Arama

Zekeriya Erdim
Eylül 4, 2017
Eğitimde Sivilleşme

Uzun zamanlar boyunca, devleti "varlık amacı" haline getirip, milleti onun emrine amade kılan Türkiye; son yıllarda, devrim düzeyinde değişimlere imza atarak, milleti "efendi" makamına yükseltip, devleti onun "hizmetkar"ı yaptı. Kendilerini herkesin ve her şeyin hem sahibi, hem de yöneticisi sayan vesayet odaklarını alaşağı ederek; emaneti, gerçek sahiplerine teslim etti.

Bir zamanlar; KİT'ler, yani Kamu İktisadi Teşekkülleri vardı. Ne hikmetse; hep zarar ederler ve milletin rızkını çalarlardı. Çünkü, oralarda; "salla başı, al maaşı" anlayışı hakimdi. Az üretip çok tüketen bir mekanizma; yıllarca, devlet-millet bütçesinin kanını, iliğini emdi.

Ne zaman ki özelleştirildiler; hemen hepsi, kâr eden kurumlar oldular. Üretim ve istihdam kapasiteleri bakımından; başa güreşecek hale geldiler.

Anladık ki, sivilleşme; büyüyüp gelişme anlamına geliyor. Özel sektör ruhunu ve refleksini yakalayan kişiler, kurumlar, ülkeler, toplumlar; yükseldikçe yükseliyor.

MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ

Hayatın bütün alanlarında ve konularında; iş yaptığımız, ilişki içinde bulunduğumuz, birlikte yaşadığımız, yahut bir şeyleri paylaştığımız herkes, bizden memnun olsun isteriz. Ayrıca, biz de onlardan; memnun, mesut ve bahtiyar edici şeyler bekleriz.

İşte bu yüzden, özel sektörün bütün iş kollarında; "müşteri memnuniyeti" diye ifade edilen bir olay var. Ürünlerin ve hizmetlerin sahipleri, yöneticileri, sunucuları; mevcut, mümkün, hatta muhtemel müşterilerini memnun etmek için, her gün yeni metotlar, usuller, teknikler geliştirmeye çalışıyorlar.

Nedense, genellikle ve çoğunlukla; kamu kurumlarının böyle bir derdi, davası olmuyor. Amirler ve memurlar; vatandaşı memnun etmek için, özel bir hassasiyet gösterme gereği duymuyor.

Kişisel istisnalar olsa bile; kurumsal yapılar, bu tarife ve tanıma uygun durumda. Özel sektör çalışanları, ürünleri ve hizmetleri geliştirme; kamu çalışanları, kendilerine güç ve imkan, rahatlık ve kolaylık alanı oluşturma yolunda.

Bu tespit; diğer sektörlerde olduğu gibi, eğitim sektörü için de aynen geçerli. Kamuda, belirleyici unsur, koruma kalkanı gibi kullanılan Devlet Memurları Kanunu; özel sektörde ise, sadece ve sadece müşteri.

Çünkü, birinde "külfet"tir müşteri; ötekinde, "velinimet"tir. Kamuda yük artırır, yorgunluk verir; özel sektörde, büyümeyi ve gelişmeyi sağlayacak taze kan getirir.

Devlet okullarında, öğrenciler ve veliler eğitim hizmetlerinden memnun olmayıp başka okullara gitseler; öğretmenlerin ve idarecilerin iş hacmi daralır, yükü azalır. Özel okullarda, müşteriler, yani öğrenciler ve veliler başka kurumları tercih etseler; iş verenler de, iş görenler de puan kaybedip yara alır.

TOPLU SÖZLEŞMELER

Kamu çalışanlarının bağlı bulundukları memur sendikaları; toplu sözleşme müzakerelerinde, üyelerinin haklarını ya da imkanlarını korumanın ve geliştirmenin mücadelesini veriyorlar. Ancak, sözleşme ya da ahitleşme, tek taraflı bir durummuş gibi davranıp; hizmet alan tarafın hakkını ve hukukunu gözardı ediyorlar.

Devlet okullarında, öğretmenlerin ve idarecilerin iş sözleşmeleri ömürlük; görevlerini iyi yapsalar da yapmasalar da, yaş haddini dolduruncaya kadar devem etme ayrıcalığına sahipler. Görev yerleri değişse bile; görevlerine havada, karada, denizde devam ederler.

Özel öğretim kurumlarında ise; her zaman, her yerde, herkesle, birer yıllık sözleşmeler yapılır. Kendisinden beklenen rolü iyi oynayarak müşteri memnuniyetini üst düzeye çıkaran öğretmenler ve idareciler korunmaya, kollanmaya, elde tutulmaya çalışılırken; işini iyi yapamayanlar, sözleşmenin bitiminde, hiç gözünün yaşına bakılmadan, kapının ve kadronun dışına bırakılır.

Bu denklem; hizmetin kalite standartlarını koruyan ve geliştiren unsurların başında gelir. Haklar ile sorumluluklar arasındaki doğrusal ilişki; kişisel, kurumsal, toplumsal başarıyı getirir.

Çalışanlar; kendilerine ne kadar güveniyorlarsa, kurumlarına da o kadar güvenirler. Güven kat sayısını artırmak için gayret eder, fedakarlık yapar; aldıkları ücretin hakkını verirler.

ÖZEL SEKTÖR AŞISI

Devlet kapısının korunaklı yapısı; insanları tembelleştiriyor. Üretimin az, tüketimin çok olması; zamanla, sahip olduğumuz tüm kaynakları, kademe kademe eritip yok ediyor.

Eğitim sektöründe, bu kayba; bir de nesillerin israfı ekleniyor. Ehil ve güvenilir öğretmenlerin, idarecilerin olmadığı okullarda; Kaşıkçı Elması kadar değerli çocuklar ve gençler bile, kömür muamelesi yapılarak çarçur ediliyor.

Onun için, eğitimde; geniş kapsamlı bir "sivilleşme" süreci içine girilmelidir. Özel sektörün eğitimdeki payı artırılarak, belki sağlık sektöründe olduğu gibi hizmet satın alma yoluna gidilerek, kamu kurumlarına özel sektör aşısı yapılarak, müşteri memnuniyeti anlayışı üst düzeye çıkarılarak; kurumlar, kadrolar, imkanlar azami derecede aktif ve verimli hale getirilmelidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN