Arama

Ekrem Demirli
Temmuz 12, 2018

Klasik Düşünce Okulu 2016 senesinin başlarında bir grup akademisyenle birlikte başlattığımız programın adı. Kuruluş gayesi çağdaş dünyada dini düşüncenin anlamı sorunundan hareketle İslam düşüncesinin kurucu metinlerinin okunması olarak belirlendi. Faaliyeti birlikte deruhte ettiğimiz akademisyenler kişisel tecrübelerinden hareketle ciddi bir okumanın ancak yazmakla ikmal edilebileceğini dikkate alarak okulun odağına yazıyı yerleştirdi. Bu nedenle Klasik Düşünce Okulunu nazari metinleri okuma yeri olarak değil, 'nazari metinler üzerinde yazı yazmak' faaliyeti olarak tanımladık. Konuyla ilgilenen pek çok akademisyen ve talebe için artık Klasik Düşünce Okulu yazmak faaliyetiyle özdeşleşmiştir ki, bundan son derece memnunuz. Okumak yazmakla tahkim edilmediği sürece zihinsel bir faaliyet haline gelmiyor. Yazmayı okumanın sağlaması veya tahkim ve tespiti şeklinde görmek mümkündür. Eskilerin 'bilgi bir avdır, yazmak onu yakalamak demektir' dedikleri budur. Klasik Düşünce Okulu'nun ciddi sorun yaşadığı alan da burası oldu. Üniversitelerimiz yazıyı eğitim-öğretim sürecinin asıl bir unsuru haline getiremediler; sadece lisans düzeyinde değil, yüksek lisans ve doktora döneminde dahi yazmak başarabildiğimiz bir iş değil. Meselenin çözümsüz raddeye varmasının nedeni ise ortaokuldan itibaren eğitim-öğretimin yazmak üzere şekillenmemiş olmasıdır. Türkiye'de okur-yazar tabiri kalem kullanmak, günlük işleri yazmak anlamında kullanılıyor maalesef. Lisede öğrenilmemiş bir iş ise daha sonraki süreçlerde meleke haline gelecek şekilde öğrenilemiyor. Klasik Düşünce Okulu'nun faaliyetlerine katılanlar 'yazarak-okumak' konusunda ciddi sıkıntı çekiyorlar.

Yazıyla ilgili yanılgılardan birisi yazmanın gayesini tespitte ortaya çıkıyor. Yazmak kazanılmış veya öğrenilmiş bir bilginin başkasına ulaştırılmasını sağlayan tebliğ vasıtası olarak kabul ediliyor. Yazmanın gayesi bilginin paylaşılması veya ulaştırılması olarak görüldüğü sürece işin ciddiyeti anlaşılamayacaktır. Klasik Düşünce Okulu'nda bu sorunu aşmak için şöyle bir cümle kullanırız: 'Yazmasan niçin okuyasın?' veya 'önce yazı sonra okuma!' Gerçekte yazmak bir zihnin inşasının en vazgeçilmez yoludur. İnsan yazmadığı sürece okuma faaliyeti tamamlanmış değildir; gerçekte bir kitap okuduğunu söylemek doğruluğu henüz teyit edilmemiş iddiadır. İddia yazmakla doğrulanır veya sadece iddia olarak kalır. Kitabın zihnin sahici parçası haline gelmesi yazmakla mümkün olabilir; bir de ciddi bir tartışma süreci yazmak işlevi görebilir.

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN BÜTÜNLÜĞÜ MESELESİ: ŞİZOFRENİ VE DÜŞÜNME

Klasik Düşünce Okulu İslam düşüncesinin kurucu metinlerini ele alırken iki noktadan hareket etti: Birincisi İslam düşüncesinin farklı disiplinleriyle müşterek bir aklı inşa ettiği veya bu akıldan beslenerek ortaya çıktığını kabul ederek metinler arasındaki irtibatı tespit! Müslüman entelektüellerin ciddi meselelerden birisi İslam düşüncesinin ürünlerinin birbirinden kopuk ve bağımsız ele alınmasının yol açtığı körlüktür. Hiç kuşkusuz başından beri İslam'da hem yöntem hem disiplinlerde ciddi ayrışmalar ortaya çıkmıştı. Ehl-i rey ve ehl-i hadis ilk ciddi yönelimlere işaret ediyordu. Birincisi dini bilgiyi Peygamberce söylenmiş sözlerde ve fiillerde bularak yorumu 'bidat' sayan ekoldü. İkincisi ise vahiyde ve hadislerdeki ilkeleri tespit ederek yeni durumlar için yeni hükümler çıkartabilmeyi aklın görevi saydı. Müslümanlar zamanla Grek bilim ve felsefesini değişik kanallardan tanıyınca bilgi anlayışında temelden değişme yaşandı; bilgi, hadis ve ayetlerdeki bilgi ile sınırlı değildi. Yeni bilgi anlayışı Doğu Akdeniz'e yerleşme sürecinin habercisi idi. Bir yandan kelam ve fıkhın teşkil ettiği normatif gelenek ile öte yandan tasavvuf din bilimleri alanını tahkim ederken Müslüman filozoflar ise Grek mirası ile İslam arasında irtibatlar aramaktaydı. Zamanla ayrımlar çatışmalara doğru ilerleyecek, ekoller arasındaki irtibatlar zayıflayacaktı. Bununla birlikte ekoller, müşterek bir zihin dünyasının parçası olarak birbirini inşa etmeyi sürdürdü. İslam'daki nazari düşünce okulları olan kelam, tasavvuf ve felsefe bir yandan çatışırken öte yandan birbirlerinin gelişim süreçlerini belirliyordu. Klasik Düşünce Okulu tarihî vakıayı dikkate alarak farklı disiplinlerin metinlerini bütünü anlamanın vasıtası kabul etti. Okulda felsefe, kelam, tasavvuf ve fıkıh usulünün kurucu metinleri bir hiyerarşi gözetmeden okunur, daha doğrusu yazarak okunur! İslam düşüncesinin teşekkül sürecinde büyük rol oynayan Grek metinleri ise Aristoteles ve Platon'un kitaplarıyla okulun kurucu bir unsurudur. Türkiye'nin önde gelen felsefe, tasavvuf, kelam, fıkıh ve İslam felsefesi uzmanları müşterek bir gaye ekseninde düşünce hayatının kurucu metinlerini okutmaya devam etmektedir.

İkinci mesele ise Klasik Düşünce Okulu'nda metinler ibare çevirisi şeklinde okunmamasıdır. Klasik Düşünce Okulu klasik metinlerin Türkçe çevirilerini tercih ederek yeni bir iş yapmak istedi. Türkiye'de metin okuma faaliyeti öteden beri yapıla gelir. Bazı örneklerine kişisel olarak şahit olduğum klasik metin okutan kıymetli hocaların hizmetlerini saygı ve hürmetle yad etmek gerekir. Onlar bazen bir veya iki talebeye cami köşelerinde veya kendi evlerinde metin okutan, bilime ve hakikate hizmet eden fedakar insanlardır. Lakin Klasik Düşünce Okulu metin okumada farklı bir tutum benimsedi: Okuldaki anlayışa göre metinler orijinal dillerinden okunduğunda üç sorun ortaya çıkıyor: Birincisi sınırlı bir talebe kitlesine hedef alarak –çünkü en azından dili iyi seviyede bilmek lazımdır- bilginin alanının daralmasıdır. Modern dünyada bilgiye 'ehil' insan tanımı ve çerçevesi değişmiştir. Bilgi mümkün mertebe geniş kesimlere yayılarak bilginin paydaşları artmıştır. Sağlıklı bir düşünce ve bilgi hayatından söz edebilmek için dil sorunun 'mesele' olmaktan çıkartarak metinlerin geniş kesimlere ulaştırılması bir zorunluluktur. İkinci mesele ise yabancı dilden konuyu anlamadaki güçlüktür. Bir metni yabancı dilden okuduğunuzda merakınız metni çevirince bir noktada karar kılar. Halbuki iş tam da orada başlayacaktır: Mesele cümlenin asıl dildeki anlamı değil, kitabın gerçekte ne dediğinin anlaşılmasıdır. Klasik Düşünce Okulu sorunu böyle görerek metinleri tercümelerden okumayı seçti. Ortaya çıkabilecek sorunları ise metin uzmanlarıyla aşabileceğimizi kabul ederek talebenin sadece metinle yüzleşmesini sağladı.

Üçüncü mesele ise, orijinal dille kitap okurken kitabın bütünlüğünün görülmesindeki güçlüktür. Öyle bir okuma sürecinde kitabın bütünlüğünü görmek mümkün değildir. Halbuki Klasik Düşünce Okulu kitabın bütünlüğünü görmeden alt konuların anlaşılamayacağını hesaba katar. Bu nedenle hocalar Klasik Düşünce Okulu talebelerine kitap hakkında genel bir perspektif kazandırarak kitabın tümünü okutur, kitabın ortaya çıktığı tarihsel ve zihinsel bağlamı göstererek de kitabın düşünce tarihindeki yerini anlatırlar.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN