Çocuklar Felsefe yapabilir mi?
İnsanlık farklı dönemlere geçiş yaparken bu esnada birden çok eğitim modeli ortaya çıkar. Bunlardan...
“İyi ki” geçtiniz bu dünyadan dediğimiz isimleri konuştuğumuz podcast programımıza hoş geldiniz, sevgili Fikriyat dinleyicileri... Sizinle bugün Neşet Ertaş'ı konuşacağız.
Bugün garip ustamız, Neşet Ertaş'ın ölüm yıl dönümü… Üzerinden 12 koca yıl geçmiş… Neden garip dedim diye soracak olursanız, mahlası bu idi ustamızın… Ama o garipliği sadece bir mahlas olarak kullanmadı; bir yaşam biçimi, bir feryat, bir haykırış olarak türküleriyle bizlere anlattı. Hani konserine gidenlere "Ayaklarınızın turabı, gönüllerinizin hızmatçısıyım!" derdi ya; işte o sözlerle gönülleri fetheden büyük bir sanatçıydı kendisi. Anadolu'nun sesi, gariplerin yoldaşı Neşet Ertaş'ı, vefat yıl dönümünde sevgi, saygı ve rahmetle anarken, türkülerinde işlediği o derin "garip" temasına bakacağız.
Neşet Ertaş'ın sözleriyle başlamak istiyorum: "Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk, varlığı görmedik ki yoksulluktan şikâyet edelim." İşte bu cümleler, onun hayatının özetiydi Kendisini bildi bileli yoksul, ama bir o kadar da onurlu bir yaşam sürdü. Bozlak ustası, yoksul insanların, gariplerin acılarını, dertlerini sazıyla, sözüyle türkülerine taşımayı kendine görev bildi. Sayısız eseri vardı; ama hiçbirinde adını kullanmadı, kendini "Garip" diye tanıttı hep. Babasının bir sözünde; "Bizler garibiz oğlum, bize garipler derler" demiş. İşte o günden sonra Neşet Ertaş, türkülerin sonuna "Garip" mahlasını eklemiş. Bu kelime, onu tam anlamıyla tamamlayan bir parça olmuş. O, eserlerinde anlattığı gibi gerçekten garip bir insandı. Kendi sözleriyle, "Garip gezdim el içinde, halden bilmez kul içinde, bunca acı dil içinde, az mı çektim az mı çektim" derken, İstanbul'da, Ankara'da ve Almanya'da yaşadığı yalnızlığı, kalabalık şehirlerde bir başına olmayı, açlığı ve yokluğu anlatıyordu. Belki de bu yüzden hiçbir zaman kendini ne şehre ne de insanlara ait hissedebildi. Bu duyguları, sazına, sözlerine dokudu; bizlere ulaştırdı.
"Yine Bir Hal Oldu" eserinde, sevdasına kavuşamayan, aşkını yüreğinde bir köz gibi taşıyan Ertaş'ı dinledik aslında. Sıla hasreti, yoksulluk, yalnızlık... Ne kadar zor ve biçare bırakır insanı değil mi? En çok da gurbette ölmekten korkardı Neşet Ertaş; çünkü garibin ölüsüne bile ağlayanın bulunmadığını bilirdi. Sadece bir saz ustası değildi o, Anadolu'nun kalbinin sesi oldu. Eserlerinde garipliği o kadar samimi bir dille anlattı ki, onun türküleri hepimizin ortak acısı, sevinci, yalnızlığı oldu. Bu yüzden onu hep sevgiyle, saygıyla anıyoruz; çünkü o hepimiz gibi bir garipti. Onun sazı hiç susmasın, türküleri hep yankılansın!
Editör: Özge Özkul
💠💠💠
FİKRİYAT.COM SOSYAL MEDYADA!
Fikriyat'ı aşağıdaki sosyal medya adreslerinden takip edebilirsiniz;
👉 YOUTUBE 🔔
👉 Fikriyat.com mobil uygulamasını ise buradan indirebilirsiniz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan FİKRİYAT veya fikriyat.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
İnsanlık farklı dönemlere geçiş yaparken bu esnada birden çok eğitim modeli ortaya çıkar. Bunlardan...
Fikriyat ekibi olarak bu sene altıncısı düzenlenen Etnospor Kültür Festivali'ne katıldık. Alanda...
Lotus ayak uygulaması, Çin'de ortaya çıkmış trajik bir gelenektir. Bu topraklarda belirli sebeplerden...
İstanbul'da aynı semtte birbirine yakın kütüphaneleri tanıttığımız, Kütüpistanbul'un yedinci...
Dünyanın en çok turist çeken şehri Paris'in bir mezarlık üzerine kurulu olduğunu biliyor....
Mardin Ulu Camii, 12. yüzyıl Artuklu mimarisini en güzel örneklerindendir. Yivleme tekniği...