Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ağustos 29, 2019
Raporlarda dikkat çeken noktalar…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bundan önceki yazımızda, ülkemizde kadınlara yönelik yaşanan cinayetler ile 6284 no'lu "Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" arasında bir bağın varlığına dikkat çekmiş ve bu kanunun uygulanmasından sonra cinayetlerin sayısında azalma yerine her geçen yıl artışın, istatistiklere de yansıdığından söz etmiştik. Yine son sözlerimizde konuyu enine boyuna araştıran incelemelerin sayıca az olduğunu da ifade etmiş, Polis Akademisi Yayınlarından çıkan bir rapora atıfta bulunarak, araştırmacıların "…Öte yandan, tedbir kararı verecek yetkililerin, analiz yapmaya zaman olmadan karar vermek zorunda oldukları da bir gerçektir." tespitleriyle birtakım problemlerin ortaya çıkmasına sebep teşkil eden bir önemli gerçeğe de işaret etmiştik…

Evet, 6284 no'lu kanunun ve beraberinde yürürlüğe giren birtakım "anlaşma" ve "sözleşme"lerin, inanç ve değerlerimize uymayan, toplumun âdet, gelenek ve görenekleriyle alakası bulunmayan özellikler taşıması hasebiyle fayda yerine zarar getirdiği açık bir şekilde ortada iken, kadın haklarını savunan birtakım derneklerin ve çevrelerin, meseleyi sadece bir yönüyle ele almalarının ancak "ideolojik" bir bakış açısına saplanıp kalmakla izah edilebileceği kanaatindeyiz. Halbuki, gerek birey olarak insanın mutluluğu, gerekse insanların kadın ve erkek olarak bir araya gelip kurdukları yuvalarının huzuru, tüm ailenin saadeti, hem dinin ve kültürün hem de sosyal bilimlerin muhatap aldıkları bir konudur. Bu mesele, asla kapitalizm, hedonizm, feminizm vs. gibi ideolojilere malzeme teşkil edecek bir mesele değildir!..

Bu nedenle, Coşkun TAŞTAN-Aslıhan KÜÇÜKER YILDIZ tarafından araştırılarak kaleme alınan "Dünyada ve Türkiye'de Kadın Cinayetleri 2016-2017-2018 Verileri ve Analizler" adlı rapor ve benzeri çalışmalar, özellikle aile ve kadın konularını kendileri için çalışma alanı olarak belirleyen vakıf ve derneklerin yetkilileri ve çalışanları tarafından dikkatle incelenmelidir. O zaman kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri gibi yürek burkan konuların çözümünde ailenin bir bütün olarak ele alınması ve erkeğin bu huzuru ve mutluluğu sağlama konusunda eş, ortak ve dost olarak görülmesi icab ettiği hakikati ortaya çıkacaktır.

ARAŞTIRMALARIN ORTAYA ÇIKARDIĞI ÇARPICI GERÇEKLER

İlgili raporda dikkat çeken birtakım önemli bulgular vardır. Bu bulgular, öteden beri söylemeye çalıştığımız, kadınlara yönelik şiddet ve cinayet olaylarında, arka planda birbirine geçmiş, girift ve kompleks bir problemler yumağı olduğunu, bunları tahlil edip, tanımlayıp çözmedikçe meseleyi çözemeyeceğimiz öngörüsünü doğrular niteliktedir. Şöyle ki, cinayetler %86.5 gibi yüksek bir rakamla "sabıkasız" kimseler tarafından işlenmiştir. Bunlar %63.5 oranıyla ya eş veya duygusal yakınlığı olan kimseler ya da %32 oranıyla akrabalardır. Görüldüğü üzere, cinayetlerin çoğunluğu evde/meskun binada (%72) ve maktulün en yakınları tarafından işlenmektedir. Cinayet saikleri başlığı altında ise en yüksek oranı %42.6 psiko-sosyal motifler oluşturmaktadır. Bulgular şunu ortaya koymaktadır diyebiliriz: Erkeğin içine düştüğü psikolojik bunalım, sıkıntı ve problemler yanında, toplumun ve yakın çevresinin telkinleriyle onun üzerinde oluşturduğu baskı ve olumsuz etkiler, daha önceden herhangi bir suça karışmayan bu kişiyi cinayet işleyecek bir duruma getirebilmektedir. Dolayısıyla, kendisi hakkında onu tanıyanların, "aslında kendi halinde, kimseye kötülüğü olmayan, zararsız biriydi. Nasıl böyle bir şey yaptı anlamıyorum!" şeklindeki ifadeleri boşuna değildir. Asıl mesele, kişileri bu hale getiren sistemin kodlarını çözmektir. Çünkü, bir yuva kurarak "aile" olan karı-kocanın huzur ve mutluluğunu temelinden sarsacak gelişmelere zemin hazırlayan ideolojik yaklaşımların etkileri aslında yıllardır ülkemizde hüküm sürmekte… Nasıl derseniz, birbirinin kişilik haklarına saygıyı ortadan kaldıran diziler ve filmlerle; birbirine "emanet" oldukları şuurunu "gericilik" olarak gören ve gösteren slogan ve söylemlerle; evlat yetiştirmenin önemini ve değerini kadının çalışma ve para kazanma hakkına kurban eden anlayışlarla bu ideolojiler hükmünü sürüyor ve sürdürüyor çeşitli vasıtalarla…

Psikoloji, insanı dinamik bir varlık olarak tanımlar. Evet, insan muhteşem bir dinamizm taşır. Beden, trilyonlarca hücrenin hepsinin canlı bir şekilde hayatta olduğu değerli bir varlığıdır insanın… Aynı şekilde ruhu da gönlü de vicdanı da vardır insanın… Ve şeytan, insanın damarlarında kanının dolaştığı gibi dolaşır insan benliğinde. Etkiler duygularını insanın… En zayıf tarafından yaklaşır, zaaf noktasından girer meseleye ve kandırır insanı… O sebeple, "boş bırakılmaya gelmez" insanoğlu… Zaten o, "boş yere yaratılmamıştır." (Mü'minun, 115) Ne çâre ki, günümüzde insanı bilgiyle donatmak, yüce değerlerle süslemek ve güzel ahlakla karakterini ve kişiliğini güçlendirmek yerine tâ küçük yaşlardan itibaren "Sen sen ol. Hayatını yaşa! Özgürlüğünü kısıtlama!" gibi reklam sloganlarına muhatap kılıyoruz. Biz değil, bizim olmayan ideolojiler yetiştiriyor nesillerimizi… Neticede vicdanı besleyen yüce değerler yerine gelip geçici hazların beslediği egolar hükmediyor insana… Rapordaki bir bulguda, kadın cinayetlerinde cinsel motifle işlenen cinayetlerde maktul ve katillerin yaş aralığının %34 oranıyla en yüksek seviyede 26-35 yaşları arasında olması (adı geçen Rapor, s.22), geride bıraktığımız 15-20 yılda işte bu zehirli ideolojilerin, neslimiz üzerindeki olumsuz ve yıkıcı etkisinin tâ kendisidir!.. Gelecek yazıda buluşmak üzere…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN