Arama

Zekeriya Erdim
Haziran 2, 2023
Türkiye Yüzyılının aile kurumu
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Her canlı organizma bir tohumdan, çekirdekten, nüveden meydana geliyor. Uygun ortamlarda kök salıyor, yeşeriyor, çiçek açıyor, meyve veriyor.

Aile; toplum ağacının hem tohumu, hem toprağı. Uzman Aile Danışmanı Saliha Erdim'in ifadesiyle "dünyaya gelmenin eşiği, insan olmanın beşiği" ve hayata hazırlanmanın otağı.

Doğum ile ölüm arasındaki ilk ve son kalemiz. Soğuk günlerde yüreğimizi ısıtan ateşimiz, karanlık gecelerde yolumuzu aydınlatan meşalemiz.

Emerson, "kralların bile giremediği bir kale" olduğunu söylemiş. Ludwig Van Beethoven ise "Ailesine bağlı olan, vatanına da bağlı olur" demiş.

Hayatın ana unsuru olan insanın, yaşamak için ihtiyaç duyulan gücün ve imkânın kaynağı. Kişisel, kurumsal, toplumsal varlığımızın ve güvenliğimizin temel dayanağı.

Alphonse De La Martine "her ailenin bir tarih, hatta bir destan olduğunu" vurgulamış. Charles Dickens, milletin ve memleketin yükselmesini, ev ve aile muhabbetine bağlamış.

Fletcher Christian; "Vatanınız için kan, arkadaşınız için gözyaşı, aileniz için ter dökün" diye tembih etmiş. Wilhelm Stekel; "ailenin, her türlü iyiliğin ve kötülüğün üretildiği bir okul olduğunu" belirtmiş.

Bulter'in ifadesiyle "Aile toplumun özüdür, özetidir ve onu tahribe yönelen her şey, toplumu tahribe yönelmiş demektir." Kökleriyle geçmiş, gövdesiyle şimdi, dallarıyla gelecektir.

Montaigne'in tespitine göre "Bir aileyi idare etmek, bir ülkeyi idare etmek gibidir." Keyfiyet açısından aynıdır, sadece kemiyet değişir.

Her ev, devlet binasının bir taşı; her aile, millet zincirinin bir halkasıdır. Taş düşerse, bina yıkılır; halka koparsa, zincir dağılır.

İşte bu yüzden insanları "sürü", yeryüzünü "otlak", kendilerini "çoban" gibi görenlerin bir "ifsat" projesi var. Devletleri zayıf düşürüp yıkmak, toplumları seçkinlerin kölesi yapmak, ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine çökmek için aileyi kavram olarak dilimizden ve kültürümüzden çıkarmak, kurum olarak lüzumsuz hale getirip ortadan kaldırmak istiyorlar.

Uzun yıllar boyunca, çeşitli yollarla ve yöntemlerle bu cepheye hücum edildi. Evlenmek, aile olmak, annelik-babalık görevi üstlenerek yeni nesillerin yetiştirilmesi konusunda sorumluluk almak; yoran ve yıpratan bir zahmet, aşımızı azaltan ve işimizi zora koşan bir külfet gibi gösterildi.

Kendi aydınlarının, düşünürlerinin görüşlerine göre kadim aile kurumunun, kültürünün, geleneğinin bozulmasına Batı toplumları öncülük ediyor. Tutunduğu en sağlam dalı kesip, topyekûn çöküşe doğru gidiyor.

Osmanlı'nın zayıf düştüğü yahut düşürüldüğü günlerden beri, Batı treninde yolculuk yaptığımız için; biz de isinden, dumanından nasibimizi aldık. Hayatın diğer alanlarında ve konularında olduğu gibi aile konusunda da çok tehlikeli bir noktaya geldik.

Allah (cc) bizi, "birbirimizde sükûn bulalım" yani "birleşip bütünleşerek tam olalım" diye "kadın" ve "erkek" olarak iki ayrı cins halinde yaratmış; onlar, cinsiyeti ortadan kaldırarak kimlik bunalımına sokmak istiyorlar. İnsan ve toplum hayatının temeline dinamit koyarak; devletleri yıkmak, milletleri köle yapmak istiyorlar.

Bu bağlamda, "kadına şiddet" konusu çokça istismar ediliyor. "Sizin en hayırlınız, hanımına en iyi davrananınızdır" diyen ve "yerdekilere merhamet edenlere, göktekilerin merhamet edeceğini" söyleyen bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen; şiddetin kaynağı dinmiş, dindar kesimmiş gibi gösteriliyor.

Bu arada bizim de temel değerlerimizi tebliğ ve temsil konusunda; eksiklerimiz, yanlışlarımız oluyor. Medya, iletişim mecraları aracılığıyla; "galat-ı meşhur (meşhur olan yanlış), lügat-ı fasihten (unutulan doğrudan) evla (öncelikli, önemli)" hale geliyor.

Türkiye Yüzyılı için yola çıkanlar; önce aileyi tahkim etmeliler. Devlet eliyle ve diliyle milleti uyandırıp; meseleyi "fıtrat" çizgisinin üstüne, "hakikat" çerçevesinin içine çekmeliler.

Bunun için, yeniden evrensel değerler ve doğrular ışığında, "efradını cami-ağyarını mani (eksiği ve fazlası olmayan) bir aile tanımı" yapılmalı. Usulüne uygun olarak, yediden yetmiş yediye yahut beşikten mezara kadar herkese anlatılmalı.

Şer odaklarının giriş yapabilecekleri delikler tıkanmalı, geçiş yapabilecekleri yollar kesilmeli. Uluslararası sözleşmelere, anayasaya, yasalara, yönetmeliklere, yönergelere, genelgelere, eğitim mevzuatına ve müfredatına sızmış sosyal, siyasal, hukuki virüsler bulunup temizlenmeli.

Evlenmiş, yuva kurmuş, eş olmuş, anne-baba yahut büyük anne-büyük baba konumuna gelmiş herkese; kadın, erkek, bebek, çocuk, ergen, genç, yetişkin, yaşlı hayatı konusunda bilgi ve bilinç kazandıracak tedbirler almalıyız. Akil ve baliğ olmuş gençleri evliliğe ve aile hayatına hazırlamanın yolunu, yöntemini bulmalıyız.

Örgün ve yaygın eğitim kurumları ile kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları; yekvücut bu hedefe odaklanmalı. Medya, iletişim organları; bu sürecin olumlu ve verimli paydaşları olmalı.

Bilumum kültür-sanat eserlerimize ve etkinliklerimize yansıtmalıyız. Aile bilgisini ve bilincini; çayımıza, çorbamıza bile katmalıyız.

İlgili kadrolar ve kurumlar; doğru rehberlik ve önderlik hizmeti vermeliler. İstiklal ve istikbal kaygısı olanlar; aile kurumunu, "başımızın tacı, derdimizin ilacı" gibi görmeliler.

Düştüğümüz yer de kalkacağımız yer de burasıdır. Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımız için; aile yapısında oluşan yara, acil tedbir alınmazsa ölüm yarasıdır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN