Arama

  • Anasayfa
  • Edebiyat
  • Milleti ve memleketi ilgilendiren şeyler bizi de yakından ilgilendiriyor

Milleti ve memleketi ilgilendiren şeyler bizi de yakından ilgilendiriyor

İbrahim Tenekeci, yeni deneme kitabı Hak Sahipleri'ni "Hak sahipleri, bir dostluk kitabıdır. Dostluğun yanına vefayı da ekleyebiliriz." sözleriyle tanımlıyor. Mustafa Akar'ın İbrahim Tenekeci ile bir muhitin son yirmi beş yılını isimler ve eserler üzerinden anlattığı kitabı "Hak Sahipleri" üzerine yaptığı söyleşiyi sizlere sunuyoruz.

Milleti ve memleketi ilgilendiren şeyler bizi de yakından ilgilendiriyor
Yayınlanma Tarihi: 9.10.2023 13:25:00 Güncelleme Tarihi: 09.10.2023 15:40

Şair ve yazar İbrahim Tenekeci yeni deneme kitabında çeyrek yüzyılın fotoğrafını sunuyor. Bir dostluklar kitabı olan Hak Sahipleri üzerine şair ile konuştuk.

Bizce en önemli kitaplarınızdan biri olan Tüm Zamanlar'ı yakında neşrettiniz. Sonrasında Hak Sahipleri geldi. Şiirde günümüzün en usta isimlerinden biri olarak aynı zamanda deneme türüne de ciddi bir emek harcıyorsunuz. Bu ikisini nasıl yan yana yıllarca yürütebildiniz?

Şiir ile düşünce beraber ilerliyor. Büyük şairlerimizin külliyatlarına baktığımızda, nesir kitaplarının daha fazla olduğunu görüyoruz. Kurucu şairlerimizin külliyatlarından yazılarını çıkardığımız vakit geriye birkaç şiir kitabı kalıyor. Yazı, bir anlamda, şiiri tahkim ediyor.

Milleti ve memleketi ilgilendiren her şey bizi de yakından ilgilendiriyor. Kendi adıma, kayıtsız kalma imkânım yok. Olaylar karşısında tavrımı sergiliyor, tarafımı seçiyor; yazmak suretiyle şahit yazılmış oluyorum. Ülkemizde iki farklı sosyoloji var. Birincisi, vatana borçlu olduğuna inananlar. İkincisi, bu topraklardan alacaklı olduklarını düşünenler. Biz birinciyiz. Durduğumuz yer ve kalben duyduğumuz şey, haliyle, eserlerimize de yansıyor.

Bende dosyalar şöyle oluşuyor: Edebiyat, seyahat, fikriyat diye klasörler açıyorum. Biten yazı hangi gruba dâhilse o klasöre koyuyorum. Yazılar belli bir toplama ulaşınca da kitap haline geliyor.

İBRAHİM TENEKECİ'NİN TÜM YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Deneme yazarlığının günlük köşe yazarlığından ayrılan yanları neler? Siz o farkları nasıl ele alıyorsunuz?

Günlük köşe yazarlığı, birkaç ismi dışarda tutarsak, haber özeti çıkarmak gibi bir şeye dönüştü. Örneğin yıllardır köşe yazarlığı yapan, buna karşılık otuz yazısını bir araya getirip kitaplaştıramayan isimler var. Neyse.

Deneme yazarlığı ise daha başka bir şey. Gerçi 'deneme' başlığı başlı başına tartışmalı bir alan. Seyahat yahut edebiyat yazılarını deneme türüne dâhil etmek ne derece doğrudur? Bu tartışmayı bir kenara bırakıp devam edelim: İyi bir metin için üslup, derinlik ve yenilik şarttır. Yazıda size ait cümlelerin bulunması gerekir. Yine, yazı dediğimiz şey büyük ölçüde kültürle ilgilidir. Sadece duyguyla yazı yazılamaz. Yalnızca bilgiyle de yazmak mümkün değildir. Ortaya çıkan metin ansiklopedi maddesi gibi olur. Yazıda bilgi ve duygunun üslupla birleşmesi icap eder. Bunun neticesi ise okunaklı metinlerdir.

Hak Sahipleri bir dostluklar kitabı. Hem sizden yaşça büyük şairler / yazarlar var, hem aynı kuşaktan olduğunuz yazarlar ve sizden sonrakiler... Düşünüyorum da yayıncılıkta çeyrek asrı devirmiş bir isim olarak Türk edebiyatının bu önemli isimlerinin üzerinizdeki hakkını vermek istemişsiniz sanki…

Genç denilebilecek yaşta kıymetli isimlerle tanışma ve çalışma imkânım oldu. Yirmili yaşların başından itibaren hem edebi hem manevi bir iklimin içinde buldum kendimi. Safer Efendi ile Mustafa Kutlu bende beraber ilerledi. Adeta birbirlerini tamamladılar. Bu şekilde sayabileceğim birçok isim var. Hüsrev Hatemi, İsmet Özel, İsmail Kara, Hasan Aycın, Ömer Lekesiz, Esat Coşan Hocaefendi, Necati Coşan, Mahmut Bekkine, Osman Çataklı gibi. Okumalarım da hep böyle karşılıklı olmuştur. Erbain bittikten sonra Büyük İslam İlmihali başlamıştır mesela.

Evet, Hak Sahipleri, bir dostluk kitabıdır. Dostluğun yanına vefayı da ekleyebiliriz. Bugüne kadar mümkün mertebe beğendiğim, sevdiğim, önemsediğim eserleri ve isimleri yazma gayretinde oldum. Kendimce güzel olanı yahut bana iyi geleni yaymaya çalıştım. Bir eseri beğenmişsem dile getiriyor, beğenmemişsem sessiz kalıyorum. Olumsuz şeyler için kadim nasihat bellidir: Biri yapsın ama o sen olma.

Hak Sahipleri'nin bir diğer özelliği de bir muhitin son yirmi beş yılını isimler ve eserler üzerinden anlatmasıdır.

Yazılarınızın en ayırt edici vasfı, size ait bir kelime dağarcığınızın olmasından kaynaklanıyor. Meziyet ve şahsiyet mesela, emek ve özen… Böylesi kelimelere neden vurgu yapıyorsunuz?

Gündemimizde olması gereken kavram ve kelimeleri kullanmayı, konuları yazmayı önemsiyorum. Zaman geçtikçe, her yazarın kendine mahsus kelimeleri oluyor, hassasiyetleri oluşuyor. Mesela ben 'meziyet ve şahsiyet' bahsini bir bütün olarak görüyorum. Emeğin mutlaka özenle buluşması gerektiğine inanıyorum. Ahlakı nezaketle, inayeti mahremiyetle birlikte düşünüyorum. Fırsat buldukça, kendimi tekrarlamak pahasına, bu kelimeleri kullanmaya gayret ediyorum.

En başından beri ana dilimize karşı yüksek bir merakım var. Türkçenin bütün imkânlarını kullanmayı seviyorum. Birkaç gün önce neredeyse hepsi aynı anlama gelen şu kelimeleri defterime yazdım: Akabe, belen, boğaz, derbent, geçit. İşte bu zenginliğin eserlerimize yansıması gerekiyor. Düşünsenize; yazı, aynı zamanda düzlük anlamına geliyor. Alışmak, tutuşmak da oluyor. Yetişmek, hem büyümek hem yardıma gelmek. Ne güzel.

Kitapta eserler ve isimlerle birlikte önemli hatıralar da var. İleride hatıralarınızı da müstakil olarak yazmayı düşünüyor musunuz?

Çok fazla hatıra birikti. Yıllar boyunca önemli eserlere ve olaylara yakından şahitlik ettim. Milletimizin gönlünde ve hayatında mühim yeri olan insanların yanında bulundum. Gördüklerimin ve yaşadıklarımın bir kısmı elbette mahrem. Haklı çıkmayı ve hayal kırıklığını, sevinci ve şaşkınlığı beraber yaşadım. Allah ömür verirse, nasip ederse, belli bir yaştan sonra hatıralarımın bir kısmını kaleme alabilirim. Şimdilik arşivde ve notlarımın arasında kalsınlar.

Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Sadece kırk yaşında, yılın ilk gününden sonuna kadar isimler ve olaylarla ilgili uzunca bir günlük tutmuştum. Bu dosyaya Mim ismini verdim. Kitap için biraz daha beklemesi gerekiyor.

Mesela bir yazınızın ilk cümleleri şöyle: "Bugüne kadar merhametten, nezaketten, kıymet bilmekten, kardeşlik ahlakından, dostluk hukukundan, emeğe hürmetten bahsettik. Bütün bu söylediklerimiz, artık ete kemiğe bürünsün." Hak Sahipleri tüm bu kavramların ete kemiğe bürünmüş hali mi?

Hak Sahipleri, sevinçle ve sevgiyle yazılmış yazılardan oluşuyor. Hediye vermek ile hatıra bırakmak arasındaki farkı önemsiyorum. Kitapla birlikte güzel bir hatıra bırakmak istedim.

Bazı kıymetleri zayıflatmış, incelikleri kaybetmiş, dostlukları bitirmiş olabiliriz. Fakat şu var: Sadece kalbimizde, elimizde veya yanımızda olanlar değil, kaybettiklerimiz de daima bizimle beraberdir. Yoktur fakat vardır.

Hak Sahipleri, kayıplarımızla birlikte ilerliyor. Hayat gibi.

İBRAHİM TENEKECİ'NİN TÜM YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Uzun yıllara yayılan bir yayıncılık deneyiminiz var. Bir şu kadar şair, yazar çıkarttığınız dergilerde yetişti; ayrıca yayınevlerinde kitap dizileri yaptınız. Halen Muhit dergisinin ve yayınevinin de yayın yönetmenisiniz. Bunca emekten sonra dönüp baktığınızda siz hakkınızı alabildiniz mi?

Biraz da yetişme tarzım nedeniyle edebiyat ve fikriyata hep 'dava' gözüyle baktım. İşimi yapıp kenara çekildim.

Dergi, gazete, yayınevi; tam yirmi beş yıldır şiir, yazı, dosya seçiyor ve yayınlıyorum. Bunun elbette bir bedeli var. Ne yazık ki hakkından fazlasına bile razı olmayanların dünyasında yaşıyoruz.

Bu uzun zaman boyunca, elbette ciddi tecrübelerim oldu. İnsanla ilgili hayli bilgi birikti. Bir kısmını söylemek isterim.

Birincisi: İnsanî melekeleri eksik kalmış kimselere verilen emekler, pişmanlık olarak geri dönebiliyor.

İki: Fıtrat kolaylıkla değişmiyor. Fena bir iş ettikten sonra kendisine ikinci bir şans verilenlerin birincisinden daha fazlasını yapma ihtimalleri her zaman yüksek oluyor.

Üç: Allah'ın işine gerçekten de karışmamak gerekiyor. Haksızlığa uğradığını, hayatında işlerinin yolunda gitmediğini, geride kaldığını, hünerlerini gösteremediğini düşündüğünüz yahut anlattıklarından etkilendiğiniz bir insanın kaderini değiştirmek için gayret ediyorsunuz. Hikâyenin sonunda, çoğunlukla, niçin öyle olduğunun hikmetini kavrıyorsunuz.

Dört: Artık hayatımızda olmayan bazı insanlar için yaptığımız fedakârlıklar aklımıza geldikçe, üzüntümüzle beraber pişmanlığımız da artıyor. Gidenden dolayı gelene daha temkinli yaklaşıyoruz.

Nihayetinde, bazı emeklerin karşılığının bu dünyada olmadığını öğrenmiş bulunuyorum.

Bunca olumsuzluğa rağmen, elbette yaptığımız işin güzel tarafları da var. Bir kere, edebiyat üzerinden birbirinden kıymetli insanlar tanıdım, dostlar edindim. Müşterek derdimiz edebiyat olmasaydı eğer, böyle bir imkânı bulmamız mümkün değildi. Aynı yıllarda yaşıyor olmamıza rağmen birbirimizden habersiz geçip gidecektik. Çabamızın bir başka sevinç veren yanı da sayısız ismin ve eserin okuyucuya ulaşmasına vesile olmaktır.

Masanızda yeni çalışmalar var mı? Muhit dergisi ve yayınevi bu sıralar nasıl gidiyor, biraz da ondan bahsetmenizi rica edeceğim?

Edebiyat yazılarını toparlamaya devam ediyorum. Sırada birkaç kitap daha var. Sonra İstanbul'la ilgili yazılar bir araya gelecek. Herhalde on kadar yeni dosya sırasını bekliyor.

Muhit dergisi, uzun soluklu bir gayretin devamı olarak görülebilir. Çok şükür, hem dergi hem yayınevi gayet iyi gidiyor.

Son bir şey daha: Arkadaşlığın, dostluğun, yardımlaşmanın lezzetini bir kez olsun dahi tatmamış olanlar her münasebeti, muhabbeti yanlış anlayabiliyor.

Röportaj: Mustafa Akar

Kaynak: Sabitfikir Dergisi 152. Sayı

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN