Mimar Sinan’ın eserleri hakkında 33 ilginç bilgi
Mimarlık tarihinin mihenk taşı olan Mimar Sinan, eserlerindeki ustalık, mühendislik, ince işçilik ve asırlardır çözülemeyen dehasıyla hayranlık uyandırır. Bir asırlık ömrüne 92 cami, 52 mescit, 55 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa hastane, 6 su yolu, 10 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 365 eser sığdırdı. Peki, günümüzde mimari ve estetik değeri bakımından aşılamayan eserlere imzasını atan Mimar Sinan'ın sırrı neydi?
Mimar Sinan, caminin temeli kazıldıktan sonra birkaç sene temele kazık çaktı ve bekledi. Bu bekleyiş, o dönem usta mimarın işi ağırdan aldığı dedikodularına sebep olmuştu. Hâlbuki o, zeminin sıkılaşmasını ve oturmasını istiyordu. Yapı bu sayede asırlara meydan okudu.
Süleymaniye Camii'nin bir diğer mimari özelliği de, Mimar Sinan'ın buraya is odası yapmasıydı. İnşa edildiği dönemde elektrik olmadığı için, cami 275 adet kandil ve bunlara ek olarak mihrabın iki yanına yerleştirilen dev mumlar ile aydınlatılıyordu.
Mimar Sinan yanan mumlardan çıkan isin, camiye zarar vermemesi amacıyla orta kapının üstünde bir oda tasarladı. Kandillerden çıkan is, meydana gelen akımla mihrabın aksi yönüne hareket ederek kapının üstünde dışarıya açılan dört adet küçük pencereden is odasına çekildi.
Mimar Sinan'ın, hava akımını is odası yönüne ayarlayabilmek amacıyla, camiyi is odası merkezli tasarladı. Odada biriken isle de, mürekkep elde edildi. Bu mürekkeple o günün siyasi, dini ve idari bütün fermanları yazıldı. Bu mürekkebin sırrı ise, yazı yazıldıktan sonra kâğıda herhangi bir akıcı madde dökülse dahi yazıların kaybolmamasıydı. Yazıyı tahrip edebilmek için kâğıdın tamamen imha edilmesi gerekiyordu. Bu nedenle bütün önemli belgelerde, Sinan'ın keşfi olan bu mürekkep kullanıldı.
İs odasından caminin içine açılan iki menfez için, Sinan ince bir detay tasarlamıştı. Menfezlerden bakıldığında, birinden sadece cami içindeki "Allah" yazılı levha; diğerinden ise, "Muhammed" yazılı levha görülüyordu.
Süleymaniye Camii'nin 53 metre yüksekliğinde, 26,5 metre çapındaki merkezi kubbesini, dört adet fil ayağı taşıyor. Otuzar tonluk bu dört sütun, dört halifeyi yani Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali temsil ediyor. Camideki granit sütunlardan birinin Topkapı Sarayı'ndan, birinin Fatih Kıztaşı'ndan, birinin İskenderiye'den ve diğerinin de Lübnan'ın Baalbek şehrinden getirildiği rivayet ediliyor.
Osmanlı döneminde bu fil ayaklarında kürsülerin olduğu, ilim adamlarının buradan halka tefsir, İslâm hukuku, hadis ve tasavvuf dersleri verdikleri söyleniyor.
Mimar Sinan, bu camiyle ilgili şöyle der: "Süleymaniye'de kullandığım dört büyük mermer sütunun her biri bir diyardan gelmiştir. Bunlardan kıztaşı dedikleri sütun, Bizans zamanı dikilmiş minare kadar uzun bir taştı. Sütunlardan biri gemiyle ta Mısır İskenderiyesi'nden getirildi. Diğeri Baalbek'den Akdeniz'e kadar sürülüp oradan deniz yoluyla İstanbul'a taşındı. Dördüncü sütun da Topkapı Sarayı'ndan söküldü. Cami için lazım olan bütün ak mermerler, Marmara Adası'ndan kesilip getirildi. Yeşil mermerler Arabistan'dan somaki mermerler başka diyarlardan getirildi. Kapılar abanos ağacından yapılıyor, en değerli sedefkârlar tarafından işleniyordu. Hattatların en büyüğü Karahisar, kubbeye emsalsiz bir hatla bir ayet-i kerime yazdı"