıkılmıştır. Muvakkithanesi, denize bakan cepheye taşınarak yıkımdan kurtulmuştur.
27 Eylül 1948'de Deniz Müzesi yapılan ibadethane, 1961'de askeri yönetim tarafından denetimine verildiği Yassıada İrtibat Kurulu'nun talimatıyla yeniden ibadete açılmıştır.
Yapı, 1966 ve 2007 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.