Mustafa Kara: Hac Mevsimi Bir Aylık Bir İtikaftır
"Dini hayatın iki mühim kanadı var. Bunlardan biri mübarek zamanlardır, ikincisi ise mübarek mekanlardır. Mübarek demek, bereketli demektir. Yani bazı zamanların artı bereketleri var bazı mekanların da artı bereketleri var. Bizim vazifemiz, yani dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken konu; bu mübarek zamanların hakkını nasıl vereceğiz ve bu mübarek mekanlarda nasıl davranacağız meselesidir." diyen Mustafa Kara, Hac ibadetine dair ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi anlamamıza yardımcı olacak önemli bilgiler verdi.
➡ "Mübarek gece" ifadesi Kur'an'da geçer. "Mübarek gece" — "fi leyletin mübareketin"... Mübarek şehirler, mübarek mekanlar ifadesi de geçer. Hatırladınız yani, İsra Suresi'nde, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'dan bahsediyor Allah… Demek ki bereketli zaman ve mekan diye bir konu var. Aslında işte o kandiller dediğimiz, bayramlar dediğimiz, cumalar dediğimiz meseleler bunlar. Camiler ise, tabii ki mübarek mekanların en önde olanıdır ve bütün camiler Beytullah'ın birer şubesi gibidir. Bu mübarek mekanların en muhteşemi hangisidir? Tabii ki Beytullah'tır. İkinci en muhteşemi hangisidir? Tabii ki Mescid-i Nebevi'dir. Kâinatın Efendisi'nin inşa ve ihya ettiği mekandır.
Buraların mübarek olduğunda şüphe yok, bereketli olduğunda da şüphe yok. Problem şurada: Problem, bizim o zamanın bereketine inanarak onun peşine düşmememiz yahut o mekânın bereketine inanarak onun peşine düşmememizdir. Burada gerektiği derecede bu konuya dikkatimizi teksif edemiyoruz. Problem bu. O mübarek zamanın bereketinden kendimize hisse ayırmanın yollarına düşemiyoruz. Dolayısıyla camilerin bereketinden istifade etmek için nereye gittiğimizi bilmemiz gerekiyor. Hangi mekâna giriyoruz? Girdiğimiz mekân hangi mekân? Bu dikkatle camilere giremeyince, bu bereket de uçup gidiyor. Aynı şey hac için de söz konusu.
➡ Hacca gidip, benim gibi nereye gittiğini bilmeyen insanlar var. Nereye gitti? Nereye ayak bastı? Beytullah'ta, metâfta — yani o tavaf yapılan ki oranın da merkezi odur — tahmin etmediğiniz derecede çirkin kelimeler duyabiliyorsunuz insanlardan. İnsanoğlu böyle bir varlık.
Ne demek bu? Bu şu demek: Nereye gittiğimizi bilmiyoruz. Neredeyiz ve burada ne yapmak lazım? Dikkatimizi nereye teksif etmemiz gerekir? Bu konuda yeterince hazırlıklı olmadığımız için, bu bereket de uçup gidiyordur. Ama bunu yaşayanlar da var, gayet tabii. Gerçekten nereye gittiğini bilenler de şüphesiz var. Ama genel olarak böyle bir zaafımız var yani. O zaaftan bahsediyorum; kendimden harekette. Dolayısıyla bu mübarek zamanların hakkını vermek, dini hayatımız için fevkalade besleyici bir özelliğe sahiptir. Ama buna yoğunlaşmamız gerekiyor. Dikkatimizi teksif etmemiz gerekiyor — eski tabirle. Teksif etmeyince oradan bir şey alamıyoruz. Çok gelişigüzel hareketlerle yürüdüğümüz zaman, almamız gereken şeyleri alamıyoruz. Onun için ibadetlerin hepsi için bu söylenebilir. Bütün ibadetlerin bir bedeni var, bir de ruhu var. O ruha doğru kendimizi zorlamamız gerekiyor. Bu kendiliğinden olmuyor. Kendimizi bilerek, düşünerek, oraya doğru yoğunlaşmamız gerekiyor. Bütün ibadetler için bu böyle yani. Sadece namaz için değil. Namaz var, bir de namazda huşû var. Oraya doğru yürümemiz gerekiyor. Evet, namazda şekiller farzdır. Tamam. Secde yapmak farzdır, rükû yapmak farzdır. Eyvallah. Farz olan o hareketi yapmaktır. Secdede "subhâne rabbiyel a'lâ" demek farz değil. O hareketi yapmak... Peki, niçin yapıyoruz o hareketi? O "niçin"in cevabını aramak lazım.
