Arama

İsmail Güleç
Ekim 16, 2020
Sorunumuz sadece deizm mi?

Her şeyden önce şunu belirtmeliyim. Nasıl doğadaki tüm olayların bilimsel bir açıklaması varsa sosyal olayların ve hareketlerin de bilimsel açıklaması vardır. İktisat ve sosyoloji, toplumsal hareketleri açıklamayı bir müspet bilim haline getiren disiplinlerdir. Dolayısı ile toplumda bir hareketlenme veya değişim olduğunda mutlaka onun makul bir nedeni ve izahı olur. Bunun için yapılması gereken ilk şey, durumun doğru bir şekilde tespit edilmesidir. Şu hâlde üzerinde hepimizin hemfikir olduğunu düşündüğüm bir tespiti paylaşalım: Son yıllarda daha önce konuşmadığımız ve bilmediğimiz bazı sorunlarla karşılaşmaya başladık. Peki bu durum kendiliğinden mi oluştu yoksa onu doğuran birtakım nedenler var mı?

Belki de ilk göz atmamız gereken yer, eğitim sistemimiz ve gittikçe küçülen ve parçalanan aileler.

Bu sistem, çocuklarımızı ailelerinden ve akrabalarından kopardı. Sınavlara hazırlanmaya mâni oluyor diye evlere misafir kabul etmemeye başladık. Lise giriş sınavları, üniversite hazırlık derken sonrasında KPSS hazırlıkları, çocuklarımızın en güzel yıllarını onlardan çalıyor. Amcasının evinin nerede olduğunu bilmeyen, bayramları tatil olarak düşünen, evde yalnız kaldığında karnını ancak dışarıdan söylediği hazır yiyeceklerle doyurabilen çocuklarımız var.

Sınavlarla baş etmeyi öğrenen bu çocuklara hayatla baş edebilmeyi maalesef öğretemiyoruz.

Diyelim bir iş buldu ve çalışmaya başladı. Bu sefer kariyer kaygısı devreye giriyor. Daha yukarılara çıkma ve daha çok para kazanma hırsı, onları bambaşka bir dünya içine sokuyor. Bu arada anne-babanın özel hassasiyeti yoksa din hakkında bir şey öğrenmeden 30 yaşına geliyor.

Bu süre zarfında gençlerimiz ve çocuklarımız, ömrün en güzel yıllarını, günde en az beş-altı saatini, sanal oyun ve eğlence dünyasına kaptırarak ekran başında geçiriyor.

Öte yandan, dini ve dindarları temsil ettiği düşünülen kişilerin bireysel yanlışların dine mal edilmesi ile bir soğuma ve mesafe araya girince işler iyice içinden çıkılmaz hale geliyor ve gençler arayışlara giriyor. Hayatta karşılaştıkları sıkıntılar karşısında maneviyatın eksikliğini ya ilaçlarda ya da başka yerlerde arıyorlar.

Üstüne bir de televizyonların sabah kuşaklarında ortalara dökülen aile içi rezaletler, felaketler, trajediler, gençlerin parçası oldukları topluma karşı aidiyet duygusunu törpülüyor.

BU NESLİ İYİ TANIMIYORUZ

Hep eleştirdiğimiz bu nesli ya "Z kuşağı", "dijital dünya vatandaşı" diye göklere çıkarıyoruz ya da "daha bunlar yumurta kıramıyor" diye yerin dibine sokuyoruz. Oysa onlar bizlere göre daha özgür ortamlarda yetişiyor. Ne aile ne mahalle ne de okul baskısı görüyorlar. Dolayısıyla herhangi bir baskı ve zorlamaya karşı hemen tepki gösterebiliyorlar. Ve çoğu kere biz bu tepkileri anlamıyoruz bile.

DEĞİŞEN TOPLUM

Toplumun tüm sınıfları değişiyor. Değişimle birlikte kimi sorunlar da ortaya çıkıyor. Biz sadece gençleri, inançları yönünden düşünüyoruz. Oysa inanç kadar önemli bir diğer konu ruh sağlığı.

- Acaba ülkemizde son on yıl içinde psikolog ve psikiyatriste giden çocuklarımızın sayısında nüfus artışından fazla bir artış söz konusu olduğunu merak ediyor muyuz?

- Antidepresan ilaç kullanımı ne durumda? Gençler ve yetişkinler arasındaki yaygınlığı nedir, biliyor muyuz?

- Vaktinden evvel neredeyse medyanın ve akran çevresinin kışkırtması ile zoraki bir şekilde yaşanması istenilen cinselliklere engel olduğundan aile çevresinden uzaklaşmak onlara neye mal oluyor?

- Büluğ çağı ve öncesi yaşanan cinselliğin ruhta ve bedende bıraktığı tahribat ve bunun sonucu ömür boyu süren psikolojik sorunlarla nasıl başa çıkacaklar?

- Hem görünürlükleri hem de sayıları artan ve neredeyse teşvik edilecek duruma gelen eşcinsellik konusu var. Bizim hiçbir şekilde anlayamayacağımız biçimde yaklaşıyorlar. Neden?

- Kendini hadım ettiren erkeklerin sayısının artması hakkında neler yapılabilir?

- Ensest ilişkilerin artması nasıl engellenecek, hiç düşünüyor muyuz?

- Evlenme yaşının ileriye doğru kayması ve bunun kadınların hormonsal yapısı üzerindeki tesirleri ve olumsuz sonuçlarını hesaba katıyor muyuz?

- Annelik duygularını yaşayamayan kadınların artması, onları ruhi sıkıntıya sevk eder mi?

- Boşanan ailelerin çocukları ile tek çocukların yaşadığı sorunlar karşısında hangi önerilerimiz var?

- Evliliklerde aldatmaların artması ve bunun normalden öte bir meziyet olarak görülmesi, seri cinayet işleyen katiller, insanlara ve canlılara eziyet eden psikopatlar-sosyopatlar ile nasıl baş edeceğiz?

- Manevi bakımdan kendilerini bir yere ait hissetmediklerinden, açlıklarını, ne olduğu bilinmeyen şeytana tapma, reenkarnasyon, uzaylılarla temas, çakraları uyandırmak ve ismini sayamadığım bir sürü manevi akım ve düşüncelerde aramalarının önüne nasıl geçebiliriz?

- İntiharı çözüm olarak görenlerin sayısındaki artış bizi korkutmalı mı?

- Aileyi ve bireyin kendini ihmal edecek kadar işkoliklik ve iş yerinde yükselme hırsı, daha çok para kazanma arzusu ile yitip giden hayatlar için bir şeyler yapılamaz mı?

- Mankenlere benzeme arzusu ile artan estetik ameliyat yaptırma çılgınlığı karşısında nasıl duracağız?

Tüm bu sorunlar sadece gençleri mi ilgilendiriyor? Sadece iktidar ve devlet gayretiyle bu sorunların altından kalkabilir miyiz?

Bu sorulara verecek cevabınız "hayır" ise hep birlikte düşünüp çözüm aramalıyız. Yöneticilerimiz, üniversiteler, uzmanlarla birlikte oturup birbirimizi suçlamadan tartışmazsak bu ateşin sıçramadığı ev kalmayacak. "Dinden uzaklaşıyoruz da ondan" demek kolaycılığına kaçmadan, birbirimizi suçlamadan bu sorunlara çözüm aramak, büyümeden tedbir almak zorundayız.

Unutmayalım, mutlu aile olmadan mutlu çocuk olmuyor. Çocuklar, mutlu olmadan tam manası ile sağlıklı olmuyor. Devletimizin ve milletimizin bekası çocuklarımızın mutluluğunda ve aile yapımızın korunmasında.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN