Allah'ın Örttüğünü Açmak Gafleti: Tecessüs
Bugün sizlerle, beşeri münasebetlerimizi içten içe çürüten, uhuvvet bağlarımızı zedeleyen ve kalbimizdeki takva hassasiyetini körelten sinsi bir manevi hastalıktan, tecessüsten bahsetmek istiyorum. En basit örnekle, modern zamanlarda kimi zaman adına 'stalklamak' diyerek normalleştirdiğimiz, masum bir merak maskesi altına gizlediğimiz bu hal; hakikatte mahremiyetin ihlalidir. Peki, başkalarının gizli kusurlarını ve setredilmiş hallerini araştırma gayretinin, İlahi mizanda ne denli ağır bir karşılığı olduğunu hiç tefekkür ettik mi?
Size sorarak başlamak istiyorum: Hiç takip edildiğinizi hissettiniz mi? Yolda yürürken arkanızda bir gölge hissetmek ne kadar ürkütücü değil mi? Peki ya manevi dünyamızda, özel hayatımızda sürekli birilerinin bizi izlediğini, açıklarımızı aradığını bilseydik nasıl yaşardık? Kapılarımızı, perdelerimizi değil; kalplerimizi de kilitlemek zorunda kalmaz mıydık?
İnsan ilişkilerinin temelinde güven, güvenin temelinde ise sınırların muhafazası yatar. İslam ahlakı, insanı sadece dışa dönük eylemleriyle değil, iç dünyası, evi ve duygularıyla bir bütün olarak biricik ve dokunulmaz kabul eder. Bu dokunulmazlığın ihlali, terminolojide tecessüs kavramıyla karşılanır. Modern zamanda özel hayata müdahale gibi basit şekilde ifade edilen bu kavram, manasıyla çok daha derin, ruhsal ve toplumsal bir deformasyona işaret eder. Başkalarının bilmesini istemediği, gizli kalmasını arzu ettiği kusur, ayıp ve özel durumları merak etmek, araştırmak ve gün yüzüne çıkarmaya çalışmak demektir.
Kelime kökeni aslında her şeyi anlatıyor: Kökenine indiğimizde karşımıza çok tanıdık bir kelime çıkıyor: "Casus." Evet, yanlış okumadınız. Tecessüs eden kişi, aslında bir nevi casusluk yapan kişidir. Arapça "c-s-s" (cess) kökünden türemiştir. Bu kök bir haberi gizlice araştırmak anlamlarına gelir. Aynı kökten türeyen "casus" kelimesi, bir devletin veya topluluğun sırlarını düşmana sızdırmak için gizlice bilgi toplayan kişi demektir. Buradan hareketle tecessüs, "bir başkasının mahremine, izni ve rızası olmaksızın bir casus gibi sızma girişimi" olarak tanımlanabilir. Ahlaken baktığımızda bu; insanların gizli kalmasını istedikleri hallerini, ayıplarını ve mahremlerini, onların izni olmadan, sırf merak veya kötü niyetle deşifre etme çabasıdır. Bu eylem, sadece fiziksel bir gözetleme değil, bir başkasının mektubunu okumak, telefonunu karıştırmak, evinin içindeki konuşmaları dinlemek gibi ihlalleri de kapsayan geniş bir yelpazedir.
Şimdi elimizi vicdanımıza koyup soralım: Bizler din kardeşimizin, komşumuzun, arkadaşımızın evine, hayatına, gizli dünyasına "bir dost gibi" mi bakıyoruz, yoksa açığını arayan "bir casus gibi" mi?
Rabbimiz bu konuda bizlere çok net bir sınır çizer. Hucurat Suresi 12. ayette şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksindiniz! Allah'a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur." Ayet bize, başkasının gizlisini araştırmanın, en az gıybet kadar tiksindirici bir eylem olduğunu hatırlatır.
Bu ayet üzerinde biraz soluklanalım. Bu ayetin nüzul bağlamı ve yerleşimi muazzam bir psikolojik silsileyi işaret eder. Zira Rabbimiz, üç büyük sosyal hastalığı rastgele değil, muazzam bir hikmetle, peş peşe sıralamıştır: Zan, Tecessüs ve Gıybet. Her şey kalbe düşen o zehirli tohumla, yani kötü düşünceyle başlar. Hastalık önce zihinde bir ön yargı ve güvensizlik olarak filizlenir. Kalpteki bu şüphe, nefsi harekete geçirir. İnsan, zannını haklı çıkarmak için araştırmaya, kusur aramaya başlar. Tecessüs, gıybetin sermayesini toplar. Araştırıp bulduğunuz o kusur, artık dillerde dolaşan bir günaha dönüşür. Yani tecessüs; zannın eyleme dökülmüş hali, gıybetin ise mutfağıdır.

Fatma Bayram haftalık Fikriyat köşe yazısında tecessüsü kaleme aldı: Okumak için tıklayın
Tecessüs, sadece araştırılan kişi için değil, araştıran kişi (mütecessis) için de manevi bir hastalıktır. Başkalarının eksiklerini arayan zihin, kendi eksiklerini görme yetisini kaybeder. Bu durum, kişide "kibir" ve "kendini temize çıkarma" hastalığını doğurur. Başkasının günahını bilen kişi, ona karşı kalbinde bir üstünlük hissi besler ve kişiyi o hatasıyla yargılama cüretini kendinde bulur. Oysa İslam ahlakı, "Settar" (örtücü) olmayı öğütler. Allah'ın Es-Settar isminin tecellisiyle ahlaklanan bir mümin, gördüğü kusuru dahi örtmekle mükellefken, görmediği kusuru gün yüzüne çıkarmaya çalışması, ilahi ahlaka açık bir meydan okumadır.
Toplumsal açıdan bakıldığında, tecessüsün yaygınlaştığı bir toplumda "itimat" (güven) duygusu kaybolur. İnsanlar sürekli izlendikleri, açıklarının arandığı paranoyasıyla yaşar. Bu durum samimiyeti öldürür, riyakârlığı doğurur. İnsanlar oldukları gibi değil, kusursuz görünmek zorunda oldukları gibi davranmaya başlarlar. Evlerin kapıları, pencerelerin perdeleri sadece soğuktan korunmak için değil, meraklı gözlerden korunmak için sımsıkı kapanır. Bu da toplumsal yabancılaşmayı getirir.
Tecessüsün sınırlarını anlamak adına Hz. Ömer döneminden aktarılan meşhur bir kıssa, anayasal bir ilke niteliğindedir. Hz. Ömer bir gece Medine sokaklarında dolaşırken bir evden gürültü ve uygunsuz sesler duyar. Duvardan tırmanıp içeri bakar ve hane halkını uygunsuz bir halde görür. "Ey Allah'ın düşmanları! Allah'ın sizi görmediğini mi sandınız?" diye bağırır. Ev sahibi ise Hz. Ömer'e şu tarihi cevabı verir:
"Ey Müminlerin Emiri! Ben bir günah işledim, Allah'a isyan ettim. Ama sen şu an üç günah birden işledin: Allah 'Tecessüs etmeyin' buyurdu, sen tecessüs ettin. Allah 'Evlere kapılarından girin' buyurdu, sen duvardan girdin. Allah 'İzin almadan evlere girmeyin' buyurdu, sen izinsiz girdin."
Bu cevap üzerine Hz. Ömer hatasını kabul eder, geri çekilir ve o kişiyi cezalandırmaz (tövbe etmesi şartıyla). Bu olay, İslam hukukunda "hukuka aykırı elde edilen delilin geçersizliği" ilkesinin ve yöneticinin dahi vatandaşın kapalı kapılar ardındaki özel hayatına -kamuya zarar vermediği sürece- karışamayacağının en büyük kanıtıdır.
Şimdi gelelim bugüne... "Ben kimsenin duvarından atlamıyorum" diyebilirsiniz. Peki ya elimizdeki telefonlar? Sosyal medyada insanların profillerini gezerken, onların paylaşmak istemediği detayları büyütüp bakarken, "son görülme" saatlerini takip ederken aslında ne yapıyoruz? O insanların dijital evlerine bacadan girmiş olmuyor muyuz?
Tecessüs, özünde bir sınır ihlalidir ve bu ihlal sadece gözle değil, bedenle de gerçekleşir. İslam, insanı "eşref-i mahlukat" (yaratılmışların en şereflisi) olarak görür ve onun mahremiyet alanını, dokunulmaz bir kale olarak kabul eder. Bu kalenin kapısı ise ancak izinle ve güvenle açılmalıdır. Sosyal dokunun sağlamlaşması, bireylerin birbirlerinin alanına "tahakkümle" değil, "nezaketle" girmesine bağlıdır. Bu bağlamda Kur'ani bir prensip olan "İsti'zan" (izin isteme) devreye girer. Bir kapıyı çalmak, içeriden onay beklemek ve selam vererek girmek; sadece basit bir görgü kuralı değil, muhatabın "hazırlıksız yakalanma" endişesini gideren derin bir empati göstergesidir. İzin istemek, ev sahibine "Senin mahremin benim için dokunulmazdır, toparlanman ve kendini rahat hissetmen için sana zaman tanıyorum" mesajını vermektir. Selam ise bu izni taçlandıran bir güven teminatıdır. Bir kimsenin evine veya özel hayatına izinsiz girmek, onun gönül rahatlığını bozmak ve güven duygusunu zedelemek demektir.
Özetle; tecessüs, perdeleri aralamaya çalışmaksa; İslam ahlakı o perdelere saygı duymaktır. Çözüm, dışarıdaki perdeleri kapatmaktan ziyade, göz kapaklarına, ellere ve kalbin niyetine bir edep perdesi çekmekten geçer. Başkasının ayıbını gördüğünde gözünü çevirmek, kapısını izinsiz zorlamamak; Müslüman şahsiyetin olgunluk alametidir. Zira "Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri (malayani) terk etmesi, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.