Osmanlı padişahları neden hacca gidemediler?
Osmanlı'da padişahlar hacca çok büyük önem verip özen vermişlerdi. Hacca gidecekleri yolcu etme, Kabe örtüsünü hazırlayıp Mekke'ye ulaştırma ve mukaddes mekanların imarı, sultanlar tarafından bizzat yapılan işlerdi. Böyle bir yolculuğa çıkan padişahın döndüğünde tahtını kaybetmiş olması ihtimali oldukça yüksekti. Peki, vasıtaların sadece binek hayvanlarından ibaret olduğu, gidiş dönüşün dokuz ay kadar sürdüğü bir devirde hacca gitmek nasıldı?
Önceki Resimler için Tıklayınız
Osmanlı hanedanından hacca giden tek şahsiyet Cem Sultan'dır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ne ondan önce, ne de sonra Osmanlı hanedanının erkek üyelerinden hiçbir kimse hacca gitmemiştir. İmparatorluğun sona ermesinden sonra son Osmanlı padişahı Vahdeddin, hacca gitti. Ancak eşkıya saldırısı sebebiyle haccını tamamlaymadan, umre yapıp dönmek zorunda kaldı.
Memlük Sultanı Kayıtbay'dan hacca gitmek için müsaade istemişti. Sultanın bu hareketini onaylaması üzerinden genç şehzade yanına annesini ve eşini alarak hacca giden kafileye katıldı. Cem Sultan hacca gittiği için o yılın hac kafilesi daha ihtişamlı olarak hazırlandı. Mekke ve Medine'yi ziyaret eden şehzade, haccını tamamlayarak 1482'nin başlarında Kahire'ye geri döndü.
Osmanlılar'dan önce de hükümdar ailelerinin hacca gitmesi gibi bir gelenek yoktu. Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim sistemi, yaklaşık dokuz ay süren hac yolculuğu sebebiyle merkezden bi hükümdarın ayrı kalmasına müsaade etmemekteydi. 19. yüzyıldan önce böyle bir yolculuğa çıkan padişahın döndüğünde tahtını kaybetmiş olması ihtimali oldukça yüksekti. Ayrıca İran ve Habsburglar gibi iki büyük düşmandan dolayı, imparatorluğun siyasi merkezinden uzaklaşmaması gerekiyordu.
Padişahlar hacca gitmezlerdi ancak kesilmiş saçları götürülürdü. Berberbaşı tarafından padişahın saçları kesilir, gümüş leğende yıkandıktan sonra, buharla tütsülenip, bir çekmeceye konularak, surreye götürülen kervana verilirdi. Ayrıca sultanlar kendi yerlerine birden fazla vekili hacca göndermişlerdir.
Sözlükte "içine altın ve para gibi kıymetli eşyaların konulduğu kese" anlamına gelen 'surre' kelimesi, her yıl hac mevsiminde yola çıkan alay, Harem-i şerif ahalisine, zahidlere, mukaddes yerlerin emniyetini sağlayan Mekke emirlerine ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara dağıtılan para ve değerli eşyalara denirdi.
Haremeyn'e surre gönderilmeye ne zaman başlandığı tam olarak belli olmamakla birlikte bu âdetin Abbasî Halifesi Mehdî-Billâh zamanında (775-785) ortaya çıktığı görüşü hâkimdir.
Aynı dönemde hac yollarının güvenliği, hac güzergâhı üzerinde bulunan su kuyularının bakımı, hacıların konaklama vb. ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bazı tedbirlerin alındığı da bilinir. Haremeyn'e her yıl düzenli biçimde surre gönderilmesi ise Abbasî Halifesi Muktedir-Billâh döneminde (908-932) başlandı. Daha sonra Fatımîler, Eyyübîler ve Memlüklüler tarafından da surre geleneği devam ettirildi.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar devam eden güzel geleneklerden olan Surre Alayı, İslam topluluklarının arasında bir muhabbet ve hürmet bağı oluşturdu.