Sedyede savaş yöneten kumandan: Süleyman Askerî Bey
Irak'ta İngilizlerle girilen çatışmalar sırasında iki ayağından yaralanan Süleyman Askeri Bey, ayakları karyola demirine bağlı halde, cephedeki askere savaş taktikleri vermeye devam etti.
Tarihteki sayısız kahramanlardan biri Süleyman Askerî Bey… Nice kahramanların hikayesini yazmıştır tarih ama Süleyman Askerî'nin yeri ayrıdır. Osmanlı İmparatorluğunun I. Cihan Harbi'nde Irak Cephesi'nde verdiği mücadele, Türk tarihinde ayrı bir önemi vardır.
Süleyman Askerî Bey, 1884'te bugünkü Kosova'ya bağlı Prizren şehrinde doğmuş, babası Halil Vehbi Paşa ise bir süre Afyon Redif Taburu'nun komutanlığını yapmış bir asker. Süleyman Askerî Bey'in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile tanışıklığı, Edirne Askeri İdadisi'nde eğitim aldığı yıllara dayanıyor; burada Kuşçubaşı Eşref ve Yenibahçeli Şükrü gibi isimlerle dostluk kurmuş. Harp Okulu'ndan teğmen rütbesiyle mezun olduktan sonra Osmanlı ordusuna yüzbaşı olarak katılmış ve göreve başladığı sırada Makedonya karmaşasının içinde bulmuş kendini.
O yıllardaki Müslüman halka yapılan zulümler ve bu kıyımı gerçekleştiren çetelere karşı mücadelesiyle kendini göstermiş Süleyman Askerî. Çetelerle mücadelesiyle büyük başarı gösteren Askerî bey, bir çoğunun kökünü kazımayı başarmış. İşte Bağdat Jandarma Okulu'ndaki hocalık görevini de bu başarısı sayesinde elde etmiş.
HAREKAT ORDUSU SUBAYLARI
AŞİRETLERLE YAPTIĞI UZLAŞMALAR ONA KURMAY RÜTBESİNİ KAZANDIRDI
Bağdat'ta görevde bulunduğu dönemde başlayan Trablusgarp Savaşı'na gönüllü olarak katılmış, Derne ve Bingazi şehirlerinde bulunan aşiretlerin örgütlenmesinde başarı sağlamış Süleyman Askerî Bey. Bölgede bulunan ve Senusi aşiretinin kazanılmasında ve imparatorluğa karşı hısımlıkları olan çeşitli aşiretlerle uzlaşmaya varılmasında etkili bir isim olmuş. Bu çabası ve başarısıyla, Bingazi'deki gönüllü birliklerin başına Kurmay olarak getirilmiş.
Trablusgarp'taki direniş devam ederken Osmanlı imparatorluğu bir anda Balkan Savaşları'nın ortasında kaldı. Trablusgarp'taki gönüllü subaylar, İtalyanlar ile yapılan barış sözleşmesinden sonra yeni savaş bölgesine gittiler.
SÜLEYMAN ASKERî BEY
VATAN İÇİN CANINI VERMEYE BAŞTAN HAZIR BİR KOMUTAN
I. Balkan Savaşları Osmanlı İmparatorluğu için tam bir hüsran oldu; Trakya'nın doğusu ve batısı Bulgarlarca işgal edildi. Ardından çıkan II. Balkan Savaşı ve bu esnada Balkan devletlerinin toprak paylaşma hırsını fırsata çeviren Enver Paşa, I. Balkan Savaşı sırasında kaybedilen Edirne'yi geri almak için Kuşçubaşı Eşref'i görevlendirdi. Bu harekatta Süleyman Askerî Bey, Trabzon Redif Fırka Komutanı olarak yer aldı. Görevinin tebliğ edilmesiyle Askerî Bey'in yanıtı: "Gerekirse her şeyimi feda ederim ve seve seve ölüm cezasını kabul ederim." şeklinde oldu.
SÜLEYMAN ASKERî BEY'İN GÖREV TEBLİGATI
"BÜTÜN TRAKYALILAR KIYAMETE KADAR HÜR YAŞAYACAK!"
Doğu Trakya ve Edirne başarıyla geri alındı ancak bölgenin batı kısmındaki Müslüman topluluklar Bulgar çetelerinin eziyetlerinden muzdaripti. Süleyman Askerî bey, bundan sonra bölgede Süleyman Zeynel Abidin adıyla bilinecekti ve faaliyetlerini bu şekilde kamufle olarak sürdürecekti. En nihayetinde bölgeyi çetelerden temizledi ve düşmanlardan arındırdı.
Süleyman Askerî Bey, Batı Trakya'da bir hükümet kurulmasına da önayak olan isimdi; hükümet başkanı Salih hoca olurken, Süleyman Askerî Bey de icra heyeti başkanlığı görevini üstlendi. Çetelerden de ele geçirilen silahlarla ve gönüllülük prensibiyle bir tabur oluşturuldu ancak Süleyman Askerî'ye, Meriç'in doğusuna geçmesi için Babıali tarafından yaptırımlar baş gösterdi zira Bulgarların Avrupa nezdindeki baskıları karşılık bulmuştu.
Halihazırda maddi sıkıntı içerisinde olan Babıali Fransa'ya borçlu, gelen baskılara da direnç gösteremeyecek haldeydi, bu yüzden Süleyman Askerî ve onun birliklerine geri dönmeleri için emir verildi. O sıralarda Muhacirun adlı göç komisyonu müdürü olan Süleyman Askerî Bey, kritik bir karar aldı ve geri çekilme emrini protesto ettiğini açıkladı; zira geri çekilirlerse bölgedeki Müslüman kıyımları devam edecekti.
Bu kararıyla, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Devleti'nin kurulmasına ön ayak olan Süleyman Askerî Bey vefatına birkaç ay kala bu devletin, erkan-ı harbiye ve garbi Trakya Hükümeti icraiye reisi oldu ve kurulan bu yeni devlet için bir de marş yazdı:
"Ey şirin Batı Trakya! İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar! Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!"
Babıali'nin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni Bulgarlara terk etmesi sonucu Süleyman Askerî, İstanbul'a dönmeye karar verdi, artık direnecek bir şey kalmamıştı… Bir yıl sonra, devlet için çok faydalı olacak olan istihbarat biriminde görevlendirilmesinin önünü açmak için emekliliğe sevk edildi.
Birinci Cihan Harbi sırasında İngilizlerin petrol avı için işgal ettiği Basra'yı kurtarmak için görevlendirilen Süleyman Askerî bu başarısıyla, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanlığı görevine "Irak Genel Komutanı" rütbesini ekledi.
BAB-I ALİ BASKINI TASVİRİ
HASTA YATAĞINDA DAHİ SAVAŞ TAKTİKLERİ YAPMAYI SÜRDÜRDÜ
Basra'daki görevi sırasında bölgedeki nüfuz sahibi Arap aileler ile yakın temas kurdu ve savaşan asker eksikliğini aşiret güçleriyle kapattı; 5 saatlik bir çatışma sonrasında sayıca fazla olan İngilizlerin geri çekilmesini sağladı. Çatışma esnasında iki ayağından yara alan Süleyman Askerî Bağdat'a sevk edildi. İki ayağı da askıya alınmış halde olmasına rağmen savaş sahasını komutansız bırakmadı ve İngilizlere karşı taktik üretmeye devam etti.
Çatışmanın ikinci evresinde harbe sedye üzerinde kimi zaman da koltuk değnekleriyle katıldı. Süleyman Askerî'nin harekat planına göre asıl gücü oluşturan 20 bin kuvvet bulunuyordu. İngilizler ise ilk savaşta yenilgiye uğradığından, ordusuna pek de takviyede bulunmamıştı. Kanal cephesinde Osmanlı birliklerini püskürten İngilizler, Hintli askerleri de destek olarak getirmişlerdi.
SÜLEYMAN ASKERî, CEPHEDE YARALIYKEN
"HARBE SEYİRCİ KALMAKTAN UTANMIYOR MUSUNUZ?"
Süleyman Askerî'nin ordusu, üst üste iki gün yapılan ağır silahlı saldırılarla geri püskürtüldü. Buna karşın, Osmanlı birliklerinin saldırılarının başarısız olduğunu gören düşman birliklerinin saldırılarıyla Necd, Şammar, Uceymi ve İbnür Reşid haricindeki aşiretler kaçmaya başladılar. Süleyman Askerî, şaşkınlığı ve yarı yolda bırakılmış olma hissiyatının verdiği öfkeyle bu sözleri söylediği kayıtlara geçti: "Böyle müşkül ve hayati bir zamanda bile harbe seyirci kalmaktan utanmıyor musunuz? Köpekler bile mahallelerine yabancıları yaklaştırmazlar. Onlar kadar bile olamadınız."
Çatışmanın çok şiddetli olduğu ve etrafa şarapnel parçalarının saçıldığı bir anda arabaya zorla bindirilen Süleyman Askerî'ye, Arap aşiretlerinin düşman tarafına geçtiği istihbaratı ulaşması sonucu tüm ümidini kaybetti ve bindirildiği araçta kendi silahıyla intihar etti.
Henüz 31 yaşında hayata veda eden kahraman Süleyman Askerî Bey'in naaşı Nuhayle'de bulunan karargahına götürüldü ve orada kaldığı çadırın içinde kazılan mezara defnedildi. Kısa ama bir dolu kahramanlıklara imza attığı yaşamının sona ermesinden sonra kendisine Şura-yı Devlet kararı ile şehit ünvanı verilir.
(Lacivert Dergi)
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.