Ramazan: Paylaşma mevsimi…
Mübarek kılınan ayın yarısına gelmiş bulunuyoruz. Bundan önceki yazılarımızda Ramazan'ı bir okul, bir mektep olarak tanımlamış ve bu okulun muhtelif sınıflarının olduğundan söz etmiştik. İşte bu sınıfların birinin kapısında "Paylaşma Eğitimi" yazmaktadır ve bu sınıfta, her şeyi sahiplenmeyi arzulayan nefse, oruç vasıtasıyla paylaşma duygusunu yaşamak eğitimi verilmektedir.
PAYLAŞMAYA NE KADAR DA MUHTACIZ!..
Evet, hem de çok!.. Çünkü "küçük" bir araştırma yaptığınızda "büyük" ve nice "acı" gerçeklerle karşılaşabilirsiniz.
Söz gelimi, dünyada üretilen gıdanın ¼'ü çöpe giderken, açlık sebebiyle çocuklar hayatını kaybediyor!..
Ya da "Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz" (A'râf, 31) ayetini dilleriyle okuyan Müslüman toplumlar, en çok israfın yaşandığı Körfez ülkelerinde kendi elleriyle bu israfı, bu haddi aşmayı gerçekleştiriyor!..
Fazla uzaklara gitmeden bir de kendimize dönüp bir bakalım. "Orucun bir hikmeti de aç kalanların halinden anlamaktır." diye anlatıp duruyoruz veya bu sözlere kulak verip dinliyoruz ama iftar ve sahur sofralarımız tam bir israf ortamına dönüşüveriyor!..
Yine meselâ, birkaç saat aç kaldık diye kendimize çok acıyoruz. Sonra bu merhamet duygularımız bizi, adeta nefsimizi ödüllendirmek için "bu akşam iftarda ne yesek?" sorusuna cevap arama meşguliyetine itiyor. Nihayet kurduğumuz mükellef sofralarda haddi aşan bu yiyip-içmelerle, tuttuğumuz oruçların "nefis terbiyesi" gibi ulvi bir gayeye vasıta olması gerekirken ne çare ki "nefsimizi büyütmeye" yaradığına şahit oluyoruz üzülerek…
Örnekler çoğaltılabilir ve sayısız istatistikler rakamlara dökülebilir. Ama buna gerek yok. Zira her birimizin Ramazan'daki gündelik hayatımıza bir nebzecik bakış bile bir fikir vermesi için yeter de artar!..
Şimdi geliniz, Rabbimiz Teâlâ'nın, oruç ibadetiyle bize kazandırmak istediği şükür duygusu ve bu duyguyla sıkı bir bağa sahip olan "paylaşma kültürü" üzerinde duralım.
"ŞÜKREDENLERDEN OLASINIZ DİYE…"
Orucun farz kılınışıyla ilgili ayetlerden biri olan Bakara Suresinin 185 ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "…İçinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir."
İlgili ayet, öncesiyle beraber ele alındığında –ki, geçen yazılarımızda konuya değinmiştik- Allah Teâlâ, oruç ibadetiyle mümini önce "takva" sonra da "şükür" mertebesine ulaştırmak istemektedir. Takvaya ulaşmak için maddi-manevi yönlerine dikkat ederek "değeri yüksek" oruçlar tutmak gerekirken, şükür mertebesine nâil olmak içinse Kurân'ın indirildiği bu mübarek ayın kadrini kıymetini takdir ederek Allah'ın lütfettiği bu nimete/nimetlere teşekkür duygularıyla şükredebilmektir.
ŞÜKREDENLERDEN OLMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Yıl içinde yeni bir Ramazan ayına kavuşabilmek, onu yaşayabilme imkanına erişebilmek sevgili Peygamberimizin (sav) Allah Teâlâ'dan niyazda bulunduğu hususlardan biridir. Receb ayına girdikten sonra dualarında hep Ramazan'a kavuşmak vardır zira… Neden bu kavuşmayı önemsediğini ise bir hadis-i şerifinde şöyle açıklamaktadır:
"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî, Îmân 28, Savm 6) Bir başka hadisinde ise "başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem azabından azâd edilmenin müjdesinin verildiği bir ay" olarak nitelendirdiği Ramazan ayının fazileti hakkında şunu ifade buyurmaktadır Resul-i Ekrem (sav):
"Eğer kullar, Ramazan'ın fazîletlerini bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi…" (Heysemî, III, 141)
Görüldüğü üzere, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz böylesine faziletli bir aya kavuşma hususunda çok arzulu ve isteklidir. Çünkü bu ay sıradan bir ay değildir. Şimdi böyle bir aya kavuşan ve artık yarısına ulaşan biz müminler için her biri bir "nimete şükür" ifadesi olan salih ameller konusunda bilgiler aktarmaya çalışalım…
ORUÇLUYA İFTAR VERMEK
Mümin oruçlu olduğu gibi kendisi gibi oruçlu bir mümine vermiş olduğu iftar yemeği vesilesiyle büyük bir sevaba nail olmaktadır. İslam dininde paylaşma kültürünün en güzel örneklerinden biri de kurulan iftar sofralarında oruçlulara yemek ikramında bulunmaktır. Doğrusu bunun en güzel ve müstesna örneklerini Mekke ve Medine'de, Harameyn-i Şerifeyn'de müşahede etmek mümkündür. Dünyanın dört bir yanından gelerek mukaddes topraklarda bir iftar saatinde sofranın başında buluşan müminler için, iftar saatlerinde duyulan hazzın ve manevi lezzetin tarifi imkansızdır denilebilir. Aynı şekilde memleketimizde akraba, eş-dost birlikteliğinde verilen iftarların da benzeri duyguların yaşanmasına vesile olduğu söylenebilir. İşte Ramazan'da paylaşma kültürünün güzel bir örneği olan bu iftarlar, aslında motivasyon temelini yine bir hadis-i şeriften almaktadır. Çünkü bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
"Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez." (Tirmizî, Savm 82)
Bu büyük sevabın katlanarak artması isteniyorsa eğer, o iftar sofrasında yoksul ve ilgiye muhtaç kimselerin bulunması bir vecibedir. Yine aynı şekilde, her ne surette olursa olsun hiçbir iftar sofrasına "israf" denilen haram bulaşmamalıdır ki, bir sevap işlerken bir başka günah ile muhatap olunmasın…
Paylaşmanın diğer örneklerini ele almaya devam edeceğiz. Sağlıcakla kalınız efendim…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.