Osmanlı vatan bildi Avrupa sömürdü
Osmanlı, fethettiği yerleri vatan bildi. İmparatorluğun herhangi bir bölgesine, topladığı vergiden daha fazlasını harcadı. Ülkesinin her karış toprağını şehit kanıyla sulamadan terk etmedi. Avrupalılar ise işgal ettikleri yerleri vatan olarak görmedikleri için acımasızca sömürdüler. Sömürdükleri bölgelerde ise gider geliri aştığında, yakıp yıkıp masum insanları katlederek çekildiler.
Dünyanın en problemli coğrafyasında 6 asır sürecek bir devlet kuran Osmanlılar, fethettikleri yerleri birer vatan parçası olarak görmüşlerdi. Bu yüzden de Osmanlı İmparatorluğu her karış toprağını binlerce şehidin kanıyla sulamadan terk etmedi. Yemen'de, Trablusgarp'ta, Sırbistan'da toprakları kaybetmesi kesinleşmişken bile son kurşununa kadar savaştı. Çünkü o topraklar birer vatan parçası idi.
Aslında bu davranış reel politik açısından hatalıydı. Çünkü o bölgelerin kaybedilmesi bir tarafa, kalan toprakları savunmak için gerekli olacak mevcut gücünü de harcamıştı. Halbuki İngilizler işgal ettikleri yerleri vatan olarak görmedikleri için, gider geliri aştığında bütün sömürgelerinden çekilmişlerdi. 1917 İhtilali sırasında Lenin de komünizmi oturtuncaya kadar Rus Çarlığı'nın bir kısım topraklarını bırakmıştı. Sloganı ise şuydu: "Zaman kazanmak için toprak satıyoruz."
Lenin, ihtilalin başarıya ulaşmasının ardından geçici olarak bağımsızlığı kazanmış toprakları tekrar işgal etti. 1990'lı yılların başında Rusya, uzun süre sömürdüğü ülkelerden gelen gelir azalıp oralara yapılan harcamalar artınca hâkimiyeti altındaki ülkeleri serbest bıraktı. Gerek İngiltere, gerekse Rusya sömürdükleri ülkeleri, elde edecekleri bir şey kalmayınca bırakmakta tereddüt etmemişlerdi. Ancak Osmanlı bunu yapmamıştı. Çünkü kaybettiği bütün ülkeler, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözünde birer vatan parçasıydı.
Osmanlı döneminde Atina
OSMANLI FETİH SİYASETİ
Osmanlı fetihleri sadece kılıçla olmamıştı. Halil İnalcık Hocamız, Osmanlı fetihlerinin kılıçtan ziyade "istimalet" (gönül çekme) ismi verilen uzlaştırıcı bir politikayla gerçekleştirildiğini belirtir. İstimalet, Müslüman olmayan ahalinin çeşitli vaatlerle kazanılması sayesinde Osmanlı hâkimiyet sahasının genişletilmesidir. Osmanlı idaresi yaptığı propagandayla İslam'ın ananevi müsamaha politikası çerçevesinde gayrimüslimlere can ve mal güvenliği ile dinlerinde serbestlik tanıyor ve onları eski feodal bağlılıklarından kurtarıyordu.
Örneğin, Duşanov Zakonik kanunlarına göre, köylünün haftada iki gün angarya suretiyle prensin toprağında çalışması gerekiyorken, Osmanlı yönetiminde yılda sadece üç gün timar sahibi olan sipahinin toprağında çalışma zorunluluğu vardı. Osmanlı idaresini kabul eden gayrimüslimler askerlik hizmeti yerine "cizye" vergisini ödedikleri takdirde hayatları, malları ve dinleri devletin teminatı altına alınırdı. Bu yüzden Osmanlıların, Balkanlar'da kılıç ve ateşle yerleştikleri iddiası artık bilimsel yayınlarda yer almamaktadır.
Osmanlılar gayrimüslim halkın yanı sıra, Ortodoks kilisesini ve manastırlarını da himaye ederek vergilerden muaf tuttular ve dini vakıflarına dokunmadılar. Osmanlılar, feodal yerli askeri sınıfın imtiyazlarını ve feodal haklarını kaldırmakla beraber, onları kendi askeri sistemleri içine almışlardı. Böylece köylüyü, kiliseyi, şehirli halkı ve askerleri kendi saflarına çektiler. Bu yüzden Osmanlı idaresine direnen mahalli hanedanlar ortadan kaldırıldıktan sonra fethedilen yerlerde hâkimiyet kolay kurulmuştur.
Yerli kabileler ile sömürgeciler arasında savaş
TOPLADIĞI VERGİDEN FAZLASINI HARCADI
Yapılan araştırmalar, Osmanlıların bu idare tarzlarını açıkça ortaya koymaktadır. Amerikalı tarihçi Bruce W. McGowan, Osmanlı idaresindeki Sırbistan üzerine yaptığı araştırmalarda, Sırbistan'da nüfus başına (per capita) düşen gıda mahsulünün, Avrupalı devletlerin sömürgelerindeki köylülerin elinde kalan gıda mahsulünden çok daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Balkanlar'ın tek bir devlet çatısı altında uzun süre savaşsız bir ortama kavuşması, buralarda ticareti canlandırıp şehirleri geliştirmiştir. Michael Palariet, XIX. yüzyıl Balkan ekonomileri üzerine yaptığı araştırmada Sırbistan'ın bağımsız olmadan önceki dönemde, müstakil devlet olduğu döneme göre daha hızlı büyüdüğü ve kalkındığı sonucuna varır.
1558-1560 yılları arasında Osmanlı hâkimiyetindeki Macaristan üzerine bir araştırma yapan Macar tarihçi Kaldy Nagy, bu yıllara ait bütçeleri incelediğinde ilginç sonuçlarla karşılaşmıştır. 1558-1560 yılları arasında Macaristan'dan 6 milyon akçe vergi toplayan Osmanlılar, aynı dönemde bu ülkeye 23 milyon akçe harcamışlardı. Osmanlılar, sömürmek maksadıyla Macaristan'da olsalardı, herhalde Macaristan'a 17 milyon akçe fazladan harcama yapmazlardı.
VATAN VE SÖMÜRGE FARKI
Marksist dönemde, Osmanlı hâkimiyetindeki Bulgaristan üzerine araştırma yapan Bulgar tarihçilerin eserlerinde, "Osmanlı, Bulgaristan'ı sömürdü" ifadeleri sıkça kullanılmıştır. Ancak Bulgar tarihçiler eserlerinde kendileriyle tenakuza düşerler. Bulgar şehirlerinin tarihi anlatılırken de Osmanlı döneminde nasıl gelişim sağladığını övgü ifadesi kullanmadan itiraf ederler.
Sömürüldüğü iddia edilen ülkede şehir hayatı, ticaret, imalat sektörleri gelişmiştir. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu'nun fethettiği her yeri birer vatan parçası olarak görüp, sömürme niyeti olmadığına dair sayısız örnekten birkaç tanesidir. Zaten Rumeli'deki Rusçuk, Selanik, Belgrad vs. gibi şehirlerle ilgili tarihi kayıtlara bakıldığında buralarda bugün çoğu var olmayan onlarca cami, han, hamam, tekke ve medreseye rastlanılması da, o toprakların vatan olarak görüldüğünün açık bir delilidir.
Dikkat edilirse bu örnekler, Hristiyan ülkelerden verilmiştir, Irak veya Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerle ilgili de değildir. Hristiyan ülkelerinde bu uygulamayı yapan Osmanlı İmparatorluğu'nun Müslümanların bulunduğu yerlerde sömürgeci bir siyaset izlemeyeceği de aşikârdır.
Arap ülkelerinde bulunan halka, özellikle de bedevilere Osmanlı hükümeti sık sık para yardımında bulunurdu. Mekke ve Medine gibi yerler ise hem devletten yardım alıyorlardı hem de vergiden muaftılar. Bu yüzden ABD'li ve Avrupalıların, Afrika ve Ortadoğu'daki ülkelerin Osmanlı İmparatorluğu'nun bir sömürgesi veya kolonisi olduğu yolundaki sözleri tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır.
Osmanlı döneminde bir kilise.
MİLLİ KİMLİKLERİ KORUDULAR
Osmanlılar, fethettikleri bütün bölgelerin dini ve milli kimliklerini korumalarını sağladılar. Gerek Balkanlar'da gerekse Ortadoğu'da olsun Osmanlılar çekildikten sonra buralardaki halkın dillerinde ve dinlerinde büyük bir değişim olmadı. Bazı ülkeler, Osmanlı fetihlerinden önceki durumlarından daha ileri bir duruma geldiler.
Örneğin, Osmanlı fethi sırasında Katolik olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Sırbistan'da Ortodoksluk devam ettiği gibi, ayrıca Sırp Milli Kilisesi de kuruldu. Böylelikle Rum Patrikhanesi'nin nüfuzundan çıkan Sırplar, Helen kültürünün tesirinden kurtulup milli kimliklerini yaşatabildiler.
Oysa Osmanlı İmparatorluğu'nun asırlarca kaldığı yerlerde 50-100 sene kalan İngilizler ve Fransızlar, kendi dilleriyle birlikte dinlerini de dayatmışlardı. Bu iki ülkenin sömürgelerinin çoğunda resmi dil hâlâ İngilizce veya Fransızcadır. Bu ülkelerin Osmanlı İmparatorluğu'ndan sonraki bitmek bilmeyen karışıklıkları da gözler önündedir. Halbuki Osmanlı hâkimiyeti altında tamamen veya kısmen kalan yaklaşık 40 ülkenin birinde bile resmi dil Türkçe değildir.
Erhan Afyoncu-Sabah
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.