Arama

Mustafa Özcan
Nisan 28, 2021
Son fesliyi uğurlarken…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Son fesli de aramızdan süzülüp gitti. Mısır'ın son feslisi olarak anılan ve bilinen Hafız Selame de Kahire'de korona illetinden müteessir bir şekilde 96 yaşında vefat etti, rahmetli oldu. Hafız Selame bana birçok kişiyi çağrıştırıyor. Bunların başında birinci sırada Hindistan'da Yeni Delhi'de Hakkın rahmetine kavuşan Vahidüddin Han geliyor. Han ile Hafız Selame arasında benzerlik; ikisi de 96 yaşında ve korona illetinden muzdarip olarak vefat etmiş olmalarıdır. İkisinin vefatı arasında sadece bir hafta kadar bir süre var. Hafız Selame Vahidüddin Han gibi velut bir yazar değildi. Sadece Süveyş kahramanlığıyla ilgili hatıratını kaleme almıştı. Kitabının ismi şudur: Zekkirhum bieyyamillah: Melhemetü's Süveys Fi Harbi'l Aşir Min Ramazan: Hakaik ve Vesaik Lil ibreti Ve't tarih. Allah'ın (rövanş) Günlerini Hatırlat! 10 Ramazan'daki Süveyş Destanı: Gerçekler ve Tarih ve İbret için belgeler! Kitabın başlığı hayli uzun lakin kaderin cilvelerinden birisi Süveyş Kahramanının 1973 yılında İsrail'e karşı verdiği destansı mücadeleden 48 yıl sonra yine aynı mevsimde ve Ramazan ayının ikinci haftasında aramızdan ayrılmış olmasıdır. Bu da kitabının başlığındaki gibi ayrıca ibretlik bir hadisedir. Ramazan zaferi onu hatırlamış ve yanına almıştır.

Yazarlığından ziyade Süveyş şehrini milis gücüne komuta ederek savunmasıyla biliniyor. Kısaca bir ilim adamı değil halk kahramanı idi. Dolayısıyla bir yönüyle milis komutanı olarak veya milis güçlerine komuta eden bir kahraman olarak Cevat Rıfat Atilhan'ı da hatırlatıyor. Atilhan'ın farklı bir tarafı da var. Kitabiyat alanında Yahudilerle mücadeleye hasredilmiş bir ömür. İğneli Fıçı gibi kitapları Arapçaya da çevrilmiş bulunuyor. Necip Fazıl'ın Put Adamı (er Recul'us Sanem) gibi Cevat Rıfat Atilhan'ın da İğneli Fıci gibi kitapları Arapçaya çevrilmiştir. Hafız Selame ise teorik değil pratik bir adamdır. Süveyş'i İsrail'i karşı savunduğu gibi Afganistan'da da cihad kafilelerine katılmış bir adamdır. Bu pek de bilinmeyen yönünü Abdullah Azzam'ın oğlu Huzeyfe anlatıyor, aydınlatıyor. Afgan cihadının unutulan sayfalarından ve safhalarından birisine de böylece işaret etmiş oluyor. Kısaca Hafız Selame cihat meydanlarının eriydi. Huzeyfe Abdullah Azzam, Hafız Selame'nin babasının eşliğinde Afganistan'da cihad meydanlarını dolaştığını ve kendisinin de onlara şoförlük yaparak hizmet ettiğini anlatıyor. Abdullah Azzam Hafız Selame'den sitayişle bahseder ve ak saçlı ve sakallı oluşunun cihat meydanlarına katılmasını engellemediğini, boşlamasına izin vermediğini ifade edermiş.

Son fesli oluşuyla bizde rahmetli Kadir Mısıroğlu'nu hatırlatmaktadır. Her ikisi de devrim kanunlarının dışına çıkarak fes giymişlerdir. Bilindiği gibi Mustafa Kemal inkılaplarla birlikte fes giyimini yasaklamıştır. Abdunnasır da 1952 Devrimi-Darbesiyle ve cumhuriyet rejimine adım atmasıyla birlikte fesi yasaklamıştır. Türkiye'de Kadir Mısıroğlu Mısır'da ise Hafız Selame devrim kanunlarına meydan okuyarak son fesli olarak tarihe geçmişlerdir. Bilindiği gibi Kadir Mısıroğlu ölünceye kadar başından fesi bir an olsun eksik etmemiş ve düşürmemiştir. Fes iki şahsın da alamet-i farikası olmuştur ve başlarından düşürmemişlerdir. Bilindiği gibi Fes'in kaynağının Fas ya da Yunanistan olduğu rivayet edilir. Bununla birlikte fesin, tarbuş onun da serpuştan geldiğini yani İran kökenli olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. İkinci Mahmut resmi ve tek tip kıyafet olarak fesi benimsemiş ve benimsetmiştir. Böylece merkezi sisteme geçerek fesi de onun disiplin aracı kılmıştır. Bu tamimden sonra Fas'tan Endonezya'ya kadar İslami coğrafyalar fesle süslenmiştir. En çok da fesi Lübnanlılar ile Mısırlılar benimsemiş ve sevmiştir. Mısır ve Lübnan'da kültürün bir parçası haline gelmiştir. Hatta Mısır'da bir zamanlar mektepli ile medreseli ikilemi sarık ve fes ayrımı ile ifade edilmiştir. Ulema sarık takarken efendiler yani sivil kesim ve memurlar da fes giymiştir. Sarık dini kıyafet fes ise laik kıyafet olarak kabul görmüştür. Lakin Kadir Mısıroğlu ile Hafız Selame geleneğe riayet ederek fese sanki dini bir anlam yüklemiş ve kazandırmış oldular. Gerçekten de Said Havva'nın ifadesiyle Müslümanların benimsediği bazı gayri Müslim kıyafetler zamanla dinle ve diyanetle barışık hale gelmişler ve keskin vasıflarını, özelliklerine kaybetmişlerdir. Daha sonra fesin yerini şapka alınca adeta fes dinle barışmıştır. İslam cahiliyet sarığını İslamileştirirken Müslümanlar da fesi Müslümanlaştırmışlardır. Mısır'da Saad Zağlul gibi sivil liderlere ve şahsiyetlere efendi denmektedir ve kıyafetleri de festir. Ulema ise sarık giyer. Hatta sarık ile fes birleşmiş ve zamanla imamların başlarına giydikleri terkip bir kıyafet haline gelmiştir. 1952 Devrimi veya darbesinden sonra fes-şapka ile sarık ikilemi ortadan kalkmıştır. Nasır ve Hür Subaylar darbesinden sonra Mısır'da bu defa da baş açıklık moda veya yaygın adet haline gelmiştir.

Son sıralarda Cezayir'de Abdulhamid bin Badis ile Mısır'da Hafız Selame ile ilgili benzeri iki tartışma konusu var. Cezayir basınının aktardığına göre kimi Cezayirliler Cemiyetü Ulema'il Müslimin kurucusu Abdulhamid bin Badis'in Fransız idaresini ve kültürünü ve medeniyetini övdüğünü ve Fransız işgaliyle barışık ve uyumlu hareket ettiğini ileri sürüyor. Bu değerlendirmelerde haklılık payı olup olmadığı tartışılmaktadır Cemiyet yandaşları bunu reddediyorlar. Böyle bir durum olsa bile bunun hakikatı yansıtmadığını bir jestten ve zoraki bir mudarattan (idare-i maslahat, geçim) öte gitmediğini, ibaret kaldığını savunuyorlar. Kalplerinde ise Fransa buğzunu ve kinini taşıdıklarını söylüyorlar. Bu zahiri eğilimi Nahl Suresi 106'ıncı ayetinin ışığında okuyorlar: Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir. Burada baskı altında takınılan zoraki bir pozisyon vardır ve kalbi pozisyondan farklıdır. Nitekim, Cemiyet daima gizli ve açıktan Fransız işgal ve mandasını telin etmiştir. Bununla birlikte zaman zaman Fransa ile ilişkiler ve Mustafa Kemal'e olumlu atıflar nedeniyle Bin Badis eleştirilere muhatap olmuştur. Bu hususta tutumu Mısırlı milli şair Ahmet Şevki ile Muhammed İkbal'in yaklaşımına benzetilebilir. Bin Badis'in Fransa ile ilişkilerini Muhammed Abduh'un İngilizlerle ve özellikle de Lord Cromer ile ilişkileriyle karşılaştırmamak gerekir.

Hafız Selame'nin de Sisi darbesi karşısındaki tutumu da aynı şekilde pürüzlü olmuştur. Muarızlarına göre, 2014 yılında başkanlık seçimleri için oy kullanması ihsas-ı rey kabilinden olup Sisi lehinde bir davranış ve tutumu sergilemektedir. En azından bazı İslami kesimler bunu böyle değerlendirmişlerdir. Hafız Selame'nin tutumu da Erbakan'ın bir zamanlar ki tabiri ile kerhen veya zoraki bir tutum olmalıdır. O, kamuoyu önünde olan bir kişiliktir. Elbette ki Sisi rejiminin gaddarlığından çekinmiş ve etkilenmiş olmalıdır. Kendisine yönelik bazı çağrılarda cihad safahatını ve yapraklarını Sisi'yi destekleyerek gölgelememesi, lekelememesi gerektiği ihtar edilmiştir. Nitekim Hafız Selame'nin hastanede son nefesini verdiği sıralarda Sisi Kerdase olayıyla bağlantılı olarak 17 kişiyi idam etmiş ve onlar arasında Kur'an bülbülü ve hocası olan 80'lik Abdurrahim Cibril de bulunmaktadır.

Hafız Selame ile hatıramız!

1986 yılında Milli Gazete'de çalıştığım günlerde Milli Görüş hareketinin veya Refah Partisinin düzenlemiş olduğu etkinliklere Mısır'dan tanınmış zevat da gelmişti. Bunlar arasında merhum Dünya Kutusu (Sanduk ed dünya) köşesinde (el Ehram'da) yazan Ahmet Behçet, İskenderiyeli Şeyh Mahallavi ve Hafız Selame de vardı. Hafız Selame arkaik kıyafetiyle fes ile kravat bileşkesiyle hemen tanınıyor ve öne çıkıyordu. Bulunduğu yeri renklendiren simalar arasındaydı. O günlerde Şeyh Mahallavi ile Hafız Selame Mısır kamuoyu ve dolayasıyla bölge kamuoyunda çok meşhurdu. Bunun nedeni birkaç yıl öncesinde özellikle de 1981 yılında öldürülmesinden önce Enver Sedat'ın Şeyh Mahallavi, Ömer Telmisani gibi zevata kin kusması ve bizzat ekrandan sataşmasıydı.Zannederim bunun nedenleri arasında Şeyh Mahallavi'nin Sedat'ın her şeye burnunu sokan eşi Cihad Sedat'ı eleştirmesi vardı. Bu hadise 1979 yılında vuku bulmalı. Sedat televizyonda haklarında konuştuklarını yani Şeyh Mahallavi ve Ömer Telmisani gibilerini içeri attırmıştı. Şeyh Mahallavi hakkında ekrandan ağza alınmayacak şeyler söylemişti. Reagan'ın 1986 yılında Kaddafi için köpek demesi gibi o da Mahallavi hakkında 'köpek gibi kodeste yatıyor' ifadesini kullanmıştı. Katlinden sonra ise bu tedbiren tutuklular Hüsnü Mübarek yönetimi tarafından toplumsal gerginliği azaltmak amacıyla pey der pey salıverilmiştir. Barajın kapakları biraz açılmıştı. İşte bu salıvermelerden sonra Şeyh Mahallavi ile birlikte Hafız Selame Türkiye'ye damlamış ve bu suretle Türk kamuoyu da onları tanımıştı. Hafız Selame halim selim bir adamken Mahallavi kavgaya hazır öfkesi burnunda tüten bir adamı canlandırıyor, andırıyordu.

Son fesli Hafız Selame'yi de uğurladık. Allah taksiratını affetsin ve mekanı cennet olsun.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN