Arama

İslam ve İnsanlığın Geleceği

İslam ve İnsanlığın Geleceği
Yayınlanma Tarihi: 11.11.2022 11:35:46 Güncelleme Tarihi: 11.11.2022 11:43
Sesli dinlemek için tıklayınız.

'Hiç kuşkusuz sana (ebter diyerek) seni kötüleyen soysuzdur.' (Kevser, 3).

İslam daveti Mekkelilerce bağnazca karşılanmış, tavizsiz bir şekilde geleneksel din ve inançlarını savunmuşlardı. Bu amaçla onlar Hz. Peygamber'i önce yalnızlaştırmak, çeşitli yollarla itibarsızlaştırmak istemişler, bir süre sonra da Medine'ye gitmek zorunda bırakmışlardı. Bu meyanda Hz. Peygamber'e yapılan ithamlardan birisi ise erkek çocuğunun olmaması hasebiyle onu 'ebter' yani 'nesli kesik' diye nitelemiş olmalarıydı. Mekke toplumu bütün kabile toplumları gibi erkek çocuklarıyla övünür, onları kendilerini koruyan ve soylarının devamını sağlayan kimseler sayarlardı. Bu nedenle Hz. Peygamber'e 'nesli kesik/soysuz' dediklerinde onlara göre geçerli bir olguyu dile getirmiş oluyorlardı. Soy erkekten sürecekse, erkek çocuğu olmayan Hz. Peygamber'in nesli kesilecek, bir süre sonra da takipçisi kalmayacak, dava da ortadan kalkacaktı. Allah ise 'Sana kevser verdik, seni suçlayan asıl ebter olandır' diyerek erkek evlada dayalı soy sürekliliği inancını reddetmiş, İslam davası ile kan bağının ilişkisini ayırmıştı.

Bu sure hakkında bilinen yorumlar Hz. Peygamber'in soyuyla ilgili yorumlardır. Mukatil b. Süleyman ise dikkatimizi İslam'ın geleceği olgusuna çekerek belki günümüz için de düşünmeye ihtiyaç duyduğumuz bir konuya işaret eder. İlk büyük tefsirlerden birisinin yazarı olan Mukatil b. Süleyman'ın aktardığına göre konu, Yahudiler ile Müslüman cemaat arasında geçen bir takım tartışmalarla ilgiliydi. Bazı surelerin başında yer alan huruf-ı mukataa ayetleri nazil olunca, Yahudiler ebced hesabıyla İslam'ın ömrünün yetmiş seneyi mütecaviz olmayacağına hükmetmişlerdi. Sahabe bu iddiadan bir şey anlamamış, durumu Hz. Peygamber'e arz etmiş, O ise 'devamı gelecek' demişti. Yeni ayetler nazil olmuş, bu kez Yahudiler yeni hesapla 'Müslümanlığın ömrü iki yüz elli senedir' demişlerdir. Hz. Peygamber yeni ayet-i kerimelerin nazil olacağını söylemiş, onlar nazil olunca İslam'ın ömrünün beş yüz küsur sene olabileceği söylemişler, sonra hesaplamayı bırakmışlardır.

Öteden beri insanlar geleceği kestirmek, bir takım yol ve yöntemlerle zamanın ne getireceğini öğrenmek istemiş, buna göre hazırlık yapmak istemişlerdir. Bunun için başvurdukları belli başlı bütün yöntemler gök bilimiyle ilişkili hesaplamalardı. Bu yorumlarda dile getirilen iddiaları, olmuş bitmiş bir tarihsel sürecin ardından doğru anlayabilmek mümkün değil, en azından bir çok insan için bunlar, boş lakırdı olarak kalacaktır. Netice itibarıyla İslam hemen bütün sınavları başarıyla geçmiş, dünyanın büyük dinlerinden birisi olarak hali hazırda varlığını ve etkinliğini sürdürmeye devam etmektedir. Fakat İslam'ın ve belki bütün dinlerin geleceği hakkında düşünürken bu yorumun zihnimizde bulunmasında fayda vardır. İslam'ın tarihteki meşakkatli seyri bir çok yerde ve bir çok kere sınanmalarla karşılaşmış, ciddi tehditler ve meydan okumaları ortaya çıkmış, İslam bu meydan okumalarından bazen başarıyla, bazen ağır hasarlarla bazen yeni terkiplerle çıkabilmiştir.

Hz. Peygamber'in dar-ı bekaya irtihali İslam'ın ilk ciddi sınavı idi. İlk Müslüman cemaat bu süreci 'Kureyş aklı' diyebileceğimiz pratik tecrübeyle çözebilmiş, İslam'ın büyük krizi aşabilmesini temin etmişti. İslam'ın İran, Mısır gibi bölgeleri fethetmesiyle karşılaştığı kriz de hiç iç açıcı değildi. İslam bu bölgelerdeki derin kültür ve gelenekler tarafından tehdit edilmiş, askeri başarıyla yerleştiği bölgelerde bir din olarak kabul edilmesi büyük bir dirençle karşılaşmıştı. Suriye'deki bir Süryani veya İran'daki Zerdüşt veya Mısır'daki Arami İslam'a nasıl bakmış olabilir? Hiç kuskusuz uzun tarihsel tecrübelerinin kibriyle İslam'a moda bir hareket ve soyu kesik bir Arap şımarıklığı olarak bakmış, İslam'ın bu bölgelerdeki varlığına uzun olmayan ömürler biçmiş olmalıdırlar. Hadise onların düşündüğü gibi olmamıştır fakat işler her zaman da yolunda gitmemişti. Binaenaleyh İslam tarihini büyük tehditler ve meydan okumalardan bağımsız bir şekilde düşünmek geleceği anlamada ve şekillendirmede önümüzdeki ciddi yanılgılardan birisidir.

Bütün dönemler boyunca hiçbir meydana okuma modernleşmeyle ortaya çıkan yeni tehditler kadar tehlikeli ve yaygın değildi. Modern dünyanın kuramcıları dine insan dünyasında sahici ve gerçek bir yer düşünmemişlerdi. Onlara göre din, olsa olsa, mitoloji veya edebiyat malzemesi olarak yer bulabilirdi bu dünyada. Bu sayfanın takipçileri hatırlayacaktır, bir çok yazıda İslam toplumunun tarihinin en dindar evresini yaşadığını söyledik. Fakat bu durum meselenin inanç ve pratik ve bilhassa halk dindarlığı kısmıyla ilgilidir. İslam ve öteki dinler, tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar entelektüel zeminde zayıflamış değillerdi. Modern dünya her yönden dinlerin dayanaklarını tezyif etmeye, dinleri gerçeklikten hayale, aklilikten duygusallığa, metafizik bireysellikten duygusal yalnızlık zeminine iteklemeye çalışıyor. Dünyadaki istikamet ne yönde değişirse değişsin, dinler için sonuç hep aynı kalıyor ve daha da tehlikeli bir noktaya süratle kayıyor. Din artık bir değer kaynağı olarak görülmüyor, dinin düşünce ve kavram üretebilme yeteneği kabul edilmiyor, dinlerden evrensel insan çıkabileceği kabul edilmiyor. Modern dünya için din bir dinlence, aklın yoruculuğuna ara verme, insanın bozulan dengesine katkı sağlayacak bir huzur alanı ama en çok da 'irrasyonel' söylemden ibaret kalacaktır.

Kevser suresini modern çağda okumak, modern dünyadaki büyük tehdit ve meydan okumalar karşısında insanlığın istikbalini düşünmeyi iktiza ediyor: İslam'ın insanlığın geleceğindeki yeri ne olacaktır?

Bu sorunun cevabı hakkında hali hazırda kimsenin bilgisi yoktur, fakat en tehlikelisi ise kimsenin kayda değer bir hazırlığı yoktur.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN