Arama

Mustafa Özcan
Aralık 3, 2020
Önleyici vuruş!

İsrail'in Muhsin Fahrizade'yi öldürmesini, vurmasını nasıl tanımlamalı? Daha önceki suikast zincirinin bir devamı mı yoksa asimetrik bir vuruş mu? Hem eskinin bir devamı niteliğinde hem de asimetrik bir vuruş olduğunda şüphe yok. Nedeni Netanyahu'nun İran'da isim vererek sadece Fahrizade'yi tehdit etmesidir. Tehdidi de bir şekilde gerçekleştirdi. Suikast bir yönüyle stratejik anlamda Kasım Süleymani suikastına benziyor.Ondan ayıran tarafı bunun Irak yerine bizzat İran'da gerçekleştirilmesidir. Bir başka fark bu defa infazın ABD yerine İsrail tarafından yapılmasıdır. Araplar evin mahrem veya derin bölgesine ( ukri darihi) diyorlar. Bu suikast İran'ın en korunan bölgesinde(Tahran) ve dip noktasında yapılmıştır. İran için en kötüsü bu suikastlar zinciriyle birlikte ne evinin dışında ne de evinin içinde güvendedir aksine kendisini savunamaz hale düşmüştür. Bu önemli bir zafiyet noktasıdır ve İran içinde ve dışında tartışma konularından birisi olmuştur. İran güvenlik birimleri hafifletici neden olarak Mossad ile Halkın Mücahitleri arasında bir işbirliği zemini olduğuna işaret etmeleridir. Bu gerçek bir suçlama mı yoksa kendi kusurlarını örtme çabası mı, bilemeyiz! Fakat denildiği gibi hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz. Esasen İran tamamen şamar oğlanına dönmüştür ve önünde ciddi anlamda bir rövanş seçeneği de bulunmamaktadır. Zira bölgesinde ve İslam aleminde sorunlar yumağına gömülmüştür ve giderek de etrafından kopmuş ve yalnızlaşmıştır. Şiiler bile sonunda kendisine mesafe koymuştur. Lübnan ile Irak buna örnektir. İsrail ile ABD esasında İran'ı Suriye'ye yönlendirerek onu yalnızlığa mahkum etmişlerdir. Kimileri bu söyleme itiraz edebilir. Lakin itiraza mahal yok. Neden? Zira Irak'a 2003 yılından itibaren ABD ile ortak bir şekilde girmiştir. Hatta bazı kazanımlar karşılığında ABD'nin Afganistan'a askeri anlamda müdahalesine rehberlik yapmıştır. Irak'ta ise çifte işgalde ortağı olmuştur. Suriye'de başlarda silahlı muhalefet güçlü iken İsrail İran'ın varlığına itiraz etmemiştir. Suriyeli silahlı muhalefetin zayıflaması ve dar bile alana sıkışmasından sonra Hizbullah ve İran'ın kolunu kanadını budamaya başlamıştır. Buna mukabil ne Şii dünyasında ne de Sünni dünyasında itibarı kalmıştır tümüyle İslam dünyasında itibardan düşmüştür. Bu nedenle de yalnızdır ve rövanş anlamında seçeneksizdir. Filistinliler arasında hala İran'a savunanlar çıksa da bu hususta onlar da savunma pozisyonundadır. İkna edici değillerdir. Biraz da Katar edebi ve propaganda desteği vermektedir. O da yeterli değildir. Kimse yürekten ve kayıtsız biçimde İran'ı destekleyememektedir. Elbette bu karşı cephe yani Körfez cephesinin (Riyad-Dubai) aklanması değildir. Onların da durumu vaziyeti İran'dan iyi değildir.

Fahrizade suikastı asimetrik bir vuruştur. Bu anlamda önleyici bir vuruş olduğu da söylenebilir. Bunun açılımı şudur: Her ne kadar Biden idaresi İsrail'e Obama idaresinden daha yakın olacağı varsayılsa bile İran'la ilişkilerde Biden idaresi Obama'nın bir devamı olmak ve Trump'tan kalan ilişkileri tamir etmek istemektedir. İsrail'in bu istikamette arzusu olmasaydı Trump yönetimi İran ile varılan anlaşmanın altından çekilmezdi. Bu da demektir ki İsrail Batı ile İran arasındaki nükleer anlaşmayı istemiyor ve fiili olarak da sabote ediyor. Fahrizade'nin vurulması bu anlamda öncül ve önleyici bir vuruştur. İşte Biden idaresi iktidara gelmeden İsrail aradaki müspet zemini ortadan kaldırmaya ve yeniden güven inşasını imkansız hale getirmeye çalışıyor. İran ABD ile ön-şartsız bir buluşma, müzakere istiyor. Gerginlik atmosferinde böyle bir zemin yakalamak mümkün değildir. Netanyahu İran ile ABD arasında yeni bir balayı havasının yakalanmasını imkansız kılmak istiyor. İran'ı sadece Sünni dünyaya karşı bir sopa ve siper olarak kullanmayı yeğliyor. Bu ihtiyaç da artık sırasını savdı.

Bu suikastlar ve sabotajlar zinciri ile birlikte İsrail İran'ı radikal adımlar atmaya ve dolayısıyla ABD ile arasındaki siyasi ve diplomatik mesafeyi uzatmaya çalışıyor. Nitekim İran Parlamentosu tek yanlı olarak uranyum zenginleştirilmesini yüzde 20 seviyesine çıkarma yönünde bir karar aldı. Bu nükleer silah üretmenin kıyısına gelmek demektir. Ruhani yönetimi makul sebeplerle birlikte bu kararı reddetti. Zira Batı ile köprüleri tamamen atmak istemiyor. Bunun üç temel sonucu olacaktır. Siftah yapmadan ABD ile anlayış ve anlaşma zeminini kaybedecektir. Avrupalı ülkelerle de ilişkiler kuşkulu ve pürüzlü hale gelecektir. Gölgelenecektir. Nükleer faaliyetlerde ivme İsrail'i rövanş hususunda daha çılgın hale getirecektir. Biden yönetimi İran konusunda rotasını belirlemeden İsrail iradesini çelmeye ve maniple etmeye çalışıyor. Fahrizade'nin öldürülmesi bu yönde bir peşrev ve öncül ve önleyici bir adımdır.

Suikast zinciri ile birlikte İsrail kendisinin haydut ve çete devleti olduğunu göstermiştir. Bu ülke İrgun ve Stern çetelerinin başlattığı suikast geleneğini bırakmış değil. Dolayısıyla İsrail'in bir hukuk devleti olmadığı ortadadır. Bununla birlikte Bin Ladin, Ebubekir Bağdadi suikastları da aynı yöntemin ABD tarafından kullanıldığını da gösteriyor. Keza Cemal Kaşıkçı'nın Türkiye sınırları içinde öldürülmesi Suudi Arabistan'ın da bu yöntemden uzak olmadığını göstermektedir. İran da aynı yöntemi Irak'ta ve sair yerlerde kullanmıştır. Dünya sisteminde hak hukuk yok tam bir orman kanunu var; titan titana ya da gücü yeten yetene.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN