Ustasız ustanın eseri "Işıkla Karanlık Arasında"dan alıntılar
Türkiye sinemasının "ustasız ustası" Lütfi Ömer Akad, çektiği filmler ile gelecek yönetmenlere örnek oldu. Sinemayı görerek, duyarak ve deneyimleyerek öğrenen usta isim, kendine özgü film dili ile dikkat çeker. Yapıtlarının yanı sıra yazdığı "Işıkla Karanlık Arasında" isimli kitabı ile de sinema dünyası için önemli bir kaynak oluşturur. Sizin için Akad'ın sinema dünyasındaki serüvenini anlatan "Işıkla Karanlık Arasında" kitabından alıntıları derledik.
"Hiçbir şey çocuğun hayal dünyasına benzemez. Hep çocuk kalmak istedim... Kaldım da..."
Lütfi Ömer Akad
✏ S.2
LÜTFİ ÖMER AKAD'IN HAYATI
🔸 Türk sinemasının "koca çınarı" olarak bilinen Lütfi Ömer Akad, 2 Eylül 1916 günü İstanbul'da doğar. Resme ilgisi olan Akad, Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra 1942 yılında İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret okulunun Maliye bölümünden mezun olur. Askerlik görevini yerine getirdikten sonra Osmanlı Bankası'nın muhasebe bölümünde çalışır.
🔸 1946'da çeşitli dergilerde tiyatro ve sinema üzerine yazılar yazan Akad, aynı yıl kurulan "Sema Film"de mali danışmanlık yapar. 1947 senesinde "Erman Film"de çalışmaya başlayan Akad, burada çekilen "Damga" adlı filmin yönetmeni, çekimi bırakınca yarım kalan sahneleri çeker.
🔸 Gösterdiği başarı üzerine Halide Edip Adıvar'ın aynı adlı kitabından uyarlanan "Vurun Kahpeye" filminin senaryosunu yazar ve çeker. Böylece 1949 yılında çektiği "Vurun Kahpeye" Akad'ın yönetmenliğini yaptığı ilk film olur. Çektiği filmlerle sonraki yönetmenlere örnek olan usta isim, 19 Kasım 2011'de İstanbul'daki evinde yaşamını yitirir.
"Her filmde büyük büyük laflar etmek de şart değil, özgün bir dille insanı anlatmak yeter."
Lütfi Ömer Akad
✏ S.150
SİNEMA KARİYERİ
🔸 1950'lere kadar sinema, tiyatro çıkışlı yönetmenlerin egemenliğindedir. Böyle bir dönemde Akad, Türk sinemasının tiyatrodan bağımsız hale gelmesini sağlayan önemli isimlerden biri olur. 1950'de "Lüküs Hayat"ı, sonraki yıl "Tahir ile Zühre" ve "Arzu ile Kamber" filmlerini çeker.
🔸 1952 senesinde çektiği "Kanun Namına" filmi, yönetmenin başyapıtları arasında yer alır. Gerçek bir polisiye olay üzerine kurulu olan yapımla yönetmen, polisiye film furyasını başlatmış olur. Yazdığı "Işıkla Karanlık Arasında" isimli otobiyografi ile Türk sinemasının başlangıç ve gelişimini aktarır.
🔸 Halk masallarını sinemaya uyarlayan Akad, belgesel yönetmenliğinin yanı sıra senaryo yazarlığı da yapar. Çektiği "Yalnızlar Rıhtımı" ve "Hudutların Kanunu" filmleri Türk sinemasının önemli yapıtlarından olur.
"Görünürde başarılı olsa da Batı'ya özenerek yapacağımız her film sonuçta bizi düş kırıklığına uğratacaktır."
Lütfi Ömer Akad
✏ S.169
GÖÇ ÜÇLEMESİ
🔸 Sinemacılar kuşağının temsilcilerinden olarak kendine özgü film dili kullanan Akad, göç sorununu ele aldığı "Göç Üçlemesi" ile toplumun derdiyle dertlenir. "Gelin", "Düğün" ve "Diyet" filmleri ile 70'li yılların toplumsal sorunlarını, taşradan kente göçü beyaz perdeye taşır. Filmlerinde yöresel meseleleri konu alarak evrensel mesajlar verir.
"Bir filmde her öğe; oyun, çevre, içerik, görüntü, sahneleme kendi içinde olduğu kadar birbirlerine karşı da dengeli olmalıdır. Karanlıkta oturmuş, kendini perdede geçen olayların heyecanına kaptırmış seyirciye "Ah ne güzel görüntü, ne harika oyun" dedirtmek, "film seyrettiğini" hatırlatmak, filmsel dünyanın gerçeğinden yaşadığı dünyanın uyandırmak bir yönetmenin yapacağı en büyük yanlışlıktır."
Lütfi Ömer Akad
✏ S.210
ALDIĞI ÖDÜLLER
🔸 Ustasız usta, 1974 yılından itibaren uzun bir süre Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümünde öğretim görevlisi olarak görev alır. Birçok sinemacı yetiştiren Akad'a 1997 yılında aynı üniversite tarafından "Onursal Profesör" ünvanı verilir.
🔸 Yönetmen, "Hudutların Kanunu" filmi ile 1967 Antalya Altın Portakal Film Film Festivali'nde En iyi 2. Dram filmi ödülünü alır. Göç üçlemesi filmlerinden "Gelin" ile 1973 Adana Altın Koza Film Şenliği En İyi Film Ödülü'ne layık görülürken, "Düğün" ile 1974 Altın Portakal Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü'nü kazanır. 1987 yılında ise İstanbul Film Festivali Onur Ödülü alırken, 1988'de Kültür Bakanlığı tarafından Kültür Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülür.