Mehmet Akif'in Safahat'ından 10 nazım parçası
Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin milli duygularını dile getirmiş bir vatan şairidir. Yazdıklarıyla ve hayatıyla bizlere her alanda ışık tutan Mehmet Akif'in eserleri "Safahat" adı altında, yedi kitabının birleştirilmesiyle günümüze ulaşmıştır. Tüm dünyada etkisini sürdüren yeni tip koronavirüsten korunmak amacıyla evden çıkmayan okurlar için kültürel faaliyetler de artırılmaya devam ediyor. Hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla "evde kal" çağrılarına uyarak dışarı çıkmayanlar için Mehmet Akif Ersoy Kitaplığı da ücretsiz erişime açıldı. Sizler için, Mehmet Akif'in Safahat'ında yer alan nazım parçalarından 10 tanesini listeledik.
Bir zaman vardı ya târîh-i mukaddes modası…
Yeni yaptırdığı köşkün büyücek bir odası,
Mutlaka eski tesâvîr ile ziynetlensin,
Diye, ressam aratır hayli zaman bir zengin.
Biri peydâ olarak, "Ben yaparım" der, kolunu
Sıvayıp akşama varmaz, sekiz arşın salonu
Sıvar amma ne sıvar! Sâhibi der:
– Usta, bu ne?
Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine!
– Bu resim, askeri basmakta iken Fir'avn'ın,
Bahr-i Ahmer yarılıp geçmesidir Mûsâ'nın.
– Hani Mûsâ be adam?
– Çıkmış efendim karaya…
– Fir'avun nerde?
– Boğulmuş.
– Ya bu kan rengi boya?
– Bahr-i Ahmer ay efendim, yeşil olmaz ya bu da!
– Çok güzel levha imiş! Doğrusu şenlendi oda!
---
Tesâvîr: Resimler
Peydâ: Açık, belli olan
Bahr-i Ahmer: Kızıl Deniz
Ziynet: Süs
Şu fânî zindegâniyle hayât-ı câvidânînin ,
Telâkî-gâhıdır makber denen son menzil-i ârâm.
Hayat ölmekle bitmiş olsa bir şey anlaşılmazdı;
Evet, bir ömr-i sânî var: Değil hilkat abes mâdâm .
Sen ey gâfil beşer, âlemde bir te'mîn-i istikbâl
Edeydim, der çekersin ihtiyârî bir yığın âlâm.
Eğer üç günlük istikbâl için ferdâyı anmazsan,
Hederdir, korkarım, dünyâda imrâr ettiğin eyyâm.
Hakîkî bahtiyâr ancak o âdemdir ki, dünyadan
Giderken mâmelek nâmıyle terk eyler büyük bir nâm.
İlâhî! Doğru bir meslek nasıl bulsunlar insanlar,
Hakâik hep dururken perde-pûş-i zulmet-i evhâm?
---
Fânî zindegâni: Geçici hayattakiler
Hayât-ı Câvidânî: Ebedi hayat
Telâkî-Gâhı: Ahiret günü
Menzil-i ârâm: Dinlenme yurdu perde
Ömr-i sânî: İkinci ömür
Abes mâdâm: Madem saçma
İstikbâl: Gelecek
Ferdâ: Yarın
İmrâr: Geçirilen, geçirmek
Eyyâm: Günler
Mâmelek: Ülkeler
Hakâik: Gerçekler
Perde pûş-i: Örtülü
Zulmet-i evhâm: Kuruntular, karanlık
Kiminin yâd-ı ihtirâmı kalır,
Kendi gittikte cânişîni olur;
Kiminin bir yığın meberrâtı ,
Toplanır, heykel-i metîni olur;
Kiminin de olanca hâtırası,
Böyle bir sâye-i hazîni olur!
---
Yâd-ı ihtirâmı: Saygı hatırası
Cânişîn: Vekili âlâm: elemler, acılar
Meberrât: Sevab için, hayır kazanmak için yapılan işler.
Heykel-i metîn: Sağlam heykel
Sâye-i hazîn: Hüzünlü gölge
Yâ Rab ne hatîbdir ki makber:
İnsanlara en derin meâli,
Bir vahy-i bülend kudretiyle
Telkîn ediyor lisân-ı hali!
Ondan da alınmıyorsa ibret,
Yok bir daha almak ihtimâli!
Binlerce vücûd-i nâzenînin
Bir servi hayâl-i yâl ü bâli.
Binlerce ser-i semâ-güzînin
Bir kabza türâb olur zevâli.
Her seng-i mezâr bin hayâtın
Fânîlere karşı infiâli.
Görsün de bu inkılâbı insan,
Dehrin nedir anlasın kemâli!
Zâir bu hakâikin önünde
Hâlâ mı bırakmadın hayâli?
---
Hatîb: Konuşan
Makber: Kabir
Meâl: Mana, anlam
Vahy-i bülend: Yüce vahiy
Vücûd-i nâzenîn: Nazlı varlık
Yâl ü bâli: Boy pos
Konduğu her gusn-i ter minberidir bülbülün,
Zemzeme addettiğin hutbesi, faslu'l-hitâb.
Reng-i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için,
Goncada matvî duran her varak ümmü'l-kitâb.
---
Gusn-i ter: Tane, dal
Zemzeme: Nağme
Ebsâr: Gözler
Matvî: Dürülmüş
Ümmü'l-kitâb: Kitabın anası Kur'an-ı Kerim, ayet