Osmanlı'nın ilk hastanesi: Yıldırım Darüşşifası
İnsana ve insan sağlığına son derece önem veren Osmanlılar, memleketin her köşesinde hizmet vermeyi kendilerine görev edinmişlerdir. Özellikle varlıklı kişiler; paşalar, sultanlar kendi adlarına veya vakıfları adına şifa yurtları, hastaneler yaptırmışlardır. Bursa da bu anlamda önde gelen şehirlerden biri olmuş, Yıldırım Bayezid, tıp tarihindeki ilk Osmanlı hastanesi ve tıp okulu olma özelliğini taşıyan Darüşşifa'yı kurmuştur. İşte Osmanlı'nın ilk hastanesi...
Giriş Tarihi: 16.03.2020
14:23
Güncelleme Tarihi: 16.03.2021
10:25
DARÜŞİFA'NIN MİMARİ YAPISI
🔸 Darüşşifa, 30x52 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir bina olup, 1560 m2'lik bir arazide yüzde 7'lik eğimle kurulduğu için kademeli olarak yükselen bir yapıdadır. Darüşşifanın, avlunun doğu ve batısında sıralanmış toplam 20 hasta odası vardır. Bu odalar 3.30x3.60 m ölçüsünde olup, odaların dışa açılan birer penceresi ile içlerinde bir de ocakları vardır. Girişin iki yanındaki eyvan şeklindeki iki hücre darüşşifaya başvuranların beklediği bölümlerdir.
🔸 Onların iki yanındaki dört büyük oda da tabip ve eczacıların ilaç yaptıkları (macunhane) yerlerdir. Girişin karşısında 7.29x9.42 m. ölçüsünde kubbeli, dikdörtgen biçimli bir dershane bulunmaktadır. Bu dershanenin iki yanında ise 5.62x7.90 m. boyutlarında birer büyük oda vardır.
🔸 Büyük salon, mimari açıdan incelendiğinde mescit olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Mimari olarak incelendiğinde, dış yapısının erken Osmanlı mimarisine, dershane bölümünün ise Selçuklu mimarisine göre düzenlendiği ve kapalı bir mekan haline getirildiği tespit edilmiştir.
DARÜŞİFA'NIN KADROSU NASILDI?
🔸 Darüşşifa 9 personel ve padişah tarafından belirlenen maaş ve tayın miktarları ile çalışmaya başlamıştır. Darüşşifanın ilk kuruluşunda 1 başhekim, 2 hekim, 2 eczacı, 2 şerbetçi, 1 aşçı ve 1 ekmekçiden oluşan bir kadrosu vardı.
🔸 Daha sonra bu kadroya göz doktoru (kehhal), ikinci bir cerrah, kayyum (hizmetli), çamaşırcı, kilerci, kapıcı, vekilharç, mubayaa memuru, mühürdar, gassal (ölü yıkayan) ilave edilmiştir.
🔸 Böylece toplam kadro 18 kişiye yükselmiştir. Kadro 1662 yılı kayıtlarına göre ise, 23 kişiden meydana gelmektedir.
DARÜŞŞİFANIN İLK BAŞHEKİMİ
🔸 Darüşşifanın ilk başhekimi İran'da yetişmiş bir hekim olan Tabib Hüsnü'dür. Daha sonraki yıllarda da çok değerli Türk hekimleri darüşşifada görev yapmışlardır.
🔸 Hekim Yusuf Sinaneddin (Şeyhi takma adı ile edebiyat alanında ün yapmıştır), hekim Ömer Şifâî Dede, hekim Ali Münşi, vb. Darüşşifada modern bir tıp eğitimi olduğu söylenemezse de usta-çırak ilişkisi kayıt altına alınmıştır.
🔸 Bunun yanı sıra Yıldırım Bâyezid'in isteği üzerine Mısır Memluk Sultanı Melik üz Zahir Berkuk tarafından gönderilen Şemseddin ibn Sagir, darüşşifada hekimlik ve öğretmenlik yapmak üzere görevlendirilmişti. Bu durum, darüşşifanın aynı zamanda bir tıp okulu olarak görev yaptığının kanıtlarındandır.
🔸 Dr. Osman Şevki Uludağ da buranın bir eğitim kurumu olarak da hizmet ettiğini belirtmiştir.
EVLİYA ÇELEBİ'NİN KALEMİNDEN DARÜŞŞİFA
🔸 Yıldırım Darüşşifası için Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde şunları söyler: "Mehrum ve mağfur Bayezid-i Veli Vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def-i sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulam tahsis edilmiştir ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemani, biri musikar-i, biri santuri, biri udi olup haftada üç kere gelip hastalara ve delilere musiki faslı verirler."
CERRAHİ MÜDAHALELERİN MERKEZİ OLDU
🔸 Darüşşifada genel hastalıkların yanında cerrahi müdahaleler yapılıyordu. Bunlar genellikle, kırık-çıkık, bazı harici yaralar, urlar ve mesane taşları ile ilgili idi. Çetin'in belirttiğine göre, Bursa sicillerinde darüşşifada en fazla mesane taşı ameliyatlarının yapıldığı, daha sonra da "daü'l-hanazır" denilen sıraca (boyun uru) hastalığına müdahale edildiği görülmektedir.
🔸 Çok sık rastlanan hastalıklardan birinin de "nasir zahmeti" yani basur olduğu belirtilmektedir. Hastanede ayrıca akıl ve sinir hastalıklarının da tedavisi yapılıyordu.
Darüşşifa bir vakıf hastanesi olup, tedavi parasızdı, hastanenin vakfiyesine göre, hastaların günlük yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere, günde 260 dirhem gümüş, buna ilave olarak yeterince buğday ve pirinç tahsis edilmişti.