➡ Oruçta aç kalıyoruz, susuz kalıyoruz. Tamam, bu bedenimizle ilgili. Ama mesele bundan ibaret değil. Bilerek ve şuurlu olarak o yeme içmenin dışındaki bereket mahallesine doğru kendimizi sevk etmemiz gerekiyor. Bunu kendi dikkatimizle yapabiliriz. Başkası yapamaz bunu. Kendi hassasiyetlerimizle bu iki kanadı bir araya getireceğiz: Hem maddemizi, hem manamızı. Aynı şey hacda da böyledir.
➡ Hac, muhteşem bir ibadettir. Ve insanların birçoğu ömürde bir defa yapar. Zaten ömürde bir defa olan farz olan da odur. O da muhteşem bir ibadettir. Ama dışarıdan bakarsan siyah bir kumaşla örtülü, 10'a 10 bir bina. Dışarıdan o. 10'a 10 bir siyah yapı ve etrafında insanlar dolanıyorlar. Şekli bu. Fiziği bu. Peki, metafiziği ne? İşte o metafiziğe girmek fevkalade önemli. Giremeyince ne oluyor? Giremeyince seyahatlerden bir seyahat olup çıkıyor. Halbuki o topraklara bereket yağıyor. Sağanak halde. Sağanak halde bereket yağıyor. Kim için? Peşine düşenler için. Ama oraya çarşı pazara gitmek için gidenler, lüks otellerde kalma yarışı için gidenler o rahmet deryasından bir şey alamıyor. Niye alamıyor? O bereket dünyasına girme cehdi ve gayreti gösteremiyor. O ayrı bir dünya. O dünyaya kendi dikkatimizle, düşüncelerimizle, fikirlerimizle, okuduklarımızla girmemiz gerekiyor. Kolay bir iş değil. Kendiliğinden oluverecek bir iş değil. O zaman o siyah donlu bina, Yunus'un ifadesiyle, başka bir mana kazanıyor. Metaf başka bir yer oluyor. Arafat bambaşka bir yer oluyor.
Arafat'ta irfan dünyası oluşuyor. Arafat'ta Arif olmanın yolu açılıyor. Kim için? O mahalleye girme gayreti gösterenler için. O bereket mahallesine girme gayreti gösterenler için. Diğer işleri tamamen bir tarafa bırakıp, hac mevsimi tabir caizse bir aylık bir itikaftır. İtikaf normalde Ramazan'ın son on günü olur ya... Aslında hac mevsimi de bir aylık yahut on beş, yirmi günlük bir itikaftır.
➡ Ne demek itikaf? Bütün sosyal ilişkileri keserek, ibadet yoğun bir mevsim yaşamak. İtikaf bu. Kâinatın Efendisi Ramazan'ın son on gününü itikafla geçiriyor. Bizim dünyamızda ise bu itikafın, çağdaş insanın hayatında pek yeri yok. En azından bendeniz on günlük bir itikaf yaşamadık bu yaşa geldik. Ama vaazını çok yaptık. Laf olarak çok şey söyledik. Belki kitabını da yazdık. Ama çağdaş insana şu cümle uygun düşmüyor: "Kafamıza koyacağımız yeri bulamıyoruz." Efendim, "On gün sosyal hayat terk edilebilir mi?" Çağdaş insan böyle düşünüyor. Efendim, "Sosyal hayat nasıl terk edilir on gün?" Halbuki ilacımız o. İlaç o. Yıllık ilaç. İtikafa yeniden bu gözle bakmak lazım. Ve hac sezonunu da hac mevsimini de bir itikafa dönüştürmek lazım.
O zaman bereketle tanışırız. O zaman gönül dünyamız kanatlanır. Bir yerlere doğru kanatlanır. Dini hayat böyledir. Dini hayatın böyle iki kanadı dedim onun için. Bu kanatlarla uçabiliriz. Uçmak için her şeyden önce kendi düşünce dünyamız gerekiyor. Kendi düşünce dünyamızı güzelleştirmemiz gerekiyor. Ondan sonra o bereketlerin kapısı açılır. Yolumuz açık olsun efendim.