Arama

İsmail Güleç
Haziran 20, 2020
Hikayeyi dinleyen hayvanlara eziyet eder mi?

Bir konuda gerektiğinden fazla tepki gösteriliyorsa o konuda iyi gitmeyen bir şeyler var demektir. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, çevre ve doğa hakkı son yıllarda haberlerde sıkça karşımıza çıkan konular ve toplum bu konularda çok hassaslaştı. En ufak bir ihlalde sosyal medya yıkılıyor ve failler verilebilecek en üst cezalarla tecziye ediliyor. Böylece ihlallerin önü alınmaya çalışılıyor.

Belki bu bir çözüm ama ben daha kesin bir çözüm biliyorum. O da çocuklarımıza atalarımızın anlattığı hikayeleri anlatmak. Hikâye ile bu sorun çözülür mü diye soracaksınız hemen. O zaman sizden iki dakikanızı istirham ederek bir hikâye anlatayım. Sonra tekrar konuşuruz.

Hikâye bundan yüz yıl öncesine kadar halkın okuması için basılan kitaplarda geçer. Özellikle Mevlit baskılarının önünde, sonunda, arasında, kenarlarında Hz. Peygamber'in içinde olduğu birtakım hikayeleri yayınlamak adeta bir gelenek haline gelmişti. Bu hikâyede onlardan biri.

Deve hikayesi

Sahibinden eziyet gören bir deve durumunu arz etmek için Hz. Peygamber'in kapısına gelir. Bir cuma günü, akşamüzeri Hz. Peygamber ashabı ile sohbet ederken kapıda ağlayıp inleyen, feryat eden bir hayvan sesi duyar. Hz. Ali'ye dönerek;

- Ey Ali! Git bak bakalım, mazlum gibi ağlayıp inleyen de kim? Neden böyle ağlayıp inler? Onu kim ağlatmış? Git öğren.

Buyurmuş. Buyruğu işiten Hz. Ali hemen dışarı çıkar. Ağlayıp inleyenin bir deve olduğunu görür ve sorar:

- Ey mübarek hayvan? Neden ağlayıp inlersin? Seni böyle dövüp sana eziyet eden de kim?

- Ey Ali! Ben halimi Allah'ın elçisinden başkasına söylemem, der.

Hz. Ali içeri girer, durumu arz eder. Bunun üzerine Hz. Peygamber yanında kendisinden sonra halife olacak dört imam ile birlikte kapıya çıkar. Hz. Peygamber'i gören deve anlatmaya başlar:

- Ey Allah'ın resulü! Benim sahibimin adı Ebu Mesud. Ağır bir yük taşıyordum. Yol balçık idi ve ayağım battı ve tökezledim. Ebu Mesud'un köleleri atından inip beni dövdüler ve benim için bu işe yaramaz, yük taşıyamaz dediler. Bunun üzerine Ebu Mesud benim iplerimi çözmelerini, örtümü çıkarmalarını, yem vermemelerini, dışarı salıp kesmelerini söyledi. Ben de derdimi arz etmek için kapına geldim. Beni boğazlayacaksa Hz. Peygamber boğazlasın, şu canımı vereceksem onun yolunda vereyim dedim. Etimi müminler yesin, Allah'a verdiği nimetlerden dolayı şükretsin diye düşündüm.

Deveyi dinleyen Hz. Peygamber deveye bizi sahibine götür der. Her birlikte sahibinin evine varırlar. Hz. Peygamber devenin sahibine seslenir:

- Ey Ebu Mesud, sen ne yaptın? Bu hayvana neden böyle zulmettin?

- O benim devem değil mi? İster döverim ister severim, istersem de keserim.

- Ben buraya o devenin hakkını almaya geldim.

- Size benim ona zulmettiğimi kim söyledi?

- Devenin kendisi gelip anlattı.

- Nasıl olur? Gelsin bir de kendisinden ben dinleyeyim.

Deyince deveyi çağırırlar ve deve olanları bir kez daha anlattıktan sonra;

- Ey Allah'ın resulü! Hakkımı bunlardan al. Kafirlere hakkımı helal etmiyorum.

Devenin bu sözlerini işiten Ebu Mesud yerlere kapanır ağlayıp inlemeye, ben ettim siz etmeyin diye yalvarmaya başlar. İman eder ve Müslüman olur.

Hz. Peygamber devenin parasını verip satın alır. Sonra ashabına dönerek;

- Kimse bu deveye yük vurmasın, kim bu deveyi beslerse benimle birlikte cennete gider.

Buyurur.

Deve her gün otlağa giderdi. Cuma günleri de mescidin kapısına gelir, Hz. Peygamber'in yolunu gözler, onun baldan tatlı sohbetlerini dinlerdi. Peygamberimiz vefat edene kadar böyle devam etti. Bir Cuma yine geldiğinde Hz. Peygamber'in sesini işitemez. Sorduğunda ona Hz. Peygamber'in vefat ettiğini söylerler. Haberi alır almaz deve kendisinden geçer ve başını eşiğe vurmaya başlar. Hz. Peygamber'in olmadığı dünyada benim ne işim var diyerek oracıkta canına kıyar.

Deveyi önceden tanıyan ve bilen Hz. Fatıma bu mübarek hayvanı kefenleyip gömer. Bu hikâyeyi anlatan hikayeci bu devenin cennete gittiğini ve orada otlaklarda yayıldığını söylerler.

Şimdi tekrar başta ifade ettiğimiz konuya dönelim. Sizce bu hikâyeyi dinleyen biri sahip olduğu, olmadığı bir hayvana eziyet edebilir mi?

Şimdi aranızda hayvanlara eziyet etmemek için hikayelere gerek yok, her bilinçli ve duyarlı yurttaş aklıyla bunu bilir, diyenleriniz çıkabilir. Haklısınız, ben aksini iddia etmiyorum. Sadece atalarımızın kimi insanlardan esirgedikleri mübarek sıfatını hayvanlar için kullanmalarına ve onlara eziyet etmemelerinde bu tür hikayelerin katkısının olduğu, eğer faydası olacaksa bu hikayelerin bugün de çocuklara anlatılması gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Çocuklarımız hem hayvanlara karşı daha merhametli olacak hem peygamberimizi daha yakından tanıyacak ve seveceklerdir. Duygu ile beslenmeyen ve desteklenmeyen akıl kuru bir görüntüden ibarettir.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN