Arama

Zekeriya Erdim
Ekim 6, 2023
Ağırlıklarımızı atalım

Yıllar önce gözlere ve kulaklara ulaşan, zihinlere yerleşen, dillerde dolaşan bir reklam kampanyası vardı. Basılı, sesli, görüntülü mecralar ve materyaller aracılığıyla "Atın, atın. Eskimiş çoraplarınızı atın. Atamıyorsanız, paspas yapın" diyorlardı.

Aslında, elde tutulması gerekenlerin yanında, çöpe atılması gereken çok şeyimiz var. Onlar, hayat yolumuzda, yolculuğumuzda; ayaklarımıza takılarak, ellerimize tutunarak, omuzlarımıza oturarak engel oluşturuyorlar.

İnsanları ve toplumları aşağı çekip batıran yahut büyümesini, gelişmesini, olgunlaşmasını, yükselmesini, ileri gitmesini engelleyen şeyler lüzumsuz yükleri, ağırlıklarıdır. Gemiler batma ve uçaklar, helikopterler, balonlar düşme tehlikesi içine girdiklerinde; gereği ya da önemi az olanlardan başlanarak, insanların dışındaki ağırlık yapan şeyler atılır.

Ancak, bize yük olup ağırlık yaparak hızımızı kesenler, düşme ya da batma riskimizi artıranlar; sadece hacmi ve kilosu olan maddi unsurlardan ibaret değildir. Aklımızı bağlayan, ruhumuzu kilitleyen, bedenimizi zincire vurup engelleyen şeyler; sosyal, psikolojik, dini, ideolojik içerikli manevi unsurlar da olabilir.

Zaman zaman arınma, durulma, aykırı unsurlardan kurtulma niyeti, gayreti içine girerek; hayatımızın her yanını ve yönünü gözden geçirmeliyiz. Düğün, bayram hazırlığı hassasiyeti ile temizlenmeli, hafiflemeli; "yaşadığı gibi" halinden, "doğduğu gibi" haline geçebilmeliyiz.

Yaşımızın ve boyumuzun standartlarını aşan, belimizde ve bacaklarımızda ağrılar yapan fazla kilolarımız mı var; az yiyerek ve çok enerji tüketerek sırtımızdan atalım. Faydası yok, zararı çok ağırlıkların değil; daha fazla hayrın ve hasenatın hamallığını yapalım.

Gerçekten ihtiyacı olan ve kendi gücüyle, imkânıyla gereğini yapamayan kimselere yardım edelim, destek olalım; ancak tembellere, asalaklara, din ve vicdan istismarı yapanlara fırsat vermeyelim. Kendi keyfi ve rahatı için başkalarının sırtından geçinmeyi meslek edinenlerin, marifet sayanların tezgâhına gelmeyelim.

Zihnimize yük olan, tamamlanmamış dosyalar gibi açık duran, gereğini yapamadığımız için kendimizi kötü hissetmemize sebep olan hayallerimiz, ideallerimiz varsa; onları güncelleyip, mevcut gerçekler ve geçerlilikler ışığında yeniden tanımlayalım. Aşamayacağımız dağların dibinde, geçemeyeceğimiz bataklıkların içinde boşuna debelenip durmayalım.

Yakınımızda ya da uzağımızda bulunan birilerine haksızlık edip kul hakkına girmişsek, isteyerek ya da istemeyerek zarar vermişsek; haklarını iade, zararlarını telafi ederek veya kendilerinden af dileyerek helalleşelim. Yaşayanlarla bizzat buluşup; ölenlerin mezarlarına gidelim, varisleriyle görüşelim.

Birileri de bize yanlış yapmış, haksızlık etmiş, gücendirmiş, gönlümüze gölge düşürmüşse; içimizdeki zehri, uygun bir zamanda ve zeminde kusalım. Kendileriyle görüşüp konuşarak, gerekirse ehil ve güvenilir kimselerin hakemliğinde mutabık olup sonuçlandırarak; asit yapmış mide gibi kıvranmaktan kurtulalım.

Daha fazla mal, mülk, mevki, mertebe, şan, şöhret sahibi olma hırsımız varsa ve bizi aklen, ruhen, bedenen yoruyorsa; dünya hayatının fani olduğunu, giderken kefen bezi dışındaki her şeyin geride kaldığını hatırlayalım. Ahiret hayatına hazırlık olsun diye; onların yerine imanı, ibadeti, iyiliği, yardımı, infakı, ihsanı, gönül zenginliğini, güzel ahlakı koyalım.

Allah'a karşı günahlarımız, kullara karşı kusurlarımız olmuştur; pişmanlık içinde tövbe edelim, özür dileyelim. Küfre karşı imanın, kötülüğe karşı iyiliğin, günaha karşı sevabın bıçağını bileyelim.

Ashabın ileri gelenlerinden olan, müşriklere cevap vermek ve Müslümanları savunmak için yazdığı şiirlerle tanınan, Peygamber(sav) Efendimiz tarafından önemli görevlere atanan Abdullah b. Revâha ile ilgili bir rivayet vardır. Dini kaynaklarda, kendisini Allah yolunda şehit olmaktan alıkoyan ağırlıklardan nasıl kurtulduğu anlatılır.

Mûte savaşına giderken, O'na özel bir görev verilmiştir. "Orduya Zeyd b. Hârise komuta edecek, O şehit olursa yerine Ca'fer b. Ebû Tâlib geçecek, O da şehit olursa sıra Abdullah b. Revâha'ya gelecek" denmiştir.

Diğerleri şehit olup sıra O'na geldiğinde, kısa bir tereddüt hali yaşar. Kendi kendine "Seni dünyaya bağlayan karınsa onu boşadım, malınsa Allah yoluna bağışladım, arkanda sana ait olan hiçbir şey bırakmadım" diyerek; sancağı alıp şehadete koşar.

Bazı kimselerin ölüm anları ve halleri ile ilgili olarak da enteresan hikâyeler var. Özellikle hastane ortamlarında bulunan doktorlar ve hemşireler, izahı zor örnekler anlatıyorlar.

Yakın geçmişte, adamın biri bitkisel hayata girmiş. Tedavisiyle ilgilenen sağlık personeli de aile efradı da ümidi kesmiş.

Ancak, adına ölüm denilen şey bir türlü olmuyormuş. Yakından takip edenlerin deyimiyle; Azrail başında bekliyor ama canını almıyormuş.

Uzadıkça uzamış ve hastanede sıra dışı bir olay haline gelmiş. Yeniden tetkik edilmiş, değerlendirilmiş; "Bu adamın beklediği bir şey var, onun için direniyor" denmiş.

Derken, eski dostlarından biri ziyaretine gelmiş. Yatağının başında durup kulağına eğilerek, "Sana hakkımı helal ettim" demiş; kısa bir süre sonra, can bedenden ayrılmış.

Ağırlıklarımızdan kurtulmak için, son nefesi beklemeyelim. Aklımız ererken, gözümüz görürken, elimiz tutarken, ayağımız yürürken gereğini yapıp hafifleyelim.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN