Arama

Ömer Ruşeni kimdir? Ömer Ruşeni eserleri

15. yüzyıl Tasavvuf edebiyatı içerisinde önemli bir yere sahip olan Ömer Ruşeni, mutasavvıf kimliği ve dini-didaktik şekilde yazdığı şiirlerle devrinde hürmet gören bir isimdi. Divanında yer alan beyitlerden kuvvetli bir şair olduğu anlaşılan Ruşeni, Mevlana'nın tesiriyle şiirler kaleme aldı. Kendisinden sonra gelen şairleri de etkiledi ve şiirlerine nazireler yazıldı. İşte birçok esere imza atan Ömer Ruşeni'nin hayatına ve edebi yönüne dair detaylar…

  • 1
  • 11
ÖMER RUŞENİ KİMDİR?
ÖMER RUŞENİ KİMDİR?

15. yüzyılın önde gelen şeyhlerinden olan Ömer Ruşeni'nin künyesi Ali ibnü binti Umur Bey, lakabı ise "Dede"ydi. Ruşeni'nin hayatıyla ilgili en geniş bilgiyi veren son devir kaynaklarından biri Tuhfetü'l-mücâhidîndi. Bu kaynağa göre dedesi, Yıldırım Bayezid'in emirlerinden Kara Timurtaş Paşa'nın oğlu Gazi Umur Bey'di. Tezkire yazarları Ruşeni'nin nerde doğduğuna dair birtakım ihtilaflara düşmüştü. Fakat şairin İzmir ile Aydın bölgesinde doğduğu tahmin edilmekteydi.

Ruşeni çocukluğundan itibaren tasavvufi bir çevrede büyüdü. Nitekim ailesi de devrin tasavvufi yönden tanınmış kişileri arasında yer almaktaydı. Ruşeni'nin tahsilini nerde aldığına dair de farklı görüşler bulunmaktaydı. Bursa ve İstanbul'da okuduğuna dair görüşler vardı. Sehi Bey'in Ruşeni'yi Fatih devrinin meşhur divan şairlerinden Melihi'nin yakın dostu olarak göstermesi, İstanbul'da tahsil gördüğü düşüncesini güçlendirir.

Ömer Ruşeni Divanı'na ulaşmak için tıklayınız.

Ruşeni'nin tasavvufa tam anlamıyla intisap etmesi ise Bursa'da gördüğü bir rüya sonucunda gerçekleşti. Ruşeni, Anadolu'daki ilk Halvetî meşâyihinin önde gelenlerinden biri olan ağabeyi Alaeddin'in yanına gitti. Devrin büyük mutasavvıflarından, Halvetiyye tarikatının piri Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'nin yanına Bakü'ye giderek ona intisap etti. Kısa bir sürede manevi yolculuğunu tamamlayarak Şirvânî'nin halifesi oldu ve Anadolu'da tasavvufu yayma ile görevlendirildi.

Fıkıh alimi şair Nevizade Atai

Ömer Dede, bir taraftan Sünniliğin yayılmasına hizmet ederken diğer taraftan da dini-didaktik şiirler yazmaya başladı. Çok sevdiği Şeyhi vefat ettikten sonra onun yerine geçti. Davet edilmesi üzerine Tebriz'e giden şair, Selçuk Hatun'un kendisi için yaptırdığı dergaha yerleşti bu dergah onun için alim ve sanatkarla toplantılar yapabildiği bir ilim meclisi haline geldi. Bu toplantılarda Ruşeni'ye büyük bir hürmet gösteriliyordu.

Rûşenî'nin hayatındaki bu son yirmi yıllık Tebriz devresi, onun tasavvufî şöhretinin gittikçe artan bir şekilde yayıldığı, tasavvufî mesnevilerini kaleme aldığı, şair olarak da ününün arttığı, hatta yazdığı şiirlerin diyâr-ı Rûm'a ve İstanbul'a kadar ulaşıp onlara nazîrelerin yazıldığı bir devreydi. Şair, Tebriz'de 1487'de vefat etti ve tekkesinin hazîresindeki türbeye defnedildi.

Divan şiirinin edasını dönüştüren Fuzuli'nin beyitleri ve anlamları

  • 4
  • 11
ÖMER RUŞENİ’NİN EDEBİ YÖNÜ
ÖMER RUŞENİ’NİN EDEBİ YÖNÜ

Rûşenî'nin divanında yer alan şiirleri onun kuvvetli bir divan şairi olduğunu göstermekteydi. Dinî-tasavvufî konuları ise Mevlânâ'nın Mes̱nevî'sinden hareketle didaktik tarzda yazdığı telif-tercüme mesnevilerinde ele aldı. Eski Anadolu Türkçesi ile Âzerî Türkçesi özelliklerinin iç içe bulunduğu şiirlerinde açık ve nükteli bir anlatım, didaktik fakat samimi bir eda hâkimdi.

Rûşenî'nin şiirleri arasında münâcâtları ile na'tlarının ayrı bir yeri vardı. Divanı ve mesnevileri içine âdeta serpiştirilmiş bir halde bulunan bu manzumelerde samimi yakarışlarla ilâhî aşk ve Allah'a yakınlık duyguları işlenmişti. Miskinknâme'nin başındaki uzun münâcât bunların en güzel örneklerinden biriydi. Kaside, gazel, rubâî ve beyitler halindeki na'tları ise onun şairlik kudretini ortaya koyan parçalar olarak daha da değerliydi.

Sözünüzün etkisini artıracak beyitler

Rûşenî'nin sade Türkçe ile yazılan şiirlerinin yanında ağır dille kaleme aldığı şiirleri de devrinde oldukça rağbet gördü. Bunlara birçok nazireler yazıldı. Ayrıca onu aşkın şiiri çeşitli makamlarda bestelenerek tekkelerde yakın zamanlara kadar okunuyordu. Bunlar arasında, günümüzde de özellikle mevlidlerde tevşîh olarak okunan şiiri şöyleydi:

"Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi
Kim ola sevmeye bu vechile sen mâh-veşi"

Cihan yüzünü doğan güneşin güzelliğine tuttu, bu sebeple kim sevmez senin gibi ay yüzlüyü.

Beytiyle başlayan bu na't, aralarında Nahîfî, Nazîm, Kânî, meşhur hattat ve şeyh Râkım Efendi, Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin gibi şairlerin de bulunduğu yirmiye yakın kişi tarafından yirmi beş defa tahmis edildi.

Tevşih: Türk dinî mûsikisinde mevlid ve mi'râciyye gibi büyük formda ve uzun eserlerin bölümleri arasında okunmak üzere bestelenmiş, güfteleri Hz. Peygamber'i konu alan ilâhilere verilen addır.

Divan edebiyatında derin manaları olan berceste beyitler

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN