Arama

Zekeriya Erdim
Ocak 22, 2024
Kalkınmanın kök hücresi

Bitkilerin, ağaçların toprağa tutunmalarını sağlayan dallara ve beslenme kanallarının yeraltı unsurlarını oluşturan damarlara "kök" diyoruz. Varlıklarını devam ettirebilmeleri için, ana kaynakla bütünleşmeleri gerektiğini biliyoruz.

Bilumum besleyici ve büyütücü gıdalar oradan geliyor. Gövdeye, dala dönüşüyor; çiçek açıp meyve oluyor.

Kökü sökülen yahut kesilen ağaçların; zamanla gövdeleri de kuruyor. Güçlü rüzgârlara dayanamayıp devrilerek, yakılacak odun oluyor.

Uzmanlar, insan vücudundaki tüm dokuların ve organların yapısını oluşturan hücrelere "kök hücre" diyorlar. İhtiyaca göre, bütün hücrelere dönüşebilen ana hücre olduğunu söylüyorlar.

Hücreler birleşip dokuları, dokular birleşip organları, organlar birleşip organizmaları oluşturuyor. Taşıdıkları akıl, ruh, beden enerjisi; dünyanın en mükemmel canlı varlığı olan insanın, tüm mekanizmalarını çalıştırıyor.

Sistemde arıza meydana geldiğinde, dâhili ya da harici sebeplerle "hücre bozulması" olduğunu anlıyoruz. Düzeltmek için, adına "tedavi" dediğimiz "iyileştirme" yollarını arıyoruz.

Ülkelerin ve toplumların gündeminden düşmeyen bir kavram var. Sözlükler ve ansiklopediler, "daha iyi olma" halinin adına "kalkınma" diyorlar.

Devletlerin ilgili birimleri ve kurumları tarafından, paket programlar halinde, "kalkınma planları" yapılıyor. "Büyüme" ile "kalkınma" ayrı ayrı değerlendiriliyor ve aynı şey olmadığı hatırlatılıyor.

Büyüme "maddi" değerlerin, kalkınma "manevi" değerlerin gelişmesiyle ilgili süreçler. Biri "kariyer", öteki "kalite" gelişimine benzeyen şeyler.

Manevi değerler içindeki en önemli unsur, "kültür" olarak isimlendirilir. O da "bir toplumun duygu, düşünce, davranış birliğini ve bütünlüğünü oluşturan temel değerler" şeklinde tarif edilip özetlenir.

İçinde din, dil, örf, âdet, gelenek, görenek, tarih, coğrafya, vatan, millet, geçmişin ortak hafızası, geleceğin ortak hayalleri vardır. Nesilden nesle, asırdan asra aktarılarak korunur, geliştirilir, yaşatılır.

Bu noktadan bakıldığında; "kültürel gelişim" denilen şeyin, "kalkınmanın kök hücresi" olduğu görülür. Hayatın tüm safha ve süreçleri, bu yol güzergâhı üzerinden yürünür.

Ancak, biz; uzun yıllar, asırlar boyunca farklı bir "işgal edilmişlik hali" yaşadık. Kendi yurdumuzda ve yuvamızda, yaygın bir "kültür emperyalizmi" saldırısına uğradık.

Gözlerimize, gönüllerimize perdeler çekip; görüş mesafemizi kısalttılar, bakış ufkumuzu daralttılar. Başlarımıza balyoz indirdiler, beyinlerimize şok saldılar ve hafıza kaybına uğrattılar.

Şarkılarımızı, türkülerimizi, marşlarımızı, ilahilerimizi, manilerimizi, anılarımızı, masallarımızı, hikâyelerimizi, atasözlerimizi, vecizelerimizi unuttuk. Küçük yemleri yiyebilmek için, büyük büyük zokaları yuttuk.

Dinimiz, dilimiz, örfümüz, âdetimiz bozuldu. Kişisel, kurumsal, toplumsal hafızalarımız ele geçirildi ve yabancı kültürlerin otağı, yatağı oldu.

Zamanla, celladımıza âşık olacak hale geldik. Yeni nesilleri, onların kültür ve medeniyet değerlerine göre yetiştirdik.

Bu sele, savrulmaya direnip kimliğini korumaya çalışanlar; azınlıkta kaldılar. Öz yurtlarında esir, öz vatanlarında parya oldular.

Böylece, kalkınmanın kök hücresi olan değerler zarar gördü. Kültür bahçemizde kâh sam yeli esip ürünlerimizi yaktı, kâh ayaz çöküp kırağı vurdu.

Bu hal, izmihlal; gönül coğrafyamızın tamamını içine aldı. Saadet asrının izinden gidilerek yaşanan ve yazılan altın sayfalar, tarihin tozlu raflarında kaldı.

Son yıllarda, kısmi bir uyanış içindeyiz. Küllerimizden doğup, tekrar yeşermenin ve meyve vermenin peşindeyiz.

Bizi biz yapan değerleri arıyoruz. Kaybettiklerimizi bulup geri almanın, kazandıklarımızı koruyup kalıcı kılmanın ve üstüne yeni değerler koymanın mücadelesini veriyoruz.

Düştüğümüz yeri doğru tespit edip oradan kalkmalıyız. Önce, kültür emperyalizminin zincirlerini ve kelepçelerini kırıp; kendi gök kubbemizin aydınlığına çıkmalıyız.

Dilimizin anahtar kelimelerini ve kavramlarını bulup, yeniden ihya etmeliyiz. Kültür ve medeniyet dünyamızın öncülerini aramalı, eserlerini taramalı; onların izlerini sürerek, geçmişten geleceğe gitmeliyiz.

Yabancı kültürlerin ve medeniyetlerin sembolleri terk edilmeli. İlmin, irfanın, fikrin, sanatın, sevdanın, davanın, kurgunun, destanın bize göresi üretilmeli.

Devletin ve milletin kalburüstü insanları, medyanın ve iletişimin bilumum mecraları; bu sürece öncülük etmeliler. Beşikten mezara herkes, onların açacakları güvenli yollardan gitmeliler.

Örgün ve yaygın eğitim etkinlikleri, bu zeminde yürütülmeli. Hayatın bütün alanları ve konuları ile ilgili değerler, kök hücreden üretilmeli.

Kültürel gelişme olmadan; kalkınma olmaz, olamaz. Kökü kuruyan ağacın gövdesi ayakta kalmaz, kalamaz.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN