Edebiyatımızın "öteki" yüzü: Taşra
"Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, kaybettiniz (benim gibi)." Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanında geçen bu cümle, taşraya dair pek çok duygunun kısaca anlatımı gibidir. Taşra algısı, edebiyatımızda dönemlere ve yazarlara göre farklılık göstermiştir. Edebi eserlerde kimi yazarlar ideolojik kaygıyla bozuk olarak gördükleri taşrayı düzeltmeyi kendilerine bir görev edinmişler, kimileri "merkez"in dışında kalan taşralı bireylerin psikolojik durumlarını konu edinmişler, kimi yazarlar ise taşrayı sanatlarının en büyük ilhamı olarak görmüşlerdir. Gelin, geçmişten günümüze her dönemin mevzusu olan taşraya edebiyat üzerinden bakalım…
Önceki Resimler için Tıklayınız
📌Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf eseri taşrayı konu edinen romanlardan biridir. Edebiyatımızda şimdiye kadar Anadolu'yu işleyen pek çok roman kaleme alındığını biliyoruz.
🔎Peki, Kuyucaklı Yusuf'un diğer taşra romanları içerisindeki özgünlüğü nedir?
➡Bu romanı diğerlerinden ayıran nokta kuşkusuz ki konuya yaklaşım biçimidir. Milli Mücadele döneminde yazılan Anadolu romanlarında yazarlar Anadolu halkını eğitme, yozlaşma ile mücadele etme gibi bir misyonu kendilerine yüklemişlerdi. Fakat Kuyucaklı Yusuf'ta böyle bir yaklaşım biçimi yoktur. Daha ziyade Anadolu'daki eşraf ve köylü toplumu arasında yaşananlar, ilişkiler eleştiriye tabi tutulmaktadır.
🔎Sabahattin Ali, bu romanında Anadolu insanını, bu insanların düşünüş ve yaşayış tarzlarını okuyucuya çok başarılı bir şekilde sunmaktadır. Bu romanda doğaya yönelişin, taşra üzerinden insan ruhuna doğru bir yolculuğa çıkışın ilk örneklerine rastlanır...
📌Modern dönemde taşra söz konusu edildiğinde gerek sinemada gerekse edebiyatta karşımıza çıkan en baskın duygu "sıkışmışlık"tır. Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerinde "dışarıda" kalan taşra insanının sıkıntısının bütün bir doğallık ve hayat akışı içerisinde seyirciye sunulması, filmlerin geniş kitlelerce sevilmesinin ana sebeplerindendir.
📌Edebiyat eleştirmeni Nurdan Gürbilek, bu sıkışmışlık duygusunu "Taşra sıkıntısı" tanımlamasıyla izah eder. Maksim Gorki, kendisine büyük bir ün sağlayan Ana romanında kahramanın taşrada yaşadığı sıkıntıyı şu şekilde dile getirir.
"Yaşamımı bir karabasan gibi görüyordum... Sürgündeydim, berbat bir taşra kasabasında. Yapacağım, düşüneceğim hiç bir şey yoktu, kendi kendimi düşünmekten başka."
➡ Gürbilek, "Taşra Sıkıntısı" isimli yazısında bu kavramı şöyle izah eder:
"Ancak taşrada bulunmuşların, hayatlarının şu ya da bu aşamasında taşranın darlığını hissetmişlerin, hayatı bir taşra olarak yaşamışların, kendi içlerinde bir şeyin daraldığını, benliklerinin bir parçasının sapa ve güdük kaldığını, giderek bir taşradan ibaret kaldığını hissedenlerin anlayabileceği bir sıkıntı."
📌Aslında bireyin yaşadığı taşra sıkıntısı hayatın yani "merkezin" dışında kalma sıkıntısıdır. Taşra sıkıntısının en bariz biçimde verildiği romanlardan biri Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli romanıdır. Osmanlı'da konak Cumhuriyet'ten sonra ise otel olan mekandan yola çıkılarak, taşradaki modernleşme üzerinde durulur. Anayurt Oteli'ndeki taşra, Yunanlılar tarafından yakılan ve Milli Mücadele sonrası toparlanan bir bölgedir.
Bunalım edebiyatının kült kitabı olan Anayurt Oteli'nden 20 alıntı
🔎Hem kente hem de köye olan uzaklık ve arada "sıkışmışlık" Anayurt Oteli'nin kurgusunu belirleyen temel mevzular arasındadır. Romanın baş kahramanı sürekli bir huzursuzluk içerisindedir. Ne sokakta ne de çocukluğundan beri hiç ayrılmadığı Anayurt Oteli'nde rahat hisseder kendisini. Araştırmacılar romanın modernleşme tarihinin yarattığı travmaları gözler önüne serdiği konusunda hem fikirdir. Roman genel olarak Zebercet'in psikolojik dünyası ve travmaları ekseninde değerlendirilmiş olsa da taşra vurgusu yadsınamayacak kadar fazladır. Zebercet içinde yetiştiği taşraya ve taşra insanına karşı kayıtsızlıkla örtmeye çalıştığı büyük bir öfke içindedir.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız
📌 Bahsi geçen edebiyatçılar ve eserler, okul sıralarımızdan bu yana taşra veya Anadolu denildiği vakit ilk söz konusu edilenlerdir. Birçok araştırmacı taşraya bu eserler üzerinden bakmaya girişir.
🔎 Taşranın edebiyatından bahsettik peki ya edebiyatın "taşra"da bıraktıkları? İşte birçok konuda karşımıza çıkan bu sorunsal, hakim edebiyat çevrelerinin yıllar boyunca belli kesim edebiyatçıların araştırmalarda dahi söz konusu edilmemesine sebebiyet verir. Hatta öyle ki taşrada yetişip büyüyen ve edebiyatının ana malzemesini taşra haline getiren yazarlar dahi dönemin hakim konjonktürü gereği göz ardı edilmekten kurtulamamışlardır.
📌 Yedi güzel adam taşra araştırmalarında "taşra"da bırakılan edebiyatçılarımızdandır. Taşrada yetişen bu yazarlar Ömer Lütfi Akad'ın da ifade ettiği gibi "Kimi zaman kavruk yüzlü taşra hikâyeleri, kimi zaman da metropol kalabalığında yok olup giden yalnızlıkları anlattı."
🔎 Yedi güzel adamın hikayecisi Rasim Özdenören'in öykülerinde doğa ve taşranın buluşması, estetiğinin temelini teşkil eder. Taşra, Özdenören'in hikayelerinde geniş yer tutar. Fakat yine de Rasim Özdenören kentin hikayesini anlatmaktan vazgeçmez, çünkü her ikisi de hayatın iki farklı kanalıdır. Modernizm kentleri olduğu kadar taşrayı da tahrip etmektedir. Taşra yaşamını çok iyi bilen Özdenören, öykülerinde taşra edebiyatının en büyük sorunsalı olan "sahiciliği" yakalamıştır